Yasemin'ce

Bitmeyen kan davasıNedir şu kan davası? Yıllarca süren, bitip tükenmeyen, koskoca bir ailenin kökünü kurutuncaya kadar devam eden?..Ölenin hayatı anında kararırken öldüren de hapsi boyluyor. Ve onun da hayatı kararıyor. Yani bu hesaplaşmadan kârlı çıkan taraf yok.Yıllar ve yıllar boyu süren kan davası sonunda ne ölen ne de öldüren, ne yaptığını biliyor. Hatta kan davasının ne sebepten çıktığı bile unutulabiliyor. Fakat, düşmanlık, düşmanca duygular sürekli besleniyor. Aileler yeni doğan bebelerini kin ve intikam fikirleriyle büyütüyorlar. Bebekler büyüyüp yetişkin olduklarında (Şayet bu sırada karşı taraftan biri çıkıp o güne kadar öldürmediyse) ellerine silah tutuşturulup kimi öldüreceği gösteriliyor. O da gidip büyük bir öfke içinde (Neden öfkelendiğini bilmeden) vuruyor. Zaten bilmesi de gerekmiyor. Düşman ya! Yeter. Düşmanlığı kızıştırmak için, öfke ve nefret duygusunu adamakıllı alevlendirip kızıştırmak için bu arada dedelerin, ninelerin, amcaların eskiden yaşadıkları kimi hikayeler anlatılıyor. Bire bin katarak ya da katmayarak anlatılan bu hikayelerde ‘‘Sebepler’’ üzerinde durulmuyor. Hatta kan davasını başlatan olayın perde arkası hiç anlatılmıyor. Varsa, yoksa, nasıl haksızlığa uğramış oldukları. Nasıl ezilip işkence gördükleri. Namuslarının nasıl iki paralık edildiği ve ardı arkası gelmeyen ‘‘nasıllar’’ üzerine kurulan öykülerle yetişen gençler, ‘‘Nasıl olur?’’ deyip yaradana sığınıp saldırıyorlar. Geçmişlerinden getirdikleri anlı şanlı kan davasından başka birşeyleri yok. Gelecekleri de elbette bunun üzerine kurulacak. Yani gelecekleri de yok. Namusunu, adını, namını kurtarmak uğruna bugünü heba ediyor, geleceklerini de yok ediyorlar. Aslında birşeyin uğrunda yaşamak güzel. İnsanın gözünü kırpmadan bütün hayatını verebileceği bir hedefi olmasından daha iyi bir durum olamaz. Fakat, burada durup çok ciddi bir biçimde düşünülmesi gerekiyor. Konu, insanın ‘‘hayatı’’ olduğu zaman günlerce hatta aylarca düşünmek gerek.Bir insanın hayatından daha değerli ne olabilir? Sadece ve sadece bir ‘‘hayat’’ o kadar. İnsan, gelecekteki hayatı için bugünkü hayatını ortaya koyabilir. Ya da bir başka ‘‘hayat’’ için. Yok ederek var olmayı düşünüyorsanız, çok yanılırsınız. Yok ettiklerinizle birlikte siz de yok olursunuz. Tıpkı kan davası süren ailelerin yok olması gibi. ‘‘Tarih tekerürden ibarettir’’ şeklindeki düşünceyi beslemek istiyorsanız, o zaman durum değişir. Geçmişin anısıyla yaşamaya devam edenlerin çocuklarına öğretecekleri başka bir şey olamaz. Tıpkı bana Yunanistan'dan mektup yazan Kosta gibi... Kosta'nın mektupları gizli bir ‘‘kin’’le dolu. Belli ki, aklı İstanbul'da kalmış, bedeni Yunanistan'da alev alev yanıyor. Susturamadığı düşüncelerini kağıtlara döküp gönderdiği mektuplarla ferahlamaya çalışıyor. Onun zamanında neler yaşadığını bilemem tabii. Fakat, bir zamanlar yaşadıklarımızın hayaliyle bugünü yaşamaya devam edecek olursak, zulümler, işkenceler, nefret ve düşmanlık duygularımızı besleyip çevremize, etrafımıza, çocuklarımıza bu duygularımızı aşılarsak, neler olabileceğini sanırım hepiniz anlıyabilirsiniz. Kan davalarının sonu gelmez. Aklı başında olan herkesin kalbinin sesini dinlemesi ve bugüne kadar edindiği bilgileri derleyip toparlayıp uzun uzun düşünmesi gerekiyor. Geçmişimizi elbette ki unutmayalım. Fakat, tarihimizi incelerken duygularımızı değil, aklımızı kullanalım. Yoksa, babasının yanlışlarını görüp eleştiren, kendisi baba olduktan sonra eleştirdiği babasının durumuna düşen çocuk gibi oluruz. Aşama yapıp gelişmek ve eleştirdiklerimizi düzeltmek yerine aynı yerde dönüp duran fakat, uzun yollar kateddiğini sanan gözü bağlı değirmen taşını döndüren beygirden farkımız kalmaz. Tarihin tekrar etmesi, bizim hiç bir gelişme göstermediğimizin işaretidir. Geçmişin anı ve bilgilerini referans olarak kullanmayı öğrenmeliyiz. Bunu da ancak, aklımızla başarabiliriz. Yoksa, kuyruğunu ısıran yılanla sembolize edilen tekrarları sonsuza kadar yaşamaya mahkum oluruz. Bitmeyen kan davasını artık bitirelim ve değirmen taşını çeviren atın gözlerindeki bağı çözelim, diyorum, Yasemin'ce...
Yazarın Tüm Yazıları