Mustafa hakkında heyet raporu

TELEFON çaldığında Lig TV’de Erman Toroğlu ile Şansal Büyüka’yı seyrediyordum.

Tam Erman Toroğlu’nun, topu eliyle alan Galatasaraylı futbolcuyu "pazı dolması" diyerek eleştirdiği andı.

Arayan çok yakınım, çok sevdiğim yaşlı bir kişiydi.

"Oğlum, ne oluyor bu memlekete"
diye söze başladı.

Sesi ağlamaklıydı.

Can Dündar’ın "Mustafa" filmine çok üzülmüştü.

"Atatürk hakkında bunlar söylenir mi? Ne olur bir şeyler yapın" diyerek beni de eleştiriyordu.

Kulağım onda, gözüm Erman Toroğlu’nun geriye sardırdığı pozisyonlarda.

"Siz filmi seyrettiniz mi?" diye sordum.

Hayır seyretmemiş.

Bazı şehirlerde çocukların toplu halde bu filmi seyretmeye götürülmesine çok içerliyordu.

Onu sakinleştirmek, rahatlatmak için, "Ben filmi seyrettim. Öyle korkulacak bir şey yok" demeye kalktım.

Eleştirilerden ben de nasibimi aldım.

Tam o sırada Erman Toroğlu ve Şansal Büyüka da aynı filme saydırmaya başladılar.

Her ikisi de üzerinde Atatürk resmi olan kravatları izleyicilere gösteriyordu.

Telefonda yakınım, ekranda onlar...

Fenerbahçe’nin 4-1’lik galibiyet kutlamaları benim için o an bitti.

Yine de maçtan küçük bir dedikodu vermeden geçemeyeceğim.

CHP Genel Başkanı Deniz Baykal da maçtaydı.

Baykal Galatasaraylıdır.

Maçtan sonra yanındaki Beşiktaş Belediye Başkanı İsmail Ünal’a şu değerlendirmeyi yapmış:

"Siyasi olarak çok iyi geçen bir günün tek hasarı bu oldu..."

* * *

Geçen çarşamba akşamı, "Heyet" halinde, Kanyon’da "Mustafa" filmini seyretmeye gittik.

Heyet şu kişilerden oluşuyordu:

Gazetelerimizin sahibi Aydın Doğan.

Ben.

Milliyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Sedat Ergin.

Posta Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Rıfat Ababay.

Ve Radikal Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni İsmet Berkan.

Bizi filme gitmeye Rıfat Ababay ikna etti.

Şimdi size bu ağır ekibin "heyet raporunu" veriyorum.

Filmin başında "Gladyatör" filminden esinlenildiği havası veren bir sahne var.

Mustafa ve annesi, buğday tarlasında ileriye doğru bakıyor.

Bu sahneyi neden anlatıyorum.

O akşam çok yorgundum.

Filmin bu sahnesinden sonra dalmışım.

Allah’tan Rıfat Ababay yanımda oturuyordu.

Biraz sonra, dirseğiyle bana dokunarak, "Abi bak bu sahne olağanüstü güzel" dedi.

Rıfat çok nazik bir çocuktur.

"Uyan abi" demenin en zarif yolunu böyle buldu herhalde.

Neyse, ondan sonraki kısmı dikkatle izledim.

* * *

Kanaatim nedir?

Turkcell’in, sponsorluktan vazgeçmesini gerektirecek bir şey görmedim.

Atatürk’e gönülden bağlı insanların bu kadar fevri tepki göstermelerine neden olacak bir şey de görmedim.

Ya dinciler?..

Onların öfkesini çekecek bir şey de görmedim.

Yani bu konularda Can Dündar’a büyük haksızlık yapıldığı inancındayım.

Can, başarılı ve gayretli bir çocuktur.

Bazı çevrelerde çekememezliklere yol açmasının da anlaşılabilir insani bir boyutunun bulunduğunu düşünüyorum.

* * *

Senin görüşün ne diyeceksiniz?

Bana göre öyle çok çok başarılı olmayan, hatta sıradan bir dokümanter denilebilir.

Sinema filmi olarak yapılmasının biraz abartılı olduğu kanaatindeyim.

Yani bu filmin hak ettiği yer, öyle büyük değil, daha dar çerçeveli bir televizyon kanalıdır.

Bana göre "Sarı Zeybek" de, "Fikriye" de bundan çok daha başarılı belgesellerdi.

Bir de şunu itiraf edeyim.

Bu kadar uzun bir filmde Can Dündar’ın iniş çıkışları olmayan sesi, bendeki gibi sakinleştirici bir etkiye yol açabiliyor.

Filmde hiç mi ilginç şey yoktu.

Vardı elbette.

Peki bunlar, Atatürk’ü tanrılar katından, ölümlüler dünyasına indirdi mi diye sorarsanız, benim cevabım şu olurdu:

"Atatürk benim gözümde hep insandı. Onu kendimde de gördüğüm ve sevdiğim zaafları ile gözümde büyüttüm.

Hálá orada hiç dokunulmadan aynı yerinde duruyor."
Yazarın Tüm Yazıları