Biz neredeyiz Sayın Başbakan

BU yazının sonunda hepimize, özellikle de AKP ileri gelenlerine bir soru soracağım.

Aşağıdaki iki olayı, sırf bu soruyu sorabilmek için aktarıyorum.

Bayram haftasının son günlerinde Türk basınında iki yazı yayınlandı.

Birincisi, Kuzey Irak’la ilgiliydi.

Kuzey Irak’ta yolsuzluklar artık bütün dünyanın diline düştü.

Yolsuzluk, özellikle Barzani ve yakın çevresini iyice sarmış durumda.

Bölgede, 25 bin satan bir gazete, bu olaylarının üzerine gitmeye başladı.

Barzani ve yakınlarının karıştığı yolsuzlukları ortaya çıkaran bir gazeteci geçenlerde öldürüldü.

Yolsuzlukları yayınlayan gazetenin genel yayın yönetmeni, tehdit altında ve artık neredeyse evinden dışarı çıkamıyor.

Barzani yönetimi, yolsuzluklarla ilgili haberlerin yayınlanmasını önlemenin yolunu buldu.

Bu korku, büyük bir ihtimalle öteki gazeteleri de sindirecektir.

* * *

İkinci olayı ise Hürriyet’te Ferai Tınç yazdı.

Avrupa Konseyi, basın özgürlüğüyle ilgili bir rapor yayınladı.

Alman Parlamenter Wolfgang Wodart’ın hazırladığı raporda, basın özgürlüğü konusunda uluslararası kabul görmüş kriterlere yer veriliyor.

Her ülke parlamentosu, bu kriterlere davet ediliyor.

Ulusal parlamentolardan dikkate alması istenen kriterlerden biri aynen şöyle:

"Devlet ve hükümet yetkilileri, hakaret ya da eleştirilere karşı sıradan bir vatandaştan daha farklı biçimde korunamaz. Bu, ceza yasalarında ağırlaştırıcı bir gerekçe olamaz. Eleştirel yorumları nedeniyle medya organları kapatılamaz, gazeteciler hapis cezalarına çarptırılamaz."

Rapor, ülkenin siyasetçilerine ve başbakanlarına çok açık ifadeyle şu mesajı veriyor:

"Bir gazete veya televizyon, hoşunuza gitmeyen şeyleri yazdı diye, onu cezalandıramazsınız. Elinizdeki bütün devlet imkánlarını kullanıp onu sindirmeye, yok etmeye kalkamazsınız. O gazetelere karşı boykot çağrıları yapamazsınız. Hoşunuza gitmeyen bir şey varsa, yapabileceğiniz tek şey, herhangi bir vatandaş gibi mahkemeye gitmektir."

Türk parlamento heyetinden bu rapor hakkında söz alan tek kişi bir AKP milletvekili oldu.

"Bazı medya patronlarının" hükümetleri baskı altına almaya çalıştıklarını, kararda onlara karşı cezaların da yer alması gerektiğini söyledi.

Acaba bu sayın milletvekilinin şikáyet ettiği konu ne olabilir?

"Deniz Feneri davasıyla ilgili yayınlar" olmasın.

Bu kafa size, biraz önce Kuzey Irak’ta anlattığım kafayı hatırlatmadı mı?

* * *

Şimdi soruya geliyorum: Sizce Türkiye’nin yeri neresidir?

Fiziki coğrafya açısından bakarsanız, cevabınız şudur: Kuzey Irak’la Avrupa arasında bir yer.

Ya siyasi coğrafya? Orada da yine böyle ara bölgede miyiz?

Yani, hükümet yolsuzlukların yazılmasından rahatsız olacak...

Başbakan, "Sizi hedef gösteriyorum" diyecek....

Devletin bütün bürokrasisi, güya özerk kurumları, ilahi bir emir almış gibi o gazetelerin, televizyonların sahiplerinin üzerine gidecek...

Tek farkınız, yolsuzlukları yazan gazeteciler öldürülmeyecek, genel yayın yönetmenleri, eğer yerlerinde kalabilirlerse işlerine gidip gelebilecekler.

O da, durumdan vazife çıkaracak bir mürit ortaya çıkmazsa.

Böyle mi kalacağız, yoksa gerçekten Avrupa Birliği’ne tam üyelik sürecinin gereklerini yerine getiren bir ülke mi olacağız?

Gazetelerin yolsuzlukları rahatça yazabileceği, başbakanların kimseyi hedef göstermeye cüret edemeyeceği, özerk kurumların başbakandan emir alamayacağı, devlet bürokrasisinin iktidarın intikam kılıcı gibi kullanılamayacağı, iktidarın da haklarını sadece mahkemede arayabileceği bir ülke haline mi geleceğiz?

Evet, gün karar günüdür ve siyasi iktidarın tavrını belirlemesi gerekir.

Doğumuzda Kuzey Irak.

Batımızda Avrupa Birliği.

Basın özgürlüğü bakımından Kuzey Irak’la aynı coğrafyada, başka konularda Avrupa Birliği’nde...

Böyle bir model yok...

Bu ülkenin başbakanı da anamuhalefet partisi başkanı da, bağımsız medyası ile birlikte yaşayacak.

Medya patronları da, Ethem Sancak gibi, başbakanı idolü olarak gören, onun her dediğini, her istediğini ilahi emir olarak kabul edip manşete taşıyacak kişilerden ibaret olmayacak.
Yazarın Tüm Yazıları