Yasemince

Maddelerin ruhu var mı?Yüzlerce mektubun içinde kaybolduğum bir sırada (Kayboldum diyorum. Çünkü, mektupları okumaya başladığım andan itibaren herşeyi unutuyorum) ilginç bir soruyla karşılaştım ve hemen yazmaya karar verdim.Mektup alışılmış bir düzende giderken birdenbire ‘‘Maddenin ruhu var mıdır?'' diye bir soruyla başlayıp yaşanan ilginç bir tecrübeyi anlatıyor. Ve bu tecrübenin sonucunda yazanın kafası karışıyor. Ben de bölük pörçük anlatarak sizin kafanızı karıştırmadan mektubu olduğu gibi size aktarıyorum.‘‘ Geçen hafta başıma enteresan bir olay geldi. Antalya'da yeğenlerimle birlikte dolaşıyor, vitrinlere bakıp alışveriş yapıyorduk. Bu sırada bir saatçinin önünde durduk. Yeğenlerim vitrindeki çeşitli saatlere bakıp bazılarının fiyatlarını sordu. O sırada gözüm, tam bana uygun, zevkime hitap eden bir saate takıldı. Yeni bir saat alsam hiç de fena olmaz, diye düşündüm.Kolumdaki saati oniki yıldır kullanıyorum. Gerçi ona çok alıştım ve beni yolda hiç bırakmadı. Ne geri kaldı, ne ileri gidip beni şaşırttı. Kısaca hiç sıkıntıya düşürmedi, şeklinde düşünceler beynimde oynaşıyorlardı. Bir taraftan da saate bakmaya devam ediyordum. Sonunda vitrindeki saati almaktan vazgeçtim.İki gün sonra, evde banyomu yapmış, kurulanıp giyinmiş, bu sırada hayli oyalanmıştım. O sırada saatimi koluma takıp takmadığımı hatırlamıyorum.Çünkü, saat benim için öylesine bir alışkanlık olmuştu ki, saatsiz hiçbir zaman dolaşmaz, hatta neredeyse yatarken bile saati kolumdan çıkarmazdım. Ancak banyo yapacağım zamanlarda saatimi çıkartır, hemen ardından tekrar koluma takardım. Ve bu işlemi artık düşünmeden yaptığım için o gün de farkında değildim.Neden sonra saatin kaç olduğunu anlamak için koluma baktığımda saat yoktu. Önce masanın üzerine daha sonra bakılabilecek her yere baktım yoktu. Bunun üzerine bütün evi alt üst ettim. Didik didik her yeri aradım. Yatak altlarından dolapların içlerine kadar... Hiçbir zaman konulmayacak yerlere kadar her yeri aradım, bulamadım..Bunun üzerine düşünmeye başladım. Vitrinde gördüğüm saatle ilgili düşüncelerimi hatırladım. Galiba senelerdir kolumda taşıdığım, iyi durumda olan, çalışan saatime haksızlık etmiştim, diyorum. Siz ne dersiniz?''Ben sizin son derece duyarlı düşünen ve farkındalığı yüksek biri olduğunuzu söylerim. Yaşanılan bu ilginç tecrübeye gelince...Saatin kaybolmasının nedeni, bu saatin bu marifeti olmayıp düpedüz kişinin bilinçaltının oynadığı bir oyun...Vitrinin önünde durup kendisini çok çeken bir saatle karşılaştığı zaman içinden bu saate sahip olmak için dayanılmaz bir istek duyar. Fakat öte yandan halihazırda kullandığı saatin tıkır tıkır işlediğini hatırlayıp yeni bir saat almanın lüzumsuz olduğunu düşünür ve vazgeçer. Bu sırada aklı vitrindeki saatte kalır. Daha sonra dikkatini farklı konulara yöneltip saati aklından çıkartır ve unutur. Unutmuştur fakat duygu ve düşüncesiyle yarattığı bu kuvvetli isteğini farkında olmadan bilinçaltına atmıştır.Bilinçaltının insana ne çeşit oyunlar oynayabileceği ise bilinemez. Bu vakada kişi, vitrindeki saati öylesine kuvvetle istemiştir ki... Ancak mevcut saatinden vazgeçmemektedir. İşte bu noktada bilinçaltı devreye girer ve saati yok eder.Şuurlu bir davranış olmadığı için, kişi ne yaptığının farkına varmaz. Ve kaybolan saati, bu durumun sorumlusu olarak düşünür. Düşünür de yine işin içinden çıkamaz. Çünkü, cansız olarak düşünülen bir maddenin zeka gösterisinde bulunarak küsüp gideceği alışılmış düşünce tarzına pek de uygun gelmemektedir.Aslında hemen hepimiz şuurlu olarak yaşadığımız fakat bilinçsizce meydana getirdiğimiz tüm olayların sorumlusunu kendimizin dışında aramaz mıyız?Çok istediğimiz bir durumun meydana gelmesine şans, istemediğimiz durumların ortaya çıkmasına ise şansızlık demez miyiz?Ve bilinçaltımızın oyunlarıyla karşılaştığımız zaman, neden-sonuç ilişkileri kurduğumuz zaman, daima kendimizin dışında bulunan her ne varsa bunları sorumlu tutmaz mıyız?..Esen rüzgardan yağan yağmura, yeraltındaki mağmadan gökyüzündeki yıldızlara, doğan çocuktan evde beslediğimiz kediye, anne-babamızdan patronumuza kadar sevdiğimiz sevmediğimiz, gülüp geçtiğimiz ya da ciddiye aldığımız her ne varsa, herşey bizim talihimizi belirlemiyor mu? Bütün bunlar yaşadıklarımızdan sorumlu değil mi?Ve bütün bunların sonucunda ‘‘Maddenin ruhu var mı acaba?'' diye düşünüyoruz. Peki, kendimizin de bir madde olduğunu neden unutuyoruz?Öncelikle ‘‘Ruh'' kavramının içinizde ne uyandırdığını, ne anladığınızı keşfetmeli ve maddenin sırrını çözmeye kendinizden başlamalısınız, diyorum Yasemin'ce...
Yazarın Tüm Yazıları