Ülkeler arasında eşitsizlik yaratılıyor

GELİŞMEKTE olan ülkeler yakın tarihimizde ilk kez kendilerinin yaratmadıkları bir krizle karşı karşıyalar. Birçok ülkede farklı riskler söz konusuydu. Ama, aşağı yukarı hepsi durumu idare ediyorlardı. Ekonomik büyümeleri küçümsenmeyecek düzeydeydi. Enflasyonu indirmekte zorlanıyorlardı, ama enflasyon kontrol altındaydı.

Gelişmiş ülkelerde başlayan kriz gelişmekte olan ülkeleri de vurdu. Darbe iki farklı yerden geldi. Birincisi, gelişmiş ülkelerde düşen taleple gelişmekte olan ülkelerin ihracatı olumsuz etkileniyor. İkincisi, gelişmekte olan ülkelerin dış finansman bulma olanakları en azından şimdilik çok azaldı ya da tıkandı.

Dış finansman olanaklarının kurumaya yüz tutması gelişmekte olan ülkelerin kendilerine özgü riskleriyle de doğrudan alakalı değil. Gelişmiş ülkelerin finans piyasalarının kuruması (kredi çöküşü) gelişmekte olan ülkelerin dış finansman bulmasını neredeyse olanaksız hale getirdi. Sorun, fiyat değil, miktar.

DÖVİZ LİKİDİTESİ

Bu şartlarda, döviz likiditesinin aşılabilmesi için gelişmiş ülke merkez bankalarının (özellikle FED ve Avrupa Merkez Bankası) gelişmekte olan ülkelerdeki merkez bankalarıyla karşılıklı mevduat takası (swap) yapması gerekiyor. Bu konuyu geçenlerde birkaç yazıda vurgulamıştım.

FED de bu anlayışa geldi. Geçenlerde, FED dört gelişmekte olan ülkeyle (Brezilya, Meksika, Güney Kore ve Singapur) swap anlaşmaları yaptı. Bu ülkeler Amerikan Merkez Bankası’na kendi paraları cinsinden mevduat yaptılar, FED de bu ülke merkez bankalarına belli bir kurdan dolar cinsinden mevduat yaptı. Bu yolla, bu ülkelerde yaşanabilecek döviz likiditesindeki sıkışmaya karşı bir önlem getirildi.

Daha da önemlisi, FED’den belli bir parasal desteğin olduğunun bilinmesi yabancı bankaları ve diğer finans kurumlarını rahatlattı. Uluslararası sermaye bu ülkeleri daha az riskli görmeye başladı. Buna karşılık, Türkiye gibi, FED ile bir swap anlaşması yapmayı beceremeyen ülkeler açıkta kaldılar. FED’in ilişkide olduğu ülkeler uluslararası platformda kayrılmış (ayrıştırılmış) oldu. Bu yaklaşım yanlıştır. Bu durumun FED’den mi, yoksa gelişmekte olan ülkelerden mi kaynaklandığı bilinmiyor. Nedeni ne olursa olsun, FED daha geniş bir yelpazede gelişmekte olan ülkelere bu krizde bir bütün olarak bakmak durumunda. Döviz likiditesi yoksa, hiçbir yerde yok, yalnızca birkaç ülkede değil.

G-20 TOPLANTISI

Geçenlerde benzer bir ayrıştırmayı IMF de yapacağını açıkladı. Geçmişte IMF ile ilişkileri "tatminkar" düzeyde olan gelişmekte olan ülkelere IMF çok fazla şart öne sürmeden mali destek verecekmiş. IMF gibi uluslararası bir kuruluşun tüm üye ülkelere karşı duruşu aynı mesafede olmalı. Üyeler arası ayrıştırma yapması yanlış. Burada önemli olan, IMF’den mali destek alan ülkenin uygulayacağı ekonomi politikalarıyla aldığı mali desteği geri ödeyebilecek duruma gelip gelemeyeceğidir. Tek şart bu olmalıdır.

Gelişmiş ülkelerde başlayıp şimdi küresel bir niteliğe dönüşen "kredi krizi" ayırımcı (kayırımcı) değil, bir bütün olarak gelişmekte olan ülkelerin sorunlarına bakılarak en az zararla atlatılabilir.

Bir hafta sonra G-7 ülkelerine gelişmekte olan ülkelerin de katılımıyla oluşan G-20 ülkeleri Amerikan İdaresi’nin daveti üzerine bir araya geliyorlar. Bu toplantıda gelişmekte olan ülkelerin gündeme getirmesi gereken en önemli nokta gelişmiş ülkelerin ve onların merkez bankalarının ayırımcılık yapmaması olmalıdır. Bu krizi hiçbir gelişmekte olan ülke kendi olanaklarıyla hasarsız aşamaz.
Yazarın Tüm Yazıları