ABD başkanlık seçimleri ve dünya

YARIN sabah Türkiye saatiyle 07.00’den sonra ABD başkanlık seçimini kimin kazandığı belli olacak. Bu seçimi dünya büyük bir ilgi ve heyecanla izliyor; çünkü yeni başkanın politikaları küresel sorunlarda olduğu kadar bölgesel sorunlarda da şu veya bu şekilde bütün ülkeleri geniş ölçüde etkileyecek.

2000 yılındaki seçimlerde George W.Bush değil de Al Gore kazansaydı, belki 11 Eylül saldırısına daha akılcı bir tepki gösterilir, ABD Irak macerasına girişmez, dünya ekonomik dengeleri bugünkü gibi altüst olmaz, iklim ve çevre konularına daha büyük öncelik verilir, Amerika’nın saygınlığı bu kadar sarsılmazdı.

Bu son seçimlerde adaylar arasındaki fark daha da çok belirgin. McCain, istese de istemese de Bush ile özdeşleşiyor, gerek yaşı gerek temel siyasi felsefesiyle daha çok geçmişi temsil ediyor. Barack Obama ise gençliği, dış politikaya yaklaşımı, ekonomik ve sosyal vizyonu ve hassasiyetleri, kişiliği ve aile tarihiyle bambaşka bir imaj yansıtıyor, "ilk küresel başkan" adayı olarak algılanıyor.

Amerikan başkanlık seçiminde dünya oy kullanabilseydi, Obama mutlaka kazanırdı. Ne var ki Amerika’da ırk faktörünün hálá bir rol oynayıp oynamadığı ancak seçim sonucunda belli olacak.

* * *

McCain dış politikada ve güvenlik politikasında çok büyük deneyim sahibi olduğunu iddia ediyorsa da, bu alanda Obama’nın ev ödevini çok daha iyi yaptığını görüyoruz. Dış politikanın hemen her yönü hakkında Obama’nın ekibi ayrıntılı belgeler hazırlamış bulunuyor.

Ortadoğu konusundaki belli başlı yaklaşımları geçen cumartesi günkü makalemde ele almıştım. Bugün bu belgelerde Türkiye ve Kıbrıs hakkında vurgulanan görüşleri kısaca nakletmek istiyorum. Türkiye hakkında aynen şöyle deniyor:

"Türkiye ile stratejik ortaklığı onarmak önemli bir hedeftir. Obama ve Biden, istikrarlı, demokratik ve Batı’ya yönelik bir Türkiye ile yakın ilişkilerin ABD’nin milli çıkarı için hayati olduğu kanaatindedirler. İki ülke arasındaki ilişkiler Bush yönetiminin yanlış ve kötü yönetilen Irak’a müdahalesi yüzünden gerginleşmiş ve bu durum PKK terörünün yeniden canlanmasına katkıda bulunmuştur.

Sonuçta stratejik açıdan önemli bu NATO müttefikimiz ve İslam dünyasının en ileri demokrasisi Batı aleyhine dönmüş, son kamuoyu yoklamalarında Türklerin ancak % 12’sinin ABD hakkında olumlu düşündüğü ortaya çıkmıştır.

Obama ve Biden, Türk ve Iraklı Kürt liderlerin bir araya gelerek PKK tehdidini kapsamlı bir şekilde ele alan, Türkiye’nin toprak bütünlüğünü garanti eden, Kuzey Irak’ın çok ihtiyaç duyduğu Türkiye’den yatırımları ve Türkiye ile ticareti kolaylaştıran bir anlaşmaya varmaları için diplomatik bir atılıma girişeceklerdir."

Kıbrıs’a gelince, dış politika belgesinde, Kıbrıs’ın, iki toplumun kendi coğrafi bölgelerinde özlü yetkilere sahip bulunacakları tek bir devlet olarak kalmasını sağlayacak ve mülkiyet, toprak, mülteciler ve güvenlik sorunlarını çözümleyecek bir anlaşmaya müzakereler yoluyla varılması desteklenmektedir.

Gerek Türkiye gerek Kıbrıs’la ilgili belgelerdeki bazı yazılış biçimlerini ve terimlerini yadırgasak bile esas yaklaşımın olumlu olduğu değerlendirmesini galiba yapabiliriz.

* * *

Obama ekibinin belgelerinde Ermeni "soykırımı" iddialarına atıf yok. Ancak Obama’nın bazı Ermeni kuruluşlarına yazdığı mektuplarda bu iddiaları destekleyeceğini ifade ettiğini biliyoruz.

Bir Ermeni internet sitesinde çıkan habere göre, Başbakanlık Dış Politika Başdanışmanı, Obama’nın danışmanlarıyla yaptığı temaslarda "soykırım"ın tanınmasının Türkiye-ABD ilişkilerine büyük zarar vereceğini bildirmiş.

Biraz zamansız bir girişim değil mi? Nitekim, Amerika Ermeni Komitesi’ne göre, daha sonra Obama imzasını taşıyan bir açıklama "soykırım" iddiasına desteği yenilemiş.

Seçimden önce bir başkan adayının müşavirleriyle spesifik bir konu üzerinde odaklanmanın ve bütün ilişkilerin geleceğini peşinen buna indirgemenin isabeti tartışılabilir. Diplomaside nüans önemlidir, işgüzarlık tehlikelidir.



Yazarın Tüm Yazıları