Yaşananlar

Haberin Devamı

Alo, burası yoğun bakım

Bizim Hande, telefonu uzattı; ‘‘Tekin Bayram arıyor’’...

Tekin Bayram, Yalvaç'ın vurulan ANAP'lı belediye başkanı... Şaşırdım... Daha, ‘‘Geçmiş olsun’’ demeden sordum; ‘‘Evde misiniz?..’’

Cevabı daha da şaşırttı; ‘‘Yooo, yoğun bakımdayım’’...

O acısının içinde, beni arıyor. Hem de yoğun bakımdan... Benim aramam gerekirken, onun beni araması anlamlı... ‘‘Sen beni aramadan, bak ben seni arıyorum. Ama, inan, ben öyle şeylere önem vermem’’ diyerek bir de beni teselli ediyor. O gün bizim gazetede, Mesut Yılmaz yanında, hastane penceresinden vatandaşı selamlarken fotoğrafı ve haberi var. Gazeteyi okurken aklına gelmiş, beni öyle aramış.

‘‘Dursun, adam burnumun dibinden ateş etti. Ama, öldürmeyen Allah öldürmüyor. Bir daha inandım ki, Allah'ın verdiği canı Allah alır.’’

‘‘Doğru başkanım’’ diyorum. O devam ediyor;

‘‘Biliyor musun, bu kişinin beni imar durumu, 18 uygulaması için vurduğunu sanmıyorum. Senin benimle yaptığın sohbetin yayınlanmasının ardından böyle birşeyin olması da bana ilginç geliyor.’’

Anlaşılan başkanın kafasında şüpheler var. Benim tanıdığım Tekin Bayram bu işi çözer. Eğer, varsa başka bir nedeni ortaya çıkarır.

Demek ki, bundan böyle Tekin Bayram, belediye başkanlığının yanısıra yeni bir görev daha üstlenecek; Dedektiflik...

Hayırlı işler

Demirbank hayırlı işler diler, Demirbank...

Her sabah, radyodan duyduğum bu cıngılla uyanırdım. Beynimize kazınmıştı bu slogan...

Aradan yıllar geçti, büyüdük...

Geçenlerde bir işim düştü, bu bankanın Antalya şubesine gittim. Ankara'dan biraderden gelen bir havaleyi almak için...

Numaramızı alıp dijital ekranı gözlemeye koyuldum. Derken, sıra geldi ve gişedeki bayana derdimi anlattım. Nüfus cüzdanını istedi, evirdi, çevirdi. sonra da, ‘‘Lütfen bir fotokopisini rica edeyim’’ deyip geri uzattı. Bende, fotokopi makinesi banka içinde bir yerde sanıp saf saf sordum, ‘‘Nerede çektireceğim’’ diye. Aldığım cevap ilginç ve bir o kadar da garipti; ‘‘Caddenin karşısına geçin, az ileride bir kırtasiye var.’’

İnanılır gibi değil ama tartışıp zaman kaybetmemek için dediğini yaptım. Döndüğümde benden sonraki müşterilerden biri çekini bozduruyordu. Bekledim ki, işi bitsin. Neyse, o gidince, uzattım fotokopiyi bayan bankacıya... Dayanamayıp patladım; ‘‘Sizin fotokopi makinesi mi bozuldu da, beni kırtasiyeye gönderdiniz.’’

‘‘Hayır’’ dedi, ‘‘Kural böyle’’...

İlginç ve garipliğin de ötesinde bir durum... Dışarda 50 bin lira, belki kendileri çekse 20 bin liraya malolacak bir fotokopi için, müşteri dışarı gönderilir mi?.. Sıradan çıkarılır mı?..

Madem, 20 bin lira çok bir para... Aldığın milyonlarca lira havale masrafına, fotokopi ücretini de eklersin, olur biter.

Başarının sırrı, öyle cıngılda olduğu gibi hayırlı işler dilemekle olmuyor, hayırlı iş yapmaktan geçiyor.

Başkana bravo

Bekir Kumbul, ‘‘Konuş başkan’’ çağrıma kulak verip, festivalin en sorumlu kişisi olarak basının karşısına çıktı. İyi de etti...

Ve, hiç kimsenin beklemediği şeyler söyledi. ‘‘Çok iyi bir festival yaptık. Eleştiriler haksızdı’’ demedi, hatalar için defalarca özür diledi.

Biz gazeteciler, böylesine pek fazla tanık olmayız. Kimse, yaptığı hatayı kabul etmez. Ama, o etti...

Neden?..

Sorumlu kişiye yakışanı yaptı. Çalışma arkadaşlarını kurbanlık koyun gibi ortada bırakmadı. Kısaca, kimseye yem etmedi.

Her şey bir tarafa, bence en önemlisi bu...

Onun için, başkana benden kocaman bir bravo...

Tam bizlik

E-mail, Bülent Ecevit'ten.. Başbakan olanından değil canım, Antalya Cumhuriyet'ten yani gazeteci olanından...

Üzerinde, ‘‘Yalnızca bu ülkede anlaşılabilir’’ diye yazan bu hikayeyi, noktasına, virgülüne dokunmadan aktarıyorum;

İki fakülte arkadaşı yıllar sonra sokakta karşılaşır, biri diğerini eve yemeğe davet eder.

- Oğlum, bu ne ev böyle be, şu salonun büyüklüğüne bak... Nereden buldun bu kadar parayı birader?.. Duvarlarda nadide tablolar muhteşem...

- Gel göstereyim, gel şu pencerenin önüne... Şuradaki otoyolu görüyor musun?

- Evet

- 20 milyon dolar tuttu, 25 milyon dolara fatura ettik, farkı cebe indirdik.

İki yıl sonra iki arkadaş yine karşılaşır...

- Gel bu sefer ben seni davet edeyim, bize gidelim.

- Yuh!.. Şuraya bak... Vay anam vay!.. Oğlum sen bizim eve saray diyordun, bu ne böyle. Bizimki bunun yanında müştemilat olmaz valla, saray asıl burası...

- Gel nasıl yaptığımı sana göstereyim, geç şu pencerenin önüne, bak şurada otoyolu görüyor musun?

- Hayır, nerede otoyol?

- İşte, o yolu ben yaptım...

Ünlü sözler

‘‘Bir metre iş

yapmayı, bir kilometre

söz vermeye

değişmem’’

James Howell

dgundogdu@hurriyet.com.tr

TELEFON: (0242) 340 38 38

Yazarın Tüm Yazıları