Ermenistan ile normalleşme zamanı ve Azerbaycan unsuru…

Türkiye’nin Ermenistan’ı Azerbaycan’a tercih etmesi diye bir durum mu var?

Haberin Devamı

Ya da Erivan ile diplomatik ilişkilerin kurulması ve kara sınır kapılarının açılması uğruna, Karabağ sorununda bir ilerleme kaydedilmeden Azerbaycan’ı küstürmenin gereği var mı?

Barack Obama’nın Türkiye ziyaretinden sırasında ve sonrasında Türkiye-Ermenistan “normalleşmesi” kapıya dayanmış gözükünce ortaya atılan sorular bunlar. Ama bunlar doğru sorular da, değil; daha da önemlisi haklılık payı da içermiyor. Çünkü:

1. Türkiye-Ermenistan normalleşme süreci, Obama’nın Türkiye’ye gelişi ve TBMM’de yaptığı konuşmada bu konuda verdiği “mesaj” ile tetiklenmiş değil. Taraflar, ta 2007 Ağustos ayından beri İsviçre’nin Cenevre kentinde İsviçre Dışişleri’nin “zabıt katipliği”nde aralarındaki sorunların nasıl çözüleceği konusunda işin ıcığını cıcığını çıkaran ayrıntılara varacak şekilde görüşmeye başladılar. Abdullah Gül’ün milli maç vesilesiyle 6 Eylül 2008’de Erivan’a yaptığı ziyaret, aradaki temasların en dramatik, en büyük halkasıydı. Dışişleri’nin en üst düzey yetkililerinin teknik düzeydeki Cenevre görüşmeleri ve gerek Dışişleri Bakanları arasında olsun, gerekse Davos’ta Tayyip Erdoğan ile Ermenistan Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan arasındaki olsun, en üst düzeyde siyasi görüşmeler devam etti. Bütün bunların birçoğu, bırakın Obama’nın Türkiye’ye gelmesini, Beyaz Saray’a yerleşmesinden çok önce cereyan etti.

Haberin Devamı

2. Konunun en çarpıcı yanı şu ki, Türkiye ile Ermenistan arasındaki temasların her adımından, en ince ayrıntısına dek, Azerbaycan tarafı haberdar edildi. Dahası, Türkiye-Ermenistan görüşmeleri, Azerbaycan’ın sadece bilgisi altında değil, onayı ile ve Bakû ile eşgüdüm içinde yürütüldü. Türk ve Azeri cumhurbaşkanları, Türkiye’nin Başbakanı ile Azerbaycan Cumhurbaşkanı, her iki dışişleri bakanı arasındaki temasların haddi hesabı yok. Azerbaycan’ın bilmediği, Türkiye’nin Azerbaycan’ı kaale almadan onu mandepsiye getireceği iddia edilebilecek hiçbir adım yok.

3. Abdullah Gül ile İlham Aliyev, Obama’nın 6-7 Nisan’da Türkiye’ye geleceğinin açıklanmasından hemen sonra, 11 Mart’ta Tahran’da yüz yüze bir araya gelip, bu konuyu konuştular. Biz de Tahran’daydık. Ne konuştuklarını biliyoruz. Zaten, 11 Mart tarihinde burada yayımlanan yazımızda da yazdık. O satırları hatırlatalım:

Haberin Devamı

“ Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin normalleşmesi, öğrendiğimize göre ‘teknik çalışmaları’ tamamlamış, ‘siyasi iradeyi bekler’ kıvama gelmiş. Bu konunun Karabağ sorununa ilişkin Azerbaycan-Ermenistan ilerlemesine bağımlı bir yönü de var. Anlaşılan orada da bir ‘kıvam’a ulaşılmış. “Ancak” diye bu noktada uyarıyor Abdullah Gül, “Kendi haline bırakamazsınız. Devreye girmeniz ve harekete geçirmeniz lazım.”
Buradan ne anlamak gerekiyor?

