Dünya ve Türkiye nereye gidiyor? (III)

İKİ gündür dünyayı irdeliyorum. Çok kutuplu bir dünyaya doğru gidişat, mali krizlerin ancak devlet müdahalesi ile çözülebilme ihtimali ve paylaşım savaşının var gücü ile devam etmesi galiba yeniden kurulmakta olan yeni dünya düzeninin en belirgin özellikleri.

Türkiye de yeni kurulan düzenin ister istemez bir parçası olacak. Türkiye’yi neler bekliyor?

1) Reel ekonomi ile büyümediği için global mali kriz Türkiye’yi de vuracak. Sadece hangi şiddette vuracağını bilmiyoruz.

2) Hem kuzeyinde (Kafkaslar), hem de güneyinde (Ortadoğu) çok kutuplu dünya mücadelesinde 2 aktif ülke (ABD ve Rusya) paylaşım savaşı veriyor. Türkiye 2 arada sıkışmış vaziyette.

3) Yıllardır baş edemediği PKK yeniden hortlamış durumda.

* * *

Bunlara göre Türkiye’nin önündeki somut sorunlar nelerdir?

1) Seviyesini bilmiyoruz ama muhakkak ki Türkiye’ye borsa üzerinden gelen sıcak parada giriş yavaşlayacak. 200 milyar dolar dış borç her an geri çağrılabilir. Bankalarımız ve özel sektör dışarıdan borçlanmakta çok zorlanacaklar. Dış talep düşeceği için ihracata dayalı üretim yapan işletmelerimiz üretimi yavaşlatacaklar. Üretimin yavaşlaması işçi çıkarma seviyesine vardığı andan itibaren iç talep de düşmeye başlayacak. Bu sefer bir sarmal başlayacak. İç talebin düşmesi, iç piyasalara üretim yapan işletmelerin de üretimi yavaşlatmasına ve bu sektörlerden de işçi çıkışları yapılmasına neden olacak. Öte yanda, bizde mortgage kredileri ileri seviyelere varmadı ama banka kredileri ile finanse edilen talep fazlası gayrimenkul inşaatı var. Sayıları milyonlarla ifade edilen bu konutların satılmasında var olan sıkıntı mislisiyle aratacak. Konut fiyatları düşerken bunları finanse eden bazı banka kredileri patlayacak. Ekonominin motor gücü inşaat sektörü krize girince inşaat malzemeleri üreten sektörler, ardından da beyaz eşya, mobilya, yatak, mutfak malzemeleri vb. üreten ilgili sektörler zor günler yaşamaya başlayacaklar. Zaten tekstil halen çok zor durumda, otomotiv sektörü ise işçileri habire tatile gönderiyor.

Böyle bir Türkiye adım adım ortaya çıkarken ekonomi yönetiminin ne yaptığını bilmiyoruz. Maalesef ekonomi yönetimi böyle ortamlarda en fazla ihtiyaç duyduğu unsurdan yoksun gözüküyor: Güven!

Öte yanda Başbakan’ın ekonomi nosyonunun zayıf bir görüntü vermesi piyasada çok konuşuluyor ve rahatsızlık yaratıyor.

* * *

2) Gerek kuzeyinde, gerek güneyinde ateş hattında olan Türkiye çok kutuplu dünya kavramını önceden sezmişçesine iki bölgede de proaktif olmaya çalışıyor. Kafkaslarda Rusya’ya rahat nefes aldıracak politikaları teşvik etmek bizim de lehimize. Karadeniz’in bir NATO denizi olması, Türkiye’yi Rusya karşısında çok zor duruma sokar.

Ortadoğu’da ise 1 Mart tezkeresinin ıskalanmış olması, Irak’ta aktif tutum almamıza büyük sekte vuruyor. Ayrıca ABD’nin Irak’ta ne yaptığını bilmemesi bizim de elimizi çok zayıflatıyor. Özellikle somut bir Kuzey Irak politikası geliştiremememiz en zayıf noktamız. ABD ve/veya İsrail’in İran’la sıcak çatışmaya girmesi ise Türkiye’yi çok ama çok etkiler. Sanki bu zor konuda, ABD bilmediği gibi, Türkiye de ne yapacağını bilmiyor. Sadece zaman kazandırıcı politikaları teşvik ediyor.

* * *

3) Türkiye’nin en büyük sıkıntısı ise somut bir Kürt politikası geliştiremediği için PKK karşısında sadece oyalayıcı adımlarla yetinmeye çalışmasıdır. Son saldırı hem siyasetin hem de askerin bu alanda büyük zafiyetleri olduğunu göstermiştir.

Türkiye acilen, tüm unsurlarıyla birlikte, somut bir Kürt-Kuzey Irak-PKK ile mücadele alanında topyekûn politikalar üretmek zorundadır.
Yazarın Tüm Yazıları