Bir erkek köşe yazarının itirafları

BİZ erkek yazarların işi çok kolay...

Düşünün:

"Dini cenah"ta at oynatırken...

Biraz özeleştiri yaptığımızda, biraz geçmiş hesaplaşmasına kalkıştığımızda, mahalleye biraz mesafeli ve dışarıdan bakabildiğimizde, biraz alaycı bir üslup kullandığımızda, biraz vicdandan falan söz ettiğimizde, biraz kafamıza göre takıldığımızda, biraz tarafsız duruş numaraları çektiğimizde...

Yani "Ben değiştim arkadaş" dediğimiz anda...

"Hop" diye kırabiliyoruz ülkemizdeki "kültürel hegemonya"yı...

Ve böylece bir "ana mecra"da kendimize yer bulabiliyoruz...

Ama Nihal gibi kadın yazarların işi gerçekten zor...

Çünkü onların başında bir "örtü" var...

Ve o "örtü", parçalanması atomun parçalanmasından daha zor olan önyargıları müthiş tetikliyor...

Nihal kim mi?

Zaman Gazetesi’nin başarılı yazarı Nihal Bengisu Karaca...

* * *

Diyeceksiniz ki:

"Saçmalama... Türbanlıların iktidarında bir türbanlı yazardan nasıl önyargıların kurbanı diye söz edebilirsin?"

Söz ederim çünkü...

Bu ülkede türbanlılar, altı koca yıldır memleket idaresini ellerinde tutsalar da, Çankaya burçlarına bayrağı dikseler de, bütün kaleleri zapt edip bütün tersanelere girseler de, bürokraside tercihe şayan olmanın ölçüsü haline gelseler de...

"Kültürel hegemonya"yı kıramıyorlar...

Bir yer var, epeyce yaklaşıyorlar ama içeri alınmıyorlar...

Yani başlarındaki "örtü" nedeniyle, hak ettikleri halde, bir ana mecrada kendilerine yer bulamıyorlar...

* * *

Nihal Bengisu Karaca’nın yazıp çizdiklerine bakıyorum... Televizyon konuşmalarını takip ediyorum...

İnce bir alaycılığı var... Kültürel donanımı mükemmel... Sinema da yazıyor politika da... Dili ustalıkla kullanıyor... Kompleksi yok... Türbanlıları savunduğu gibi türbanlılar dünyasına mesafeli bakmasını da becerebiliyor... Kendisiyle dalga geçebiliyor... Camiasıyla yaşadığı kültürel çatışmalar üzerinden "mavra" yapabiliyor...

Mesela geçen akşam "Tarafsız Bölge"de, "gariban çarşaflılar" ile "Hermes eşarp kullanıp ciplere binen süslü türbanlılar" arasındaki sınıfsal çelişkiyi öyle harika bir şekilde analiz etti ki hayran kalmamak dışında yapacak bir şey yoktu...

Ama gelin görün ki...

Nihal’in Hürriyet’te, Milliyet’te, Radikal’de, hatta ve hatta Sabah’ta bir köşeye sahip olması neredeyse imkánsız... "Senin yerin Zaman Gazetesi’dir kızım" cümlesi, onun kaderi olmuş...

Madem son günlerde "kadına yönelik ayrımcılık" meselesine kafayı takmaya başladık...

O halde bu tartışmaya ben de bir soru armağan ediyorum:

Şu kültürel hegemonyayı öyle ya da böyle Ahmet Hakan kırıyor da, Nihal niye kıramıyor?

Hiçbiri olmaz

CHP’nin İstanbul belediye başkan adayı kim olacak? Hadi gelin adı geçenler üzerinden şöyle bir gidelim:

TANIL KÜÇÜK- İyi bir sanayici ve iyi bir ekonomist olarak İstanbul’a esaslı hizmetlerde bulunabilir ama İstanbul halkının ezici çoğunluğundan oy alamaz.

KEMAL KILIÇDAROĞLU- Tamam, son zamanlarda bir "pop star" haline geldi... Gittiği toplantılarda yer yerinden oynuyor... Ama o da olmaz... Çünkü popülaritesinin yardımıyla kazansa dahi bir "müfettiş" olarak başkanlıkta ne kadar başarılı olabilir ki?

OĞUZ SATICI- Tayyip Erdoğan’a yakın değil miydi Oğuz Bey? Nasıl oluyor da adı bu kulvarda geçiyor? Neyse... O da birikimden kurtarıyor ama popülariteden sınıfta kalıyor.

İLHAN KESİCİ- Merkez sağ oyları çekebilir... Dindarlardan oy alabilir... Sempati uyandırabilir... Ama bu riski alacağından emin değilim...

KEMAL DERVİŞ- Kazanır mı? Emin değilim... Kendisi ister mi? Emin değilim... Baykal ister mi? İşte bundan eminim: İstemez!

Edibe yine kafayı çıkardı

"BİZİM Edibe", siyaseten yanlış olan ne varsa hepsini arsız ve utanmazca savunan Vakit Gazetesi’ne "destek demeci" vermiş...

"AKP Genel Başkan Yardımcısı" sıfatıyla Vakit’e konuşan Edibe’ye göre...

Aydın Doğan, Vakit Gazetesi’ni dava etmemeliymiş... Elinde gazeteleri, televizyon kanalları varmış... Yazılarda hata görüyorsa, iftira görüyorsa elindeki kanallardan yanıt vermeliymiş...

Edibe’nin sorunu işte bu! Sözlerinin nereye gideceğini kestiremiyor...

"Hakaret edene karşı ne yapabilirsin ki? Alçaklıkla karşı karşıya kalana ’Sen de alçal’ denir mi?" sorularına verecek bir yanıtı yok...

Sanırım muhakeme kabiliyeti, şöyle bir sorunun geleceğini tahmin etmeye de yetmiyor: "Sizin partinizin elinde de bir sürü gazete ve televizyon var Edibe! Peki neden senin Başbakan’ın, en küçük bir eleştiri karşısında mahkeme kapılarına koşuyor? Karikatür dava ediyor? Neden Başbakan’ına da aynı tavsiyelerde bulunmuyorsun?"

İşin en hazin tarafı ne biliyor musunuz?

İletişim alanında bu denli büyük açık veren Edibe, AKP’nin iletişiminden sorumlu genel başkan yardımcısı...

Vay benim köse sakalım!
Yazarın Tüm Yazıları