Abdullah Gül’ün bugün yapacağı en önemli görüşmenin Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev ile yapacağı görüşme olduğunu ve bu görüşmenin doğrudan Türkiye-Ermenistan normalleşmesi ve Karabağ’da Azerbaycan-Ermenistan uzlaşmasıyla ilişkili olduğunu.
Önceki gece yarısına doğru Türk Dışişleri’nin ‘Ermenistan dosyası’nı çalışan ekibi, Çankaya Köşkü’ne gidiyordu. Hillary Clinton’un ziyaretinin ardından yayımlanan ‘Ortak Açıklama’daki “Türkiye ile Ermenistan arasındaki normalleşmeye ABD’nin, Karabağ sorununun çözümüne ilişkin Minsk Grubu’nun çalışmasına her iki ülkenin katkısı” sözcüklerinin yer almasının verdiği bir ‘mesaj’ın üzerinde durulması gerektiğine dikkatimiz çekiliyor.

Nisanda Kafkasya’dan gelecek önemli haberleri bekleyebilirsiniz.”

Haberin Devamı

***              ***           ***

Nisan ayındayız. Bu ay içinde –ayın bitmesine daha üç hafta var- Türkiye ile Ermenistan arasında diplomatik ilişkilerin kurulduğunun ve kara sınırının açılmasının kararlaştırıldığının açıklanmasının hiçbir şekilde sürpriz teşkil etmemesi gerekiyor.

Ancak, Obama daha Türkiye’de iken, İlham Aliyev’in protesto jesti ortaya koyarak İstanbul’a Medeniyetler İttifakı toplantısına katılmaması ve Azerbaycan basınında Türkiye-Ermenistan “normalleşmesi” ihtimaline ilişkin kıyamet kopartılması neyin nesi?

Bunun “Azerbaycan iç kamuoyuna yönelik bir gösteri” olduğunu söyleyenlerin sayısı kabarık. Bu yorumu işittiğimde hiç katılmadım. Böyle bir “gösteri”yi gerektiren bir “iç kamuoyu”, bunu zorunlu kılan “çoğulcu” bir yapı Azerbaycan’da aksine görüntüler ne olursa olsun, yok.

Haberin Devamı

Azerbaycan’dan yükselen ve tabii derhal Türk iç politikasında kendisine kolaylıkla makes  bulabilen çalkantıyı duyduğumda, benim aklıma ilk gelen, “Bakû, Rusya’ya kur yapıyor” oldu. “Sizin onayınız olmadan Güney Kafkasya’da hiçbir gelişme olmaz ve biz Azerbaycan olarak bunun idrakindeyiz. ‘Bir millet-iki devlet’ sözcüğünü kullandığımız kardeş Türkiye ve onunla Amerikan Başkanı Obama’nın bir mutabakatı olsa bile, biz, sizi ne kadar kolladığımızı size göstermek istiyoruz”…

Azerbaycan’da kopartılan patırtının “mesajı” muhtemelen buydu ve adresi Ankara değil, Moskova idi; ayrıca Washington’un da böylece dikkatini çekmek idi. Nitekim, Obama Bağdat’tan İlham Aliyev’i arama gereğini niçin duysun ki?

Haberin Devamı

İlham Aliyev’in bu aşamada Ankara’ya söyleyeceği pek fazla bir şey olamaz, zira Ermenistan ile “normalleşme” sürecinin adımları ve  zamanlamasına ilişkin Ankara’dan öğrenmediği, bilmediği hiçbir şey yok.

Dolayısıyla, “Ermenistan’ı Azerbaycan’a tercih etmek” ya da “Azerbaycan’ı göz önüne almadan, Ermenistan’la birlikte ABD istedi diye hareket etmek” gibi eleştirilerin hiçbir haklı ve gerçek yönü bulunmuyor.

Türkiye-Ermenistan normalleşmesi ile Karabağ sorununda çözüm rotası arasında bir paralellik ve mümkünse eş zamanlılık elbette mevcut ve bunu Amerikan tarafı da biliyor. Hillary Clinton’un Ankara ziyareti ardından yayınlanan ve içeriğine çok önem verilen “ortak belge”de “Türkiye ile Ermenistan arasındaki normalleşmeye ABD’nin, Karabağ sorununun çözümüne ilişkin Minsk Grubu’nun çalışmasına her iki ülkenin (ABD ve Türkiye) katkıda bulunması” ibaresinin yer alması, iki konu arasındaki paralelliği ve buna ilişkin “Amerikan bilgisi”ni zaten ifade ediyor.

Obama’nın TBMM konuşmasında konunun yer aldığı bölüm, söz konusu “ortak belge”de yer alan Amerikan yükümlülüğünün yerine getirilmesiyle ilgili.

