Uçakta verilen konuşma metni

DÜN sabah Prof. Türkan Saylan’ın evinin arandığı haberini öğrendiğimde aklıma, iki yıl önce İzmir-İstanbul uçağında yaşanan konuşma geldi.

Konuşmayı Milliyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Sedat Ergin’den dinlemiştim.

Türkan Saylan, İzmir’de yapılan Cumhuriyet mitinginde konuşma yapacaktı.

Bunun için bir metin hazırlamıştı.

Ancak o mitinglerde kürsüye hákim olanlar, o gün Türkan Hoca’yı konuşturmadılar.

Hoca, İstanbul dönüşü uçakta Sedat Ergin’e rastlayınca, hazırladığı metni verip, "Beni konuşturmadılar. Siz basarsanız hiç olmazsa söyleyeceğimi duyurmuş olurum" demiş.

O konuşmanın başlığı neydi biliyor musunuz?

"Ne şeriat ne darbe."

O nedenle, sabah polisler Saylan’ın evine geldiğinde şaşırdım.

* * *

Arkadaşımız Tijen Mergen’in evinin arandığı haberini aldığım zaman çok şaşırdım.

Evinden alınıp götürüldüğünde şaşkınlığım daha da attı.

Tijen’i, Milliyet Gazetesi’ne geldiği günlerde tanıdım.

Boğaziçi Üniversitesi mezunu başarılı bir yöneticiydi.

Daha önce büyük uluslararası şirketlerde çalışmıştı.

Dünya Yayıncılar Birliği’nin çeşitli toplantılarına birlikte katıldık.

Epey sohbet ettik.

Şaşırdım, çünkü bugüne kadar Tijen’in ağzından hemen hemen hiç siyaset meselesi dinlemedim.

Sadece laik, cumhuriyetçi, çağdaş bir Türk kadını olduğu duygusu aldım.

* * *

Türkiye’de gıpta ettiğim çok başarılı sosyal sorumluluk kampanyaları var.

Mesela Turkcell’in "Kardelenler" kampanyası.

Mesela Hürriyet’in "Aile içi şiddet" kampanyası.

Bunların en başarılı olanlarından biri de Milliyet’in "Baba beni okula gönder" kampanyasıdır.

Tijen bu kampanyanın başında bütün yüreği ile çalışan bir arkadaşımızdır.

Doğu Anadolu’da okul ve yurt açılışlarına gidip gelirken, birkaç defa ölüm tehlikesi atlattılar.

Anadolu’nun dört bir yanında babaları, kızlarını okula göndermeye ikna etmek için durmadan çalıştılar.

Bunları bilirim de, Tijen’in "Ergenekon örgütü" içinde bir rolü olabileceği aklımın ucundan bile geçmez.

* * *

Öğleden sonra Dokuzuncu Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’i aradım.

Mehmet Haberal’a destek vermek için, Esenboğa Havalimanı’na gittiğini öğrendiğim için ne konuştuğunu merak ediyordum.

Şöyle demiş:

"Bu memlekette vatanperver olmanın bedeli vardır. Sen şimdi bu bedeli ödemeye gidiyorsun. Metin ol. Bu da gelir geçer. Bak, 13 Eylül 1980 günü Metris’e götürülen Abdullah Gül bugün cumhurbaşkanı."

Ona söylemediğini de bana söylüyor:

"Mehmet dünyaca önemli bir doktordur. Bugüne kadar 200 böbrek ve karaciğer ameliyatı yaptı. Önceki gün ameliyat ettiği hastaları varmış. ’Onlara bakayım geleyim’ demiş, ona bile izin vermemişler. Bir ülke böyle insanları kolay yetiştiremiyor. Siyasi hiçbir ihtirası yoktur. Bülent Ecevit, Ahmet Necdet Sezer’den önce ona cumhurbaşkanlığını teklif etmişti. Siyasi ihtirası olsaydı onu kabul ederdi."

Niye havaalanına gidip böyle bir şey yapma ihtiyacı duydunuz, diye sordum.

"Sabah öğrenince, vicdanım elvermedi.
Kimse, adalet engellensin demiyor. Ama adaletin vicdanları karartmaması lazım. Siyasi bir yetkim, gücüm olsaydı başka şeyler yapardım. İnsanlar korkutuldu. Ama bir söz vardır: En büyük korku, korkunun kendisidir. Artık birilerinin bir şeyler söylemesi lazım."

* * *

Ergenekon davasında dün gelinen nokta hakkında küçük bir potpuri yaptım.

Bu dava ile ilgili başından beri hep aynı duyguyu taşıyorum.

Gerçekten karanlık şeylerle, bazı ideolojik hesaplaşmalar birbirine mi karışıyor sorusu kafamı kurcalıyor.

Savcının elindeki bilgiler bende olmadığı için de kafam karışıyor.

Bir yanda demokrasiye ve adalete olan inancım, öte yanda vicdanım.

İkisi arasına sıkıştım.

Türkan Saylan’ı dün o pencerede görüp de etkilenmemek mümkün mü?

Bu ülkede herkes lepra hastalardan kaçarken, o bu insanların tedavisi için çalışıyordu.

Binlerce çocuğun okuması için çaba harcıyordu.

Şimdiyse hayatı için mücadele ediyor.

Umarım Türkiye bir yandan darbe girişimi, çetecilikle ilgili cezaları adil bir şekilde verir.

Ama bir yandan da kırdığı yüzlerce samimi kalbi tamir edebilecek bir yol bulur.
Yazarın Tüm Yazıları