Geçmeyen baş ağrısı delik kalbe işaret

Güncelleme Tarihi:

Geçmeyen baş ağrısı delik kalbe işaret
Oluşturulma Tarihi: Aralık 13, 2011 00:00

Tedaviye rağmen geçmeyen migren, doğuştan kalpte delik bulunması ile ilgili olabiliyor.

Uzmanlar, doğuştan kalpte delik bulunması halinde genellikle kanda bulunan toksik maddelerin, pıhtılar ve oksijensiz kirli olarak bilinen kanın, akciğerlerden filtre olmadan doğrudan temiz kan sistemine geçebildiğini, kalpteki delik kapatılan bazı hastalarda, migren şiddetinde belirgin bir azalma olduğunu, hatta tamamen iyileşme görülebildiğini belirtiyor.
TOBB ETÜ Hastanesi Nöroloji Uzmanı Prof. Dr. Mehmet Zülküf Önal, AA muhabirine yaptığı açıklamada, baş ağrısının nöroloji kliniklerine en sık başvuru nedenlerinden biri olduğu söyledi.
Halk arasında şiddetli baş ağrısı olarak bilinen migrenin orta veya ağır şiddette kişinin yaşam kalitesini düşüren bulantı ile beraber olan, kadınlarda üç kat daha sık görülen baş ağrısı tipi olduğunu belirten Önal, tipik migren ağrısının başın tek tarafında, zonklayıcı karakterde 4-72 saat kadar sürebilen ve beraberinde kusmaya yol açan, ışık ve sesten rahatsızlık duymaya neden olan ve fiziksel aktivite ile artan bir ağrı tipi olduğunu anlattı.
Önal, hastaların yaklaşık üçte birinde “aura” denilen ağrı öncesi garip kokular, gözde ışık çakmaları ve garip hislerle başlayıp ağrı ile devam eden bir sürecin söz konusu olabildiğini ifade etti.

“Migrenli hastalarda kalpte doğuştan delik sıklığı 2 kat fazla”

Migren atağının 4 evresinin bulunduğunu bildiren Önal, her evrenin her zaman ve her hastada görülmesi gerekmediğini; ayrıca her hastada atakların da farklı olabildiğini söyledi.
Önal, ağrı öncesi dönemin, ağrıdan saatler veya günler önce başlayabildiğini ve bunun ilk evre olarak gösterildiğini belirterek, “2. evre aura baş ağrısından hemen önceki, 3. evre ağrı fazı, atak dönemi ve 4. dönem ise ağrı sonrası görülen yakınmalardır” dedi.
Migren ağrısının kalp sağlığı ile ilgili olabileceği yönünde araştırmalar bulunduğunu dile getiren Önal, kalbin dört odacıklı bir organ olduğunu, üstteki iki odacığa kulakçık, alttaki iki odacığa karıncık adı verildiğini kaydetti.
Önal, şöyle dedi:
“Kalpte doğuştan delik (Patent foramen ovale -PFO-) kalp içinde kulakçıklar arasında yer alan, ince, zarımsı, esnek ve kapak benzeri doğuştan itibaren var olan, yatay bir tüneldir. Geçmişte masum fizyolojik bir bulgu olarak bilinen PFO'nun günümüzde migren, iskemik inme başta olmak üzere birçok nörolojik, kardiyolojik hastalıklarla ilişkili olduğu bildirilmektedir. Son yıllarda yapılan çalışmalar ışığında PFO yakın takibi gereken kardivasküler ve diğer sistemik hastalıklara neden olabilen veya kliniğini kötüleştiren doğumsal bir patoloji olarak kabul edilmektedir.
Migrenli hastalarda kalpte doğuştan delik sıklığı 2 kat fazla görülür. Migrenle PFO arasındaki ilişki, yapılan çalışmalarla da gösterilmiştir. Mekanizması açık değildir. Özellikle auralı migren ile sağdan sola şant arasında sıkı bir ilişki bulunmuştur. Şantın varlığı kirli ve temiz kanın karışmasına neden olmaktadır. Migrenli hastalarda PFO sıklığı yüzde 40-50 arasında değişmektedir. Kadın migrenli hastalarda PFO sıklığı 4,4 kat fazladır. Auralı migreni olan kadın hastalarda daha sık görülmektedir.”

“Kalpteki delik kapatılan hastalarda, migren şiddeti azalıyor”

Kalpte doğuştan delikte genellikle kanda bulunan toksik maddeler, pıhtılar ve oksijensiz kirli olarak bilinen kanın, akciğerlerden filtre olmadan doğrudan temiz kan sistemine geçebildiğine dikkati çeken Önal, “Kirli kandan gelen toksik aktif maddeler beyinde belirli bir konsantrasyona ulaştıktan sonra ise migren ataklarını başlattığı tahmin edilmektedir. Kalpte doğuştan deliği kapatılan bazı hastalarda, migren şiddetinde belirgin bir azalma olduğu görülmüştür. Hatta tamamen iyileşen hastalar bile vardır” diye konuştu.
Kalpte delik olup olmadığına ilişkin tanının “Transkraniyal Doppler Sonografi” ile konulabildiğini belirten Önal'ın verdiği bilgiye göre, Transkraniyal Doppler ile beyin damarları ve akım yönleri rahatlıkla görüntülenebiliyor. Transkraniyal doppler güvenilir, hastaya rahatsızlık vermeyen, iyi tolere edilebilen ve kolay uyum sağlanabilen bir tanı yöntemi olarak gösteriliyor.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!