Hepsini ’ömür boyu siyasete’ mahkûm ediyorum!

FEDERAL Almanya’nın eski Başbakanı Gerhard Schröder, Türkiye’de danışmanlık yaptığı bir şirketin projesine destek için geldiği ülkemizde gazetecilerin sorularını da yanıtladı.

Sabah’ta yayımlanan söyleşisinde şöyle diyor: "Vatandaş Schröder olmayı tercih ediyorum, bu daha güzel. Şimdi evimde eşimle vakit geçirebilmek, çocuklarımla oynayabilmek dünyanın en güzel şeyi! Bunları düşününce siyaseti hiç özlemediğimi fark ediyorum. Siyasete dönmeyi planlamıyorum."

Schröder kendisinden 19 yaş küçük bir kadın ile evli ve dört sene önce Rusya’dan evlat edindiği biri kız, iki çocuğu var.

Schröder’in gazetelerde yayımlanan fotoğraflarında, yüzündeki tebessüm ve gözlerindeki pırıltı açıkça görülüyor.

O yüze bakınca, yıllardır siyaseti bırakmayı bilmedikleri için kızdığım politikacılarımızın, aslında ömür boyu bir cezaya mahkûm edildiklerini düşündüm.

Ve bu fikir aklıma gelince de bu kez ben mutlu oldum!

Schröder, bir seçim kaybetti ve bunun sonucunda çekilmesi gerektiğini bilip, ona göre hareket etti. Bu nedenle şahane bir hayatı hak etti!

Bir de bizim politikacılarımıza bakın!

Barajların altında boğulup yeniden dönenleri, yeniden dönmek için akıllarını kaybedenleri düşünün.

Schröder’in yaşadığı hayata bakarsanız, bizimkiler mahvolmuş tipler!

Hepsi ömür boyu politika yapmaya mahkûm edildiler!

Hayatlarının sonuna kadar gerçekten sevdikleri bir kadının ya da erkeğin elini, herkesin önünde tutamayacaklar!

Hayatlarının sonuna kadar evde iki küçük çocukla Barbie ya da top oynayamayacaklar!

Hayatlarının sonuna kadar sıkıcı ortamlarda, kravatlı sıkıcı insanlarla oturup, bayatlığı anlaşılmasın diye içine soda basılmış çay içecekler ve incir çekirdeğini doldurmayacak konuşmalar yapacaklar!


Bunca senedir bize çektirdiklerinin cezasını, siyasete mahkûm edilerek çekecekler!

Hepsine "oh" olsun!

Ankaralılar kazığı sineye çekecek mi?

MELİH Gökçek ile Kemal Kılıçdaroğlu arasındaki söz düellosunu kimin kazanıp, kimin kaybettiği dün benim çevremde en çok konuşulan konuydu.

Ne yazık ki bizde programın hemen arkasından bir "kim kazandı" anketi yaptırılmıyor.

Oysa ABD’de seçim öncesi izlediğim "adaylar tartışmasının" hemen ardından böyle bir sonuç ekranlara yansıtılıyordu. Kim inandırıcı bulunmuş, kimin hangi özelliği beğenilmemiş gibi soruların yanıtları bir araştırma ile bulunuyor ve yayımlanıyordu.

Benim kendi çevremde yaptığım kısa araştırmanın sonucu, tartışmayı kazananın olmadığı ama Melih Gökçek’in kaybettiğiydi.

İşte gerekçeler: Program boyunca izlediği saldırgan tavır, karşısındakinin konuşmasını engelleme çabası, yüzündeki plastik maske, sorulara sakince yanıt vermek yerine işi cazgırlığa dökmesi gibi nedenler sayılıyor.

Melih Gökçek şunu başardı: Tartışma konusunu anlaşılmaz hale getirdi.

Şunu başaramadı: Bu işte bir katakulli olmadığına kimseyi inandıramadı!

Kaybedenin Melih Gökçek olduğunun bir işareti de dünkü "yandaş medyanın" tutumuydu.

Bir tek Star, "Sayaç Gökçek’e yazdı" başlığını birinci sayfasının sürmanşetinden Gökçek’in kazandığına ilişkin bir yorum ile vermişti.

Sabah’ta da haber 1. sayfadaydı ama Gökçek lehine yorumda bulunulmamıştı. Zaman ve Yeni Şafak gibi gazeteler ise haberi iç sayfalarında fazla büyütmeden ve dikkatli bir yorum ile vermeyi tercih etmişlerdi.

Sadece bu tablo bile maçı kaybedenin Gökçek olduğunu ortaya koyuyor.

Artık gerisi Ankara halkına kalmış durumda.

Yedikleri bu kazığı sineye çekecekler mi, çekmeyecekler mi?


Altı altılık adalet diye buna derim

SİİRT’te otomobil üreteceğim diye ortalığı ayağa kaldırıp, Deniz Fenerciler gibi yurtdışından topladığı paraları "deve" yapan JET-PA Holding Yönetim Kurulu Başkanı Fadıl Akgündüz hakkındaki dava, 7.5 yıllık zamanaşımı süresi dolduğu için ortadan kalktı.

İsviçre bankalarındaki hesaplarına konan tedbir ve yurtdışına çıkış yasağı kaldırılan Fadıl Akgündüz’ün tahliye olabilmek için ödediği 150 bin YTL’nin de kendisine iadesine karar verildi. Arkadaşımız Esma Çakır’ın bu haberini bu yılın en şahane on haberi içinde sayıyorum.

Belki de en eğlenceli 20’den biridir, kimseye haksızlık yapmak istemem.

Bağımsız ve yüce Türk adaleti, bir önemli davayı daha süresi içinde bitiremedi ve yapan, yaptığını yanına kár olarak alıp, yeniden aramıza karışıyor.

"Süresi içinde" dediysem, gerçek bir süre bu! Kızım o tarihte 12 yaşındaydı, Barbie oynardı, şimdi kocaman bir genç kız oldu, üniversitede okuyor!

Ve bizim vergilerimizle dönen bir düzen, aramızda dolandırılmış olanların haklarını bu "süre içinde" koruyamıyor, yapılanların hesabını soramıyor!

Başka bir olay olsa "dört dörtlük adalet diye buna derim" diye yazardım.

Olay Jet-Pa olunca şunu söyleyebilirim: Altı altılık adalet diye buna derim! Eskiden gazetelerdeki mahkeme haberlerinde sanığın beraat de etse, mahkûm da olsa şöyle dediği yazılırdı: "Yaşasın adalet!"

Fadıl Akgündüz ile birlikte, güçlü bir sesle hep birlikte haykıralım şimdi: Yaşasın adalet!
Yazarın Tüm Yazıları