’İslami camia’ ile ilgili anlamadığım tek şey

"İslami camia"ya mensup olanlar, eskiden, kendilerini acayip dışlanmış hissederlerdi...

"Getto psikolojisi"nin ağır etkisi altındaydılar yani...

Belki de bu nedenle...

Yıllarca her şeyin alternatifini oluşturmaya çabaladılar...

"İslami banka" yaptılar, "İslami şirket" oluşturdular, "İslami zengin" türetmeye çalıştılar, "İslami TÜSİAD"ı kurdular, "İslami Türk-İş"i kurdular, "İslami moda" rüzgarı estirmeye çalıştılar, "İslami medya"nın temellerini attılar...

Gayret ettiler, çabaladılar, yırtındılar...

Ama sonunda ne oldu?

Gün geldi, devran döndü...

Camia, içinden "koskoca bir iktidar" çıkardı...

Hem de muktedirin en muktediri bir iktidar...

Ve "getto psikolojisi", yerini "buraların kralı benim psikolojisi"ne terk ediverdi...

* * *

Artık "İslami banka"dan, "İslami şirket"ten söz eden yok...

Çünkü ekonominin dümeni ellerine geçti...

Artık MÜSİAD’ın önemi kalmadı...

Çünkü TÜSİAD kendilerini korkutmuyor...

Artık "İslami medya"dan söz eden yok...

Çünkü medyanın önemli bölümünü kontrol altına aldılar...

Artık "Tekbir Giyim" saçmalığına göz kırpıp, "İslami moda"dan söz eden yok...

Çünkü Ramsey’inden Vakko’suna önemli markalarla barış içinde bir arada yaşayıp gitmesini beceriyorlar...

Kısacası...

Alternatif yaratma işi, doğal süreç içinde ömrünü tamamladı...

Adamlar "devlet oldu" yahu!

Daha ne olsun?

* * *

Ama durun bir dakika!

Fabrikanın, bankanın, patronlar kulübünün, işçi sendikasının, medyanın alternatifini yaratma konusunda çoktan havlu atmış olan "İslami camia", nedense bir tek alanda havlu atmadı / atmıyor...

Hangi alanda mı?

"Yardım dernekleri örgütlenmesi" alanında...

Bu alanda alternatif yapılanma çabasından zerre kadar vazgeçmiyorlar...

Eski dernekleri canlı tutuyorlar, yeni dernekler kuruyorlar, reklamın kralını yapıyorlar, duygu sömürüsünün suyunu çıkarıyorlar...

Hatta o kadar ki dernekler arasında kıran kırana müthiş bir rekabet bile söz konusu...

Peki neden?

Kızılay düzeldiği halde... Kızılay’ın başına hükümetin beğendiği isimler geldiği halde... Kızılay’ın duyarlılığı ile bu camianın duyarlılığı arasında bir örtüşme meydana geldiği halde... Kızılay güvenirliliğini yeniden tesis ettiği halde...

Neden Kızılay’a yüz vermiyorlar?

Neden "yardım" alanını ısrarla ve inatla terk etmemeye yeminli görünüyorlar?

Üstelik haklı ya da haksız nedenlerle, bu alanda verilen çaba büyük bir töhmet altına da girmişken...

* * *

Ben ki kendimi şu "İslami camia" denilen kesimle ilgili her şeyi ama her şeyi gayet iyi anlayan ve anlamlandıran bir adam olarak görürüm...

Fakat... Ne yazık ki...

Bu inadın, bu ısrarın nedenini anlayamıyorum...

Vallahi de anlayamıyorum, billahi de anlayamıyorum...

Bir anlayan, bir anlamlandıran, bir çözen varsa...

Muhammed, İsa aşkına beri gelsin...

Kissinger ile Davutoğlu arasındaki yedi fark

BİR: Kissinger’ın soğuk savaş döneminde "Kamboçya’yı karıştırma", "Şili’de darbe yaptırma" gibi çok esaslı vukuatları mevcuttur... Buna mukabil Davutoğlu’nun tek vukuatı, tabii bu da vukuattan sayılırsa, HAMAS Lideri Halid Meşal’i gizlice Ankara’ya getirmektir...

İKİ: Kissinger yaptıklarının havasını da atan bir adamdı... Ahmet Davutoğlu ise "Ben yapayım da, havasını Tayyip atsın" edasında...

ÜÇ: Kissinger, diplomaside "Menfaatimiz neredeyse oradayız" ekolünü temsil ediyordu... Davutoğlu ise "Misyonumuz neyse onu yaparız" ekolünden...

DÖRT: Kissinger’in "Diplomasi" adlı kitabını okuyanlar, "Neler dönmüş neler?" tepkisini verirken, Davutoğlu’nun "Stratejik Derinlik" kitabını okuyanlar ise "Vay, bu ne teori birader" tepkisini veriyor...

BEŞ: Kissinger "Nobel Barış Ödülü"ne layık görülmüş bir adamdır... Ahmet Davutoğlu ise henüz bir "Altın Portakal" bile alamamıştır...

ALTI: Kissinger, "zeki ama duygusuz" bir politikacıdır... Davutoğlu ise duygu dolu bir danışman...

YEDİ: Kissinger, "Önümüzdeki hafta kriz falan çıkmaz... Çünkü benim programım şimdiden dolu" diye şahane espriler yapan matrak bir adamdı... Davutoğlu ise kastıkça kasmasıyla meşhurdur...
Yazarın Tüm Yazıları