Yarınki tekstil toplantısının önemi

YARIN Başbakan Tayyip Erdoğan ve ekonomi bakanları, tekstil sektörünün sorunlarını dinleyecekler. Bu toplantı, sektör temsilcilerinin ‘sokağa çıkmak zorunda kalabiliriz’ yönünde demeç verilen, her gün yeni bir şikayetin çıktığı bir ortamda gerçekleşiyor.

Kısacası, yeniden ‘bıçak kemiğe dayandı’ sözleriyle devletten bir şeyler istemenin arefesinde bulunuyoruz. Bundan önceki deneyimler öyle kötü bitti ki, ister istemez korkuyoruz...

Herşeyden önce şunu söyleyelim ki; tekstil sektörünün kendi içinde bir menfaat birliği söz konusu değil. Pamukçular, iplikçiler, kumaşçılar, konfeksiyoncuların menfaatleri ayrı ayrı ve talepleri de, daha doğrusu taleplerinin öncelikleri de doğal olarak farklı.

O nedenle herkesi birden memnun etmenin zorluğu, çok açık ortada.

Örneğin kimisi KDV oranlarının indirilmesini isterken, kimisi KDV oranlarının yüksekliği nedeniyle şimdiye kadar haksız vergi iadelerinden nemalandıkları için bu konuya hiç değinmiyorlar. Kimisi de ‘IMF istemiyor, o nedenle bunu istemenin gereği yok’ diyerek, KDV indirimini yokuşa sürüp, başka taleplere yönlendirmeyi amaçlıyorlar.

Aslında en temel sorun kur.Gerçekten de sektör için daha doğrusu ihracat için kur bir sorun haline gelmeye başladı ama kimse AKP Hükümetiyle ters düşmemek için ‘Kurla oynayın’ ya da ‘dalgalı kur sistemi değişmeli’, artık diyemiyor. Bunun yerine sektördeki yaygın eğilim, dalgalı kur tercihi onunmuş gibi ‘vur abalıya’ alışkanlığıyla Merkez Bankası yönetimine yüklenmek. Kimse bunun Hükümetin işi olduğunu söyleyemiyor, bizce korkuyorlar.

Herkesin üzerinde mutabık kaldığı konu ise ‘enerji ve işçilik maliyetlerinin düşürülmesi’ gibi gözüküyor. Bu konuda sadece tekstil sektörü değil özel sektörün tümü dertli. Kurun getirdiği dezavantajı, dünya ölçeklerinde istihdam yükü ve enerji fiyatlarına inilerek gidermek umudu taşıyan özel sektör, şimdiye kadar bu konuda istediğini almış değil.

Kısacası; işin sonu gidip küçük ya da büyük, devletten istenen bir şeylere dayanıyor. Kimi insafsız davranıp herşeyi istiyor, kimi daha insaflı ama yine de birşeyler istiyor.

Peki bunun imkanı var mı, derseniz şimdilik böyle bir imkan da gözükmüyor.

Buna karşılık ‘ölen ölsün’ de denemiyor. AKP Hükümeti, işsizlik bu kadar yüksekken, ihracata bu kadar ihtiyaç varken, ‘napalım elimizden bir şey gelmiyor’ diyemiyor, işin sosyal yönü ister istemez ağır basıyor.

BABACAN’A BÜYÜK GÖREV DÜŞÜYOR

Soruna, ekonomik gidişatın kaçınılmazlığı açısından bakıldığında., ‘yaşanan krize, bankaların konsolidasyonuna rağmen, reel sektörde hiçbir tasfiyenin yaşanmadığı’ hemen akla geliyor. Yani reel sektörde bir tasfiye kaçınılmaz ama kimse soruna bu gözle bakamıyor, daha doğrusu bakanlar bile, gelecek tepkiler nedeniyle bunu dillendiremiyorlar.

İşin en kötü yanı ise, Hükümetin tekstil sektörünün taleplerini yerine getirmeye başladığında, sorun gidermenin sadece bu sektör ile sınırlı kalmayacağı gerçeği. Hükümet de tekstilin ardından, başta turizm olmak üzere sektör taleplerinin çığ gibi büyüyeceğini, artık biliyor.

Bu nedenle yarın Ankara’da yapılacak tekstil toplantısı çok kritik bir önem taşıyor.

Bir yandan giderek sertleşen, talepleri giderek artan tekstil sektörü, öte yandan popülizm yönü giderek ağır basan AKP Hükümeti, karşı tarafta da uygulanan ekonomik program...

Zaten enflasyonla mücadelenin sahibi sayılan Merkez Bankası Başkanı gitmek üzereyken, bir de bu tür talepler karşılanmaya başlarsa, piyasalardaki güven sarsılabilir.

Bu noktada, yani uygulanan ekonomik programdan taviz verilmemesi için en büyük çabanın Devlet Bakanı Ali Babacan’a düşeceği görülüyor. Babacan dün yine bütçe disiplinine değinip, geçmiş hükümetlerin hatalarını anlatmış ve ‘serbest kur ekonomik istikrarımızın çok temel unsurudur, bundan geri dönüşte asla yok. Bunu kimse beklemesin. Geri dönüş demek, açıkça söylüyorum o eski günlere geri dönüş demektir.’demiş.

Şimdilik kura kimse bir şey diyemiyor ama talepler oraya kadar gidecek. Başbakan ve bakan arkadaşlarının o kadar dik duramayacakları biliniyor ama bakalım Babacan ne yapacak?
Yazarın Tüm Yazıları