Yasemin'ce

Yasemin BORAN
Haberin Devamı

Zavallı kuşlar!

-Yahu nereden aklına uydum da peşine takıldım, anlamıyorum. Yani şimdi bunun sırası mıydı? Üç gün sonra yaptırsan ne olur sanki? Söz vermişmiş. Allahın günü, bugünmüş gibi illa da illa gideceğim diye tutturdun. Benim de seni tek başına göndermeye gönlüm el vermedi. Şimdi bu korkunç yolda ilerlemeye çalışıyoruz. Her taraf donmuş. Kızakla gitsek daha iyiydi.

-Tamam artık. Çıktık işte bir kere. Ne bileyim ben? Yolların bu kadar tehlikeli olabileceğini hiç düşünmedim.

-Düşünmemişmiş. Kör müsün? Şehir trafiği bile felç olmuşken, daha ne bekliyordun? Sana o kadar söyledik. Laf anlamıyorsun ki... Hemen gidip geliverecekmiş. Oğlum, burası Türkiye. Bu memleketin yolları da böyle. Kar yağdı mı, ‘‘hayat iptal oldu’’ demektir. Şuradan şuraya kıpırdayamazsın. İyisi mi, evinde oturacaksın. İşin gücün varsa, tanrıya yalvar. Belki o zaman hava yumuşar da yollar da kendiliğinden açılır. Yoksa, karayollarının ve de ulaşım hizmetlerinin insanları ulaştırmak gibi bir görevleri yok. Yani ulaşımı her daim mümkün kılacak şekilde ekip, ekipman, plan, program gibi şeyler bekleme.

Zaten burada kendi yapabileceğin ne varsa, onu yapacaksın, hizmet beklemeyeceksin. Hem de hizmet sektörünün hangi alanında olursa, olsun. Bekledin mi, yandın demektir. Günler geçer, mevsimler değişir, sen hala bekliyor, olursun. En iyisi beklemeyeceksin. Böylece herkes rahat edecek. Tabii bu arada bütün işler birbirine bağlı ve ucu yine hizmet sektörüne bağlanıyor. Oradan da bize dokunuyor.

Mesela geçen gün Efsun'u yatıştırıncaya kadar akla karayı seçtim. Çocuk yerden göğe haklıydı. Süperonline yüzünden bunalıma girdi. Sanırım iki hafta boyunca Superonline Hizmet Servisi'ni arayıp bir türlü ulaşamamış. Gerekçe olarak kampanya yapmalarını, bu nedenle aksaklık meydana geldiğini söylemişler. İyi de sonuç olarak vermeleri gereken hizmeti verememişler.

Halbuki şimdiye kadar gayet iyi çalışıyordu. En azından Efsun'un bir şikayeti yoktu. Sanırım bu kampanya denilen şey, Türkiye'ye kar yağması gibi bir şey. Önlem yok. Tedbir yok. Ekip, ekipman, plan, program olmayınca hizmet-mizmet diye bir şey kalmıyor. Sonuçta da olan yine bize oluyor. Ama düşündükçe sinirleniyorum. Tabii sinirlenmemem lazım, çünkü biliyorum. Fakat, bu sefer daha da çok kızıyorum.

Şimdi de, sana kızıyorum. Bu yollarda değil arabayla yürüyerek gitmek bile mümkün değil. Otuz kilometrenin üzerine çıkamıyorsun. Bu gidişle iki günde ancak varırız. Etrafına bak, kaymış, kaza yapmış bir sürü arabayı gördükçe daha çok moralim bozuluyor.

-Boşver şimdi, dedik ya yola çıktık bir kere. Buraya kadar gelmişken geri dönecek değiliz ya!

-Aaaa, onlar da ne, öyle? Kuş değil mi, bunlar?

-Aman tanrım! Zavallı kuşlar! Hepsi patır patır dökülüyor. Bir de yürümekten bahsediyorsun. Sen de yürüyor olsan, işte bu kuşlar gibi donup düşerdin olduğun yere.

-Aptal, ben de sana burada yürümek bile mümkün değil, demiştim. İşte görüyorsun. Zavallı hayvancıklar. Dur da şunu alalım.

-Bu kendinden geçmiş. Kaloriferi biraz daha açayım da kendine gelsin.

-Sakın haa... Öldürecek misin? Bu iyi. Birazdan kendine gelir.

-Yahu utanmadan bir de bunları vuruyorlar. Bunların avlanacak hali kalmamış ki. Ancak, toplanır.

-Zaten bunları şimdi avlamıyorlar. Ama kurt, çakal, yaban domuzunu avlamaya devam ediyorlar.

-İyi. Onları avlasınlar.

-Ne diyorsun, sen? Kuşları görüyorsun, yola çıkmışlar ve hepsinin durumu perişan. Soğuktan ölüyorlar. Kurtları, çakalları ve daha bir çok hayvanı görmüyorsun diye onların durumunun daha iyi mi olduğunu zannediyorsun? Onlar da soğuktan ve açlıktan eminim ölüyorlardır. Üstelik zayıf düştükleri için kaçacak halleri de kalmamıştır. Tıpkı bu kuş gibi. Bir de 'iyi onları avlasınlar' diyorsun. Ne zannediyorsun? Eskiden olduğu gibi sayılarının pek çok olduğunu ve de tehlikeli olduğunu mu, düşünüyorsun? Geçti o günler. Geçti. Böyle giderse, yaban hayatı diye bir şey kalmayacak. Biz de bütün özelliğini yitirmiş üç-beş kurt, çakal, yaban domuzu ve de aklıma gelmeyen daha bir çok çeşitli hayvanı hayvanat bahçelerinde göreceğiz. Belki de göremeyeceğiz. Zaten görmek önemli değil. Yaşadığını bilmek önemli. Ve yaşamayacaklar.

‘‘Milli Parklar Av ve Yaban Hayatı Genel Müdürlüğü, ağır kış şartları nedeniyle yaban hayvanlarının besinsiz ve yardıma muhtaç hale gelmelerini, yerleşim merkezleri ve yolların kenarlarında toplanmalarını gerekçe göstererek 1999-2000 av mevsiminin 28 Ocak Cuma gününden itibaren ikinci bir duyuruya kadar kapatıldığını açıkladı.’’

-Bak işte bu iyi haber. Pek iyi yapmışlar. Ama doğrusu bu karar pratikte ne kadar uygulanır? Asıl mesele burada. Kararlar ve niyetler iyi gözüküyor ama iş uygulamaya gelince, kuşa dönüyor. Sanırım bu ‘‘kuşa dönmek’’ lafı da soğuktan donmak üzere olan kuşlara ithafen çıkmış olsa gerek. Eh, konu ‘‘hizmet’’ olduğunda bizim de bu kuşlardan pek farkımız kalmıyor, diyorum, Yasemin'ce...

Yazarın Tüm Yazıları