Yasemince...

SİYAH VE BEYAZSiyah ve beyaz denildiği anda insanın aklına hemen gece ve gündüz geliyor. Sonra, iyi ve kötü kavramları zihnimizde canlanmaya başlıyor. Kadın ve erkeği, veee, aklınıza gelebilen hemen bütün zıtlıkları birer birer canlandırmaya başlıyor.Düşündükçe neler neler buluyorsunuz... Negatif-pozitif, İyilik-kötülük, madde-anti maddeye kadar bilginiz ve öğrendiklerinizin ışığında hemen herşeyi siyah-beyaz sembolüyle birleştiriyorsunuz. Siyah ve beyaz üzerine anlatılacak ne kadar çok şey olduğunu anladığınız anda şaşırıp kalıyorsunuz. İşte ben de öylece kalanlardanım. Çünkü, şimdiye kadar sadece prensip olarak bildiğim ‘‘Negatif ile pozitif biraraya geldiği zaman birbirini nötralize eder’’ bilgisiyle düpedüz karşılaştım. Nasıl mı? Hemen aktarayım;Geçenlerde konuştuğum eski bir arkadaşım, Öperim Erkan (Yanlış anlamayın buradan Erkan'ı öpmüyorum. Ona takılan lakap bu...) hobi olarak uğraştığı fotoğrafçılık deneylerinden birini anlatıyordu... Aslında onun için fotoğraf ustası demek daha yerinde bir tanımlama olacak. Bugüne kadar binlerce dia ve yüzlerce fotoğraf denemelerinin sonucunda harikalar yarattığını görmüştüm. Fakat, her nedense, bu alanda ne bir yarışmaya katılmak ne de bu alanda profesyonel çalışmalar yapmak gibi bir teşebbüsü yoktu ve onun bu anlayışına da hayret ediyordum. Öperim Erkan'ın kendisi, şahsiyet olarak hayrete şayan biri olduğu için çok da fazla şaşırmamam gerekir. Çünkü, O, sadece bir fotoğraf ustası olmayıp elektrik ve elektronik alanında bugüne kadar tanıdığım gizli dehalardan biri olup yaptığı buluşlarını, evinde hayatını kolaylaştırmak adına gerçekleştirir. Örneğin, seneler önce, (O zamanlar henüz elektrikli şofbenler piyasaya çıkmamıştı) odunla ısınan termosifonunu elektrikle ısınır hale getirmiş, ve son derece pratik bir biçimde banyo işini çözmüştü. Tabii bu arkadaşımın sadece elektrikli aletlerle ilgisi olmayıp aklınıza gelebilen her alanda (Akvaryumdaki balıkların yumurtadan çıkışını gözlemek dahil) derin incelemelerinden haberiniz olsa, siz de hiç şaşırmayacaksınız. Neyse, konuyu fazla dağıtmadan siyah-beyaza gelsek iyi olacak. Fakat, arkadaşımın kimliğini düşündükçe, ‘‘Acaba bunlardan yeryüzünde daha kaç tane var’’ demekten kendimi alamıyorum. Çünkü, hayatını müzik yaparak kazanıyor. Ve ona baktığınız zaman, öyle hepimizden biri gibi görünüyor ki, onu tanıdıktan sonra dışarda dolaşan insanlara daha dikkatli bakmak ihtiyacını duyuyorsunuz. ‘‘Acaba, onun ne çeşit farklı özellikleri var ve bilinmeyen nelerle uğraşıyor? Yoksa, kimliği meçhul mucitlerden biri mi’’ diye gayri ihtiyari düşünmeye başlıyorsunuz. Kimsenin tanımadığı bu mucitin bana anlattığı deneyi aktarmaya başlasam iyi olacak. Çünkü, Öperim Erkan, anlatmakla bitirilecek gibi değil. Şimdi onun ağzından yaptığı deneyi aynen aktarıyorum;‘‘Geçenlerde eskiden çektiğim siyah beyaz bir fotoğraf gözüme ilişti. Birden bire bu resme baktığım zaman içimde birşeylerin kıpırdadığını hissettim. Ve resmi alıp tekrar fotoğrafını çektim. Sonra içeri geçip filmi banyo yaptım. Şimdi elimde eskiden tab ettiğim resimle bir de aynı resmin negatif filmi vardı. Bunları üst üste tam olarak yerleştirdiğim zaman görüntü tamamen kayboldu. Çünkü, negatif ve pozitif görüntüler birbirini tamamlamış olduğu için ortada resim kalmamıştı. Yani negatifte siyah olarak görünen lekeler pozitifte beyaz olarak görünüyordu. Tabii pozitifteki beyazlar da negatifte siyah idi. Bu durumda negatif ve pozit filmleri tam üst üste koyduğunuz zaman ortada şekil mekil kalmıyordu. Ben bu filmleri tam üst üste gelecek şekilde değil de biraz kaydırdım. Ve bu şekilde tab ettim.Sonuç olağanüstüydü. Sanki, karakalem bir çalışma gibi çizgilerden oluşan bir resim ortaya çıkmıştı. Sonra bunu büyüttüm. Büyütürken fotoğraf daha da ilginç bir görünüm kazandı.’’Evet, siyah ve beyazın birbirini yok ettiğinin açık seçik bir deneyi idi bu... Ve, bunun üzerine düşünmeye başladım. Kadın ve erkeğin birlikte oluşları geldi aklıma. Siyah ve beyaz gibi kadın ve erkek de birbirinin karşıtıydı. Demek ki, tıpkı pozitif ve negatif filmin üstüste geldiğinde görüntünün kaybolması gibi birleşecek olurlarsa, yok olacaklardı. Tasavvufta anlatılan ‘‘Tanrı aşkı’’na ulaşabilmek için önce insana aşık olmak gerektiği felsefesinin altında yatan gerçek demek ki, buydu. Ve birbirine aşık olan insanlar biribirlerinde yok oldukları zaman ancak tanrıyı bulabiliyorlardı. Öyle ya, tanrıya ulaşmanın kademelerinden biri yokluk haliydi. Ve işte, yokluk halini yakalayabilmenin tek yolu kendi zıttınla bütünleşebilmekti. Vee, demek ki, dedim; İnsanlar kendilerinin karşıtıyla yani karşı cinsle bütünleşmeyi bir türlü başaramadıkları için yokluk halini yakalayamıyor ve tanrıya ulaşamıyorlar. Tıpkı arkadaşımın filmi kaydırması gibi...Böylece, çizgilerden oluşan belirsizliğin içinde bütünleşebilecekleri kişinin arayışını sürdürüyorlar. Umarım, birgün siyah ve beyazın yokluğunda buluşabiliriz, diyorum, Yasemin'ce...
Yazarın Tüm Yazıları