Yarım kalan ansiklopedi

OKURLAR, -yani şu anki duruma bakarsak bu siz oluyorsunuz- zaman zaman soruyor: ‘‘Kitabınız var mı?.. Yazılarınızı kitap yapmayı düşünmüyor musunuz?’’ diye.

Ben de cevap veriyorum: ‘‘Yok kitabım. Yazmayı da şimdilik düşünmüyorum. Aklıma gelirse belki bir gün yazarım... Yazıların kitap haline getirilmesi fikrine de karşıyım.’’ Şimdi bazı gazeteci büyüklerimizin yazılarının kitap haline getirilmesi son derece faydalı. Ama hepsininki olmuyor. Olmayınca ne oluyor? Sahafların dükkan önü tezgahlarında üç tanesi 1 milyondan satılır hale geliyor o kitaplar.

Hem şimdi internet sayesinde eski yazılara da hop diye ulaşabiliyorsunuz. Manasız yani eski yazıları kitap yapmak.

İyi bir kitap okuyucusu sayılırım. Kitaplara saygı duyarak büyüdüm. Bu bile kitap yazmamam için yeterli bir sebep. Okunacak o kadar çok kitap varken, onlardan daha iyi bir şey yazabileceğime inanmıyorum.

İnansam zaten yazarım.

Hatta denedim bir kere. Ama tam olarak bir kitap denemesi değildi bu. İlkokul yıllarımda, daha geniş çaplı bir işe, ansiklopedi yazarlığına kalkışmıştım.

‘‘Abartma’’ demeyin. Nasıl bir özgüven duygusuyla yola çıktığımı şimdi hatırlamıyorum. Aslında özgüvenden çok şuursuzluk daha çok yakışıyor bu duruma. Ama çocukluk işte.

Evdeki ansiklopedileri toplayıp, bir elimde kalem, diğer elimde sekiz cilt harita metod defteriyle (Evet, yanılmadınız üzerinde Boğaz Köprüsü fotoğrafı olan) masaya kurulup ansiklopedi yazmaya başlamıştım.

Amacım, daha eğlenceli (Bu daha çok fotoğraflı demek oluyor), daha rahat okunan (Bu daha kısa yazılar manasına geliyor) ve daha anlaşılır (Bu da daha matrak yazılması demek) bir ansiklopedi yazmaktı.

*

Neyse efendim... Alternatif sözlük yazacağız diye tutup Z harfinden girmedik bilim alemine. Açtık Larousse'u ve maddeleri yorumlayarak yazmaya başladım.

Maddeler şöyle gidiyordu:

A: Alfabenin ilk harfi. Küçüğü de olur. Küçüğü de (a) diye yazılır. Benim adımda bundan çok var mesela. Öyle bir denk getirmiş ki bizimkiler; bir sessiz harf, bir 'a'... Şöyle oluyor: Kanat Atkaya.

Aba: Çobanlar giyiyor. Ben giymezdim. Ama çobanlar için iyi bir kıyafet. Ağır gibi gözüküyor. Rahatsız...

*

Bu sözlük girişimimi, arkadaşlarımın baskısı yüzünden yarım bırakmak zorunda kaldım. Bizim mahallede bir Dobiç vardı, yakın arkadaşım. ‘‘Ne yazıyorsun ya, gel Monopol oynıycaz’’ dediği sırada, ‘‘Armut’’ maddesine yoğunlaşmıştım. Sonra aşağı mahalleyle maç, Bruce Lee'nin yeni filmi, Teks'in yeni macerası derken, bizim ansiklopedi yalan oldu tabii.

Aslında yine düşünebilirim ya, niye olmasın...

*

Şimdi düşündüm de aslında ben bir ansiklopedi yazdım... Hey Dergisi'nde çalışmaya başladığım sırada, onlarca görevim arasında kitap yazmak da vardı.

Aslında yaptığım işi abartmayayım. Yazmıyordum ama çeviriyordum.

1986-1987'nin Hey'lerinde bulabileceğiniz ‘‘A'dan Z'ye Heavy Metal Ansiklopedisi’’ vardır. İşte onun yüzde 80'ini, yüzde 90'ını filan ben çevirmiştim.

Bir de yine aynı dönemde Milliyet Gazetesi'nin verdiği ‘‘1000 Film’’ adlı kitabı da bizim aramızda bölüştürmüşlerdi.

Onda da bazı filmleri ben çevirmiştim. Ara sıra sahaflarda görüyorum o kitabı hala. Ama nedense almıyorum. Tuhaf...

*

Şimdi böyle bakınca iki kitaba, bir şekilde imza atmış oluyorum ben değil mi?

O zaman müjdeyi vereyim. İki yeni kitabım daha var yolda.

Rica edeceğim, hemen atlamayın. Öyle kitap değil. Bir tanesi, Hürriyet'in yılbaşında çıkarmayı planladığı bir albüm. Serdar Turgut, Hürriyet arşivinde onbinlerce fotoğrafı taradı ve inanılmaz güzel pek çok fotofraf ayırdı.

Sonra da bu fotoğrafları, çeşitli insanlara dağıttı. Arada bana da da bir tane düştü. Şimdi hangi fotoğraf için metin yazdığımı söylemeyeyim.

Bir kere fotoğrafı hatırlamayacaksınız; hem hatırlasanız bile ne manası var ki...

İkinci kitap projesi ise bir tür antoloji. Onun detaylarını vermeyeyim. Ama orası için iki tane yazı seçip yollamamı istedi Doğan Hızlan.

Bakalım, hangi iki yazı gidecek? Fikri olan varsa, buyursun önersin...




Meşelidir Enginde Dağlar

HİPER faydalı bir albüm var arkadaşlar. Albümdeki isimler tanıdık fakat şarkılar o kadar tanıdık gelmeyebilir. Benim bildiğim şarkılar var ama bunun tek nedeni, bu şarkılara çok meraklı arkadaşlarım olması.

Yoksa ben nereden bileceğim 1965 yılının şarkısını. Tıraşı kesip, albüme geçelim.

Hürriyet Gazetesi'nin 1960'ların sonunda düzenlediği Altın Mikrofon Yarışması'na katılmış sanatçı ve toplulukların şarkıları üç albüm halinde piyasaya sunuldu.

Bulunması hakikaten zor şarkılar bunlar. Düşünün, gencecik Erkin Koray söylüyor: ‘‘Meçhul...’’ Nereden bulacaksın. Veya, Raha Alagöz'den ‘‘Konya Kabağı’’, TPAO Batman Orkestrası'ndan ‘‘Meşelidir Enginde Dağlar...’’

Üç CD ve bir de kitapçıkla beraber paket olarak satılıyor bu şahane albüm. Ama kasaya gidince üç değil iki CD parası ödüyorsunuz.

Türk Pop Müziği ile ilgilenenler muhakkak edinsin. Çok ama çok eğlenceli bir albüm. Hazırlayanlara da helal olsun ayrıca; çok delikanlı bir hareket yapmışlar.
Yazarın Tüm Yazıları