Peki, Karabağ konusunda, Türkiye-Ermenistan normalleşmesini kolaylaştıracak bir ilerleme yok mu? Bu noktada, Azerbaycan ile Ermenistan’ın işleri yüzüp yüzüp kuyruğuna getirdiğini biliyoruz.

Olsa olsa, Rusya’nın “taş koyması” ile Azerbaycan-Ermenistan uzlaşmasının “tıkanma noktası”nda bulunduğunu tahmin edebiliriz.

Gelişmelerin arka plânını bilince, başka mantıklı açıklaması gözükmüyor…

***                    ***              ***

Karabağ sorununun çözüm rotasına ilişkin Azerbaycan-Ermenistan uzlaşması “meçhul bir geleceğe” ertelenirse, Türkiye Ermenistan ile normalleşmeyi tümüyle buna ipotek ederek, onu da “meçhul”e mi ertelemelidir?

Türkiye, Ermenistan kara sınırını 1993’te Karabağ gerekçesiyle 1993’e kapatmıştı. Ermenistan’ı “meşru” görmekle birlikte diplomatik ilişkileri 1991’deki Ermenistan bağımsızlığından itibaren kurmamıştı. Şimdi gelinen noktada, “diplomatik ilişkiler”in kurulmasına bir engel yok. Zira diplomatik ilişkiler kurulmamasının, Karabağ ile ilgisi yok. Ermenistan ile 2007’den beri sürdürülen müzakerelerde varılan noktalar, diplomatik ilişkilerin kurulamaması önündeki engeli kaldırmış durumda.

Peki sınırların açılması?

Kapatılması, Karabağ ile ilgili olduğuna göre; açılmasını da ona da endeksleyebilirsiniz.

Ancak;

1. Diplomatik ilişkiler kurduğunuz komşu bir ülkeyle kara sınırını kapalı tutmanın bir mantığı, barışçıl ilişkiler inşa etmek bakımından yapıcı bir yönü olabilir mi? Olamaz.

2. Türkiye’nin Karabağ nedeniyle Ermenistan sınırını kapalı tutmasının, bugüne dek, Karabağ sorununun çözümü doğrultusunda hangi olumlu katkısı oldu? Ermenistan’ın Rusya’ya bağımlılığını arttırmaktan başka, Azerbaycan’a ne yararı oldu?

Bütün bu bakımlardan, Türkiye’nin, Karabağ konusunda daha fazla katkı yapabilir konumda olabilmek ve Azerbaycan’ın daha hayrına davranabilmek için dahi, bugüne dek sonuç vermemiş politikadan sıyrılıp Ermenistan ile normalleşmeyi başlatması gerekiyor.

Obama’nın TBMM konuşmasında Türkiye ile Ermenistan arasındaki normalleşmeyi destekleyen sözlerinden sonra bir bölüm var ki, bunu dikkatten kaçırmamalıyız. Şöyle demişti:

“Amerika’nın Türkiye ile Ermenistan arasındaki ilişkilerin tümüyle normalleşmesini kuvvetle desteklediğini bilmenizi istiyorum. Bu uğrunda uğraşmaya değer bir dava. (Zira) bu, Türkiye’nin liderliğiyle ilgilidir; Güney Kafkasya uluslarının tümüyle normal ve barışçıl ilişkileri olabilecek güçte bölgedeki tek ülke sizsiniz. Öyle bir barışı geliştirmek için, gereğinden fazla uzun bir süredir devam eden Yukarı Karabağ ihtilafının çözümünde yapıcı bir rol oynayabilirsiniz.”

Olay bu. Türkiye, Obama’nın Türkiye ziyaretinde ortaya koyduğu, boyutları Ortadoğu’yu aşan, Güney Kafkasya ve ötesine taşan ve kendisini bir “bölgesel güç merkezi” olmaktan ziyade “küresel aktör” yapacak bir işlevi yerine getirecek ise, geleceğe doğru değişerek ilerlemek zorundadır.

Tarihin getirdiği “yükler”i ilânihaye taşımamanın bir yolu, “tarih ile yüzleşmek” ise, bir diğeri de “ezber bozucu” siyasi adımları, siyasi cesaret ve liderlik ile atabilmektir.

Ermenistan ile normalleşme böyle bir şeydir…

Yazarın Tüm Yazıları