Yazarlar...

NEDENSE ‘yazarlar’ son zamanlarda daha çok tartışılmaya başlandılar.

Yazdıklarını değil, yazarların yaptıklarını konuşmak insanlara daha da keyif veriyordur.

Deniz Gökçe’nin eski eşine ‘kafa atmaktan’ para cezasına çarptırılması, diyelim ki kafa yorarak yazdığı yazılardan ve kafa golleri yorumlarından daha ilginç geliyor ki insanlara, birinci sayfalarda yer alıyor.

Öte yandan Türkiye, 1922’de linç edilerek öldürülen gazeteci Ali Kemal’in ‘Vatan haini mi, yoksa şehit gazeteci mi?’ olduğunu tartışmaya başladı izliyorsunuzdur.

İki çözüm var:

Birincisi; Ecevit’e sorulur.

İkincisi; ‘Şehit olmuş bir vatan haini’ denilirse, sorun kendiliğinden çözülmüş olur.

*

Tam burada İbrahim Tatlıses’in yazar olarak medyamızda yerini aldığını görüyorsunuz.

Kimi arkadaşlarımız, İbrahim Tatlıses’in yazılarını beğenmediler sanki.

Oysa ben beğendim.

İbrahim Tatlıses’in ilk yazısını nasıl yazdığını dahi tahmin edebiliyorum aynı güzergáhtan birisi olarak:

Boş ekrana uzun uzun bakılır.

Ekran boştur.

Boş odada bir tur atılır. Ekrandan en uzak noktada parlak bir fikir gelir insanın aklına ve yazar var gücüyle koşar, yazmak üzere ekranın önüne oturur.

Ama aklına geleni unutmuştur.

Ekrana yeniden bakar.

Bakar ki boş...

(.....)

Ben beğendim İbrahim Tatlıses’in yazılarını. Mehmet Barlas’tan daha çok okunduğundan eminim.

Mesela, İbrahim Tatlıses’in makalesindeki şu görüş nasıl:

‘Kadınlarımız... Yemek tuzlu olduğunda tabağı kafasına fırlattığımız kadınlarımız...’

*

Bence Türk medyası renkleniyor.

Çokseslilik, çeşitlilik ve her değerli görüş medyanın sayfalarında yer bulabiliyor artık.

Fikir var...

Düşünce var...

Bilgi var...

Her çeşitten yazarlar var...
Yazarın Tüm Yazıları