Yasemin'ce

Yasemin BORAN
Haberin Devamı

Bu nice okumak!

İlim ilim bilmektir

İlim kendin bilmektir

Sen kendini bilmezsen

Bu nice okumaktır

Biz insanların ne kadar garip olduğumuzun farkında mısınız? Yunus Emre'nin açık seçik söyledi şu sözleri bile ancak şimdi anlayabiliyoruz. Ama ben herkesin anlayabildiğinden yine de kuşkuluyum.

Belki büyük bir çoğunluk anlamasına anlıyor, fakat yeterince anlaşılmadığını, hatta kimilerinin de hiç anlamadığını düşünüyorum. Ve de anlatmaya devam ediyorum.

Efendim, hatırlayamayacağım kadar uzun bir süredir ‘‘bilgi çağına girdik’’ şeklinde her fırsatta, her yerde çığırıp durduk. Şimdi de ‘‘Milenyum, Altın çağ’’ diyoruz ve bu kavramları elimize ne geçerse malzeme yapıyoruz.

Aslında bu kavramların hepsi çok yerinde, çok doğru zamanlarda ortaya çıkıyor. Fakat, ne yazık ki, dilimizden düşürmediğimiz bu sözcüklerin anlamı içimizde uyanmıyor. Ama olsun. ‘‘Bir şeyi kırk kere söylersen olur’’ diyen atalarımızın yolundan gidip ben de umut ve iyi düşünce içinde bulunuyorum ve de lafı daha fazla uzatmadan anlatmaya başlıyorum.

‘‘Bilgi çağı’’ dediğimiz dönemin tam da ortasında bulunuyoruz. Ve de sözünü ettiğimiz ‘‘milenyum’’ ancak, bu bilginin içimizde uyanması sonucunda yaşanır olacak.

Bu lafın üzerine ‘‘ne yani bilgi içimizde uyanmazsa 'milenyum' falan olmayacak mı’’ diye sorabilirsiniz. Elbette ki, olacak. Ama o sırada bundan siz bir şey anlamayacaksınız.

Şimdi soruları falan bir kenara bırakalım da, anlamaya çalışalım. Çünkü, bizlerin en büyük sıkıntısı ‘‘anlamak’’. Tabii bu arada anladığımızı zannedip geçebiliriz. İşte diğer sıkıntımız da bu!

Şimdi medeniyetimizin bilimsel yöndeki gelişmesi ışık hızına ulaşmış bulunuyor. Neredeyse her gün bütün gazeteler bilimsel buluşları, keşifleri haber veriyorlar. Bir zamanların mucizeleri bugün karşımızda gerçek olarak duruyor.

Anlayacağınız bilgi adına yapılan çalışmalar ve de bu çalışmaları günü gününe aktaran teknoloji baş döndürücü bir hızhla gelişiyor. Ve de bizlerin de bunun içinde başımız dönüyor. Ne olduğumuzu, neye uğradığımızı şaşırıyoruz ve de tek söyliyebildiğimiz ‘‘vaay bee!’’ demekten öteye gidemiyor. Yani tüm bilgiler gözümüze ve kulağımıza aynı hızla çarpıp geçiyor.

Tabii bu arada bir şeyler gözümüze ya da kulağımıza takılı kalıyor kalmasına ama hücrelerimize intikal edemiyor. İçimize sindiremeden okuyup başka bir bilgiye geçiş yapıyoruz. İyi de bu bilgileri kendimize mal etmeyi başaramazsak Yunus'un dediği durum ortaya çıkmıyor mu? ‘‘Bu nice okumak!’’ olmuyor mu?

Bilimsel keşifleri kendimiz anlamasak da çocuklarımıza belletiyoruz. Ama, anlamadan öğrenmek, idrak etmeden sınıf atlamak ne işimize yarayacak ve de ne çeşit bir nesil ortaya çıkacak, hiç düşünmüyoruz.

En önemlisi de ‘‘ne çeşit bir dünya yaratmış olacağız’’ bilemiyoruz.

Düşünmeden, bilemezsiniz tabii...

Anlamadığınızı düşünemezsiniz. Düşünmediğiniz zaman da anlamanız mümkün değil.

Yahu en azından olana bitene bir bakın. Eğitim kurumundan ekonomiye, ülkeler arası ilişkilerden yapılan değerlendirmelere kadar dünyanın yeni bir sistem arayışı içine neden girdiğini bir düşünün.

Bütün bunlar haybeye değil ya... Üstelik farkında olmasınız bile siz de değişiyor, yaşantınızı değiştirmenin yollarını arıyorsunuz. En azından kendinize dönüp bir bakın.

İşte bütün bunların nedeni, ilimin ortaya koyduğu ‘‘bilgi’’den kaynaklanıyor. Artık uyanın. Yunus'un dediği gibi ilmin bilgisini kendinizi anlamak için referans olarak kullanın, diyorum, Yasemin'ce...

Yazarın Tüm Yazıları