İlerleme raporunun pazarlama stratejisi belli oldu

BRÜKSEL’i ilerleme raporu konusunda bu yıl epey sıkıntılı gördüm.

Yıl sonu Avrupa Birliği Zirvesi’nin en önemli konusu ekonomik kriz olacak. Genişleme Avrupa’nın gündeminde gerilere düşse de Türkiye konusunda bir şeyler söylenecek. Bunun ilk işarete de ilerleme raporuyla gelecek. 5 Kasım’da açıklanacak olan rapor, Komisyona tavsiyelerde bulunacak. Komisyon da kendi görüşünü onun üzerinden oluşturuyor bildiğiniz gibi.

Geçen hafta Brüksel’de ufuk turu yaparken, ilginç değerlendirmeler dinledim.

"Demokratik reformlar konusunda hiçbir adım atılmadı. İfade özgürlüğü, basın özgürlüğü konusunda Kopenhag kriterlerinden uzaklaşıldı. Ama Türkiye karşıtlarının bulunduğunu da hesaba katmak zorundayız. Onlar zaten bu sürece nokta koymak, istiyorlar."

Bu yüzden, Avrupa kamuoyunu Türkiye’nin rolü konusunda ikna etmek için formüller, dengeler arıyorlar.

"Türkiye demokratikleşme sürecinde ayak sürüyor. Ama stratejik olarak önemli." Bu noktada görüş birliği yaygın. Öyleyse bu nokta öne çıkarılmalı.

Gürcistan ile Rusya arasındaki çatışma, bölgede istikrarın ne kadar önemli olduğunu gösteriyor. Bu bölgeden Avrupa’nın enerji yolları geçiyor.

Türkiye’nin istikrarı Kafkasya açısından bakıldığında mutlaka korunmalı deniyor.

Avrupa Birliği’nin Karadeniz projesinde Türkiye’nin vazgeçilmez olduğu vurgulanıyor.

Akdeniz deseniz. O coğrafya için de aynı şey geçerli.

Suriye-İsrail ilişkilerindeki rolü ve Ortadoğu’da gelişen ilişkiler Brüksel’de Türkiye için Avrupa kamuoyunu ikna edebilecek gerekçe arayanlar tarafından altı çizilen unsurlar.

Cumhurbaşkanı Gül’ün Ermenistan ziyareti de "gösterişli bir başlangıç" olarak olumlular hanesine yazılıyor.

Türkiye’nin, enerji güvenliği için Avrupa açısından stratejik bir partner olduğu ön plana çıkartılıyor.

Demokrasi değerlendirmesi? Demokrasi notu yine berbat.

Pekiyi bu rolün öne çıkartılması olumlu mu? Türkiye’ye soğuk savaş döneminde olduğu gibi güvenlik üzerinden vaz geçilmezlik rolünün biçilmesi çok da parlak bir şey değil.

Demokratikleşmeyi öne çıkarmayan, güvenlik için özgürlüklerden tavize yanaşan duruş, Türkiye’nin eşit muhatap alınmadığını gösteriyor.

ŞEFFAFLAŞTIK DEMEK YETER Mİ

28 EYLÜL
’de gözaltı 10 Ekim’de ölüm. Temel Haklar Federasyonu üyesi Engin Cebir’in gözaltında ölümü, sıradan bir kaza, bir ihmal, bir "yanlışlık" gibi değerlendirilemez. İşkenceye sıfır toleranstan söz eden bir ülkede bunu ciddi mesele yapmadan, teröre karşı mücadele filan da havada kalır unutmayın.

Terörle mücadele, şiddete karşı insanın ve hayatın değerini korumak değil midir? İnsan hayatının değeri yoksa, gerisi zaten boş.

Cumhurbaşkanı Gül, Engin Cebir’in ölümü konusunda, "Türkiye reformların yapıldığı bir ülke. Reformların en önemli parçalarından biri şeffaflıktır. Şeffaflık ortamı içinde bir yanlışlık yapılırsa, bunlar artık saklanamaz. Ne gerekirse her türlü tedbir alınır" dedi. Olayla ilgili bir müfettiş görevlendirildi.

Cebir, dergi dağıttığı için gözaltına alındığında bu ülkede şeffaflık yok muydu?

Daha sonra Metris cezaevine gönderildiğinde?

Demek yoktu. Olsaydı önlemler zamanında alınır, bir insan işkenceden ölmezdi.

Demek işkenceye tolerans sıfırın çok üstünde.

Demek reformlar yeterince yapılmadı bu ülkede.

Bu olmadan da, stratejik rol de dahil her şey eksik kalır. Yarım yamalak.
Yazarın Tüm Yazıları