Yasemin'ce

Gerçek bir dilekHayatımız boyunca çeşitli isteklerimiz olur. Ve öyle bir an gelir ki, birden bire ‘‘keşke şöyle bir şey olsa’’ deriz. Bu dileğimizin hemen ardından aklımızdan geçen istek neyse onunla karşılaşırız. Büyük bir heyecanla ‘‘Şunun yerine keşke bunu isteseydik’’ deriz. Sanki, o an bütün dileklerimizin gerçekleşeceği ‘‘An’’ olduğu duygusuna kapılırız. Bu durum hemen herkesin başına yaşadığı süre boyunca birden fazla gelmiştir. Ve her seferinde ne dilesek olacakmış duygusu bütün benliğimizi sarmıştır. Ancak, bunun ne olduğu bilgisi hiçbir zaman içimizde uyanmamıştır. Zaten bizim için sonuçlar önemlidir. Ne olduğu önemlidir. Olanların nasıl olduğunu hiç düşünmeyiz. Genellikle bu dileklerimiz küçük, fazla düşünülmemiş ve anlık isteklerden oluşur. Son derece doğaldır. İçimizden yükselir ve sözcüklere dönüşür. Çok da sıradan gözükür. İşte bu dilekler daha içimizde oluştuğu anda karşımıza çıkarlar. Şaşırtıcı bir biçimde daha aklımızdan geçerken ya da yanımızdaki kişiye söylerken gerçekleşmeye başladığını görürüz. Canımızın çektiği bir tatlı ya da meyve olabilir, bu dileğimiz. Ya da uzun zamandır görmediğimiz biri... Özlemle andığımız görmeyi dilediğimiz bir anda ya haberini alırız ya da garip bir biçimde onunla karşılaşırız. Tabii çok seviniriz. Sevincimiz şaşkınlığımızı bastırır. Böylesine sevinmenin asıl nedeni, dileğimizin gerçekleşmiş olmasıdır. Hatta dileğimizden bile önemlidir, dileğin gerçekleşmiş olması... Michael Ende'nin ‘‘Bitmeyecek Öykü’’ isimli kitabında romanın kahramanı Bastian dilekleri şöyle sorguluyor;‘‘Her şey ancak ben isteyince mi varoluyor, yoksa önceden var da ben onları bir biçimde ortaya mı çıkarıyorum yalnızca?’’ Her ikisi de olabilir elbette. Ancak, ‘‘Bitmeyecek Öykü’’de anlatılan Fantazya'da olmak ve dileklerin ne anlama geldiğini çözmek için okumak gerek...‘‘Fantazya'da her yere çıkan ve her yerden ulaşılabilen bir yer vardır. bu yer ‘‘Bin Kapılar Tapınağı’’ diye anılıyor. Bugüne değin hiç kimse onu dışardan görmedi. Çünkü, dışı yok. İçiyse, bir kapılar labirentinden oluşuyor. Öğrenmek isteyen, içeri girmeyi göze almak zorunda.Eğer ona dışardan ulaşılamıyorsa bu nasıl yapılabilir?Her kapı, diye sürdürdü aslan, tüm Fantazya'daki her kapı, hatta en sıradan ahır ya da mutfak kapısı, hatta hatta bir dolap kapısı bile, belli bir anda Bin Kapılar Tapınağı'nın giriş kapısı olabilir. O an geçince kapı yine eskisi gibi olur. Onun için de hiç kimse ikinci bir kez aynı kapıdan giremez oraya. Ve bin kapıdan hiçbiri, kişiyi geldiği yere götürmez. Geri dönüş yoktur. Ama, dedi Bastian, insan bir kez içeri girince bir daha dışarda herhangi bir yere çıkamaz mı yani? Çıkar, diye yanıtladı aslan, ama bu alışılmış binalardaki kadar basit değildir gene de. Çünkü seni Bin Kapılar Labirenti'nde ancak gerçek bir dilek yönlendirebilir. Dileği olmayan, ne dilediğini bilinceye kadar içerde şaşkın şaşkın dolaşıp durmak zorunda kalır. Bu da bazen çok uzun sürer. Giriş kapısı nasıl bulunabilir peki?Kişi bunu kendisi için dilemek zorundadır.Bastian uzun uzun düşündü, sonra konuştu; İnsanın istediği şeyi basitçe dileyememesi tuhaf. Doğrusu dilekler içimize nasıl gelir? Bir dilek nedir, gerçekte?’’Evet, gerçekte bir dilek nedir? Hiç düşündünüz mü? Ve, dileklerinizin gerçekleşmesi için neleri feda ettiğinizi biliyor musunuz? Ya da bir isteğinizin olması için karşılığında bir şey vermeniz gerektiğinin farkında mısınız? Bir şey oluşurken daima onun karşısında ki bir başka şey yok olur. Ve genellikle bizim bundan haberimiz olmaz. Bu nedenle gerçek bir dilekte bulunmak çok önemlidir diyorum, Yasemin'ce.
Yazarın Tüm Yazıları