Yasemin'ce

Yasemin BORAN
Haberin Devamı

Kazdağları’nın acı kaderi

Kazdağları'nı tehdit eden unsurları düşündüğüm zaman bunun bir kader olduğuna hükmetmeye başladım. Ama bu kaderin tanrıdan gelmeyip düpedüz insanların elinden çıktığını da biliyorum.

Binlerce yıllık tarihi kucaklayan Kazdağları aynı zamanda Türkiye'nin akciğerleri olup dünyanın sayılı oksijen depolarından bir tanesi. Ama sayısız özelliklerine (şifalı bitkiler, çeşitli endemik türler, iklim ve en az 3000 yıl öncesine dayanan uyguarlıkların izleri) rağmen ille de buraya termik santral kuracağız diyenler...

Azıcık geriye baktığımızda linyit kömürü çıkartacağız diye canım ağaçlar (Koskosca kara çam ormanı) yerle bir olmak üzereyken tam zamanında ve de hepbirlikte müdahale etmiştik de bu katliamı önlemiştik. Fakat, civarda hala irili ufaklı kömür arayan açık işletmeler var.

Sonra küçüklü büyüklü kooparatifler (Hem de tam ormanın içinde) ağaçların canına okumaya devam ediyorlar. Kimbilir yakında ‘‘burada altın bulduk onu çıkartacağız diye siyanürü de dayarlar!’’ diye düşünmekten kendimi alamıyorum. İnşallah böyle bir şey olmaz.

Fakat, şu ara olanlar oluyor. Ve Kazdağları'nın eteklerinde bulunan Çan'da termik santral projesi doludizgin devam ediyor. Açıkçası hemen elde edilecek kısa vadeli çıkarlar uğruna uzun vadede (Hiç de sanıldığı kadar uzun değil) Kazdağları'nın yok olacağı anlaşılıyor.

Türkiye'nin enerjiye ihtiyacı var. Bunun en temiz ve de en verimli yolu termik santraller, diyebilirsiniz, pek tabii.

Evet, katılıyorum. Türkiye'nin enerjiye ihtiyacı var. Fakat, tek çözümün termik santral olduğuna ikna olmuş değilim. Hele bir de bu santral kükürt oranı çok yüksek olan linyit kömürü ile çalışacaksa, ikna olmam mümkün değil. Zira herkes biliyor ki, Çan'da elde edilen linyit, kalitesi en düşük olanlardan...

Üstelik yüksek kalorili en kalitelisinden kömür yaksanız bile (ki yakanlar çok iyi biliyor) yandıktan sonra arta kalan külleri ne yapacaksınız? Üstelik burada evi ısıtmıyorsunuz. Koskoca termik santralın küllerinden bahsediyoruz. Tabii bu arada suyu da unutmamak gerek. İhtiyacı olan suyu sağlayacağı kaynak, elbette ki, civardaki dereler olacak.

Herkesin tahmin edeceği gibi yaz aylarında derelerin suyu azalır. Buradaki dereler de farklı değil. Üstelik bu dereler civardaki bahçelerde (Sebze, meyve, tahıl) yetişen mahsuller hiç de azımsanacak miktarda değil.

Sonra seramik fabrikasını da unutmamak gerek. (Çanakkale'nin seramiği de ünlüdür) Ve bu fabrikanın da suya ihtiyacı var. Bir de termik santral faaliyete geçecek olursa (Termik santralın çok büyük ölçeklerde suya ihtiyacı olduğu biliniyor) dereler bunca ihtiyaca cevap verebilecek mi?

Diyelim ki, verdi (İhtiyacı karşılamayacağı ortada) bu kez de kirliliği ne yapacağız? Üstelik bu kirlilik çok yönlü. Hem yeraltı suları kirlenecek, hem soluduğumuz hava gazlardan dolayı kirlenecek. Yani kısacası bitkiler hem havadan, hem de topraktan gelecek kirlilik sonucu yok olup gidecekler. Tabii buna bağlı olarak bizim de hayatımız tehlikeye girecek.

Bunun nasıl olacağını sorarsanız, hesaplar ortada... Çeşitli nedenlerle zaten hızla azalmakta olan ormanlar başta yangınlar olmak üzere bir de kurulan termik santraller sayesinde tamamen ortadan kalkacak. Bizim de nefes alacak oksijenimiz kalmayacak.

Yatağan'a kurulmuş olan termik santrallerin sonuçları gözümüzün önünde dururken hangi akla hizmet ediyoruz ve neden hayatımızı böylesine düşüncesizce riske atıyoruz bilemiyorum.

Yatağan deyince aklıma geldi. 29 Kasım 1989 tarihli Cumhuriyet gazetesindeki haber aynen şöyle;

‘‘Yatağanlılar Yatağan'da Termik Santralin açılışını davullu zurnalı bir törenle yapmışlardı. Aradan yedi yıl geçti. Yatağan'ı çevreleyen ormanlar yok oldu. Zeytin ağaçları kurudu, tarımsal üretim hızla düştü. Solunum yolu hastalıkları arttı. 'Böyle olacağını bilseydik termik santral yapımına karşı çıkardık' diyorlar.’’

Yatağan'ın acı kaderini Kazdağları'da karşılamaya hazırlanmalı bence. Zira Çan'da kurulacak termik santral faaliyete geçtiği andan itibaren ne Kazdağı kalacak, ne de civranda bulunan ören yerler... Çanakkale'den Edremit'e hatta Balıkesir'e kadar uzanan muhteşem bitki örtüsü, astımlıların deva bulduğu muazzam havası yok olup gidecek. Ören yerler çöle dönecek.

Şimdi soruyorum; Kazdağları'nı bekleyen bu acı kaderi tanrı mı, yoksa biz mi yazıyoruz, diye, ‘‘Yasemin'ce...

Yazarın Tüm Yazıları