Yaz g(a)ribi sayıklamaları (1)

Küresel ısınmadan biz de nasibimizi aldık herhálde. Kişisel sağlık sistemimin ahvali, memleketin sağlık sisteminden bile beter durumda neredeyse.

Bünyesel sistemin ezberi bir dağılış dağıldı, toplayabilen beri gelsin!

Son yıllarda hep aynı şey... Yaz dedi mi, dışarının yapış yapış sıcak, basınçlı ve rutubetli havası ile içerinin kupkuru üfffleyen klimalı ortamları arasındaki deveranın da büyük katkısı olsa gerek, illá ki leş gibi hasta düşer oldum.

Kış, mış, mevsim normalleri ve hatta kipler kipler çekim boyu normalin tüm zaman ve hálleri halt etmiş yani.

Kışın da dünyanın en zevkli şeyi değildir ya, yazın grip olmak, insana iyiden iyiye koyuyor.

Zaten dünyanın en huzurlu uykularını uyumakla nam saldığımız söylenemez, gecede yedi-sekiz kere kan ter içinde bir kábustan uyanmazsam, o gecenin hakkı kalıyor.

Üstelik senenin bu döneminde parasetamol daha da çekilmez bir şey. İnsan kafasına balyoz yemiş gibi oluyor. Dört gün boyunca evde mal gibi baydım.

Zaten dünyanın en sevimli ve sevecen tabiatlı insanı olarak nam saldığımız söylenemez, nemrutluğun şahikasına ulaştım.

Fakat bu durumun salt bünyede kıpraşan virüslerle ilgili olduğunu da zannetmiyorum.

Bütün hafta, başta hallüsinasyon zannettiğim ama sonradan maalesef olmadığına aydığım ve daha beter ürperdiğim görüntülerle boğuştum.

Gündüz gözüyle, uyanık muyanıkken, karabasan görürcesine; zapladığın her kanalda aynı kábus beliriyor.

Zaten şu hayatta Reha Muhtar, Erol Köse ve Gülshen’in en büyük fanı olarak nam saldığımız söylenemez, insanın ilacı milacı kesip, direkt bilekleri de jiletleyip, ölmelere yatası geliyor.

Neymiş, daha geçen haftalarda, canlı manlı yayınlarda ilan-ı aşklarla Erol Köse’yle beraber olduğunu öğrendiğimiz Gülshen, Reha Muhtar’la büyük aşk yaşamaya başlamış.

Cannes’a mana gitmişler gelmişler. Muhtar, havaalanında, üzerinde Cannes’dan ziyade Hawaii aloha’sı şıklığı taşıyan bir gömlek, o malûm "ben var ya ben, işte ben o aşmış benim" edalarını takmış takıştırmış, "Siz beni bilirsiniz; bizim olayımız yalansız yaşamak" tonundan çalıyor.

Gülshen, magazincilere mahsusçuktan bir bir naz-niyaz yaptıktan sonra Muhtar’a "Bi’tanecik" diye hitap ettiğini söylüyor. Köse, anında tornistan dizinin dibine döndüğü ve dahi kendisine "semi-küs" olan karısının yanında mikrofonlara; "Reha, zorlandığı yer olursa bana bir telefon açsın, yardımcı oluruz" tonundan hedehödölüyor.

Paçozluğun, pardon, sevdanın rüya takımı mübarek. Ben aşk olsaydım, başvururdum...

Aşkın, ırzıma geçiyorlar hakim bey iddiasıyla AİHM’ye filan başvurması gerekiyor.

Takdir edersiniz ki burada kim kimin nesine tav oldu derdinde değiliz.

Gönül ota da konar buta da... Hem burada kim ottur, kim buttur, kim duttur, o da tartışılır.

Kim ansiklopedidir, kim okuduğu kitapları ortamlara salacak, hibe (!) edecek denli álicenap bir okurdur, kim arama motorudur; muhabbete gel yani...
Yazarın Tüm Yazıları