Yargılanamayacak suçlu kalmasın

ASKER kişilerin, askerlikle ilgili olmayan suçlarının sivil mahkemelerde yargılanabilmesinin önünü açacak değişiklik büyük olasılıkla Cumhurbaşkanı tarafından da onaylanarak yürürlüğe girecek.

Bugün Hürriyet’te okuyacağınız bir habere göre, yasada önümüzdeki dönemde bir "ayarlama" yapılacakmış.

Bu ayarlama sırasında Cumhurbaşkanlarının da milletvekilleri gibi dokunulmazlığa sahip olmalarını öngören bir değişiklik yapılacağı da bildiriliyor.

Gördüğünüz gibi milletvekillerinin, yasama faaliyetleri dışındaki suçlardan yargılanabilmelerine olanak sağlayacak değişikliklerden yine haber yok.

Milletvekili dokunulmazlığı zırhının arkasına saklanılarak istenildiği gibi suç işlemek yine serbest!

Yolsuzlukların, rüşvetin, ihtilasın, her türden adi ve yüz kızartıcı suçun, milletvekilliği göreviyle ne ilgisi var?

Milletvekilleri elbette siyasi faaliyetleri nedeniyle yargılanmamalı ancak adi suçlardan da yargılanamıyor olmaları, toplum vicdanını derinden yaralıyor.

Her seçim döneminde gündeme gelen ama sonra hızla unutulan bu konuyu, geniş çaplı bir yargı reformuyla birlikte çözümlemek en doğru hareket olacaktır.

Adil yargılanma hakkı nerede?

ALBAY Dursun Çiçek hakkındaki "tutuklamaya yer olmadığı" kararının "delil yetersizliği" nedeniyle alındığı gazetelere yansıdı.

"İslamcı medyanın" bu kararı beğenmediği iki gündür yayımlanan haberlerde ve başlıklarında açıkça görülüyor.

Bu beyler kararlarını vermişler, Albay Çiçek’i yargılanmadan mahkûm bile etmişler. Kamuoyunda genel olarak "Ergenekon davası" diye isimlendirilen davadaki en büyük sorun da bu zaten.

Savcılıktan ya da polisten sızdırılan, doğrulukları çoğu kez tartışmalı belgeler ve ifadelerle insanlar yargılanmadan suçlu ilan ediliyorlar ve yargı da bunu seyrediyor.

Yaratılan kamuoyu baskısı nedeniyle "adil bir yargılama" yapılma olanağı da ortadan kalkıyor.

Kaçma olanağı olmayan, bir bölümü hasta, evindeki, işyerindeki her köşesi aranmış, haklarındaki bütün deliller toplanmış insanlar, aylarca mahkemeye çıkmak için tutuklu olarak cezaevinde yatıyorlar.

Tutuklama, giderek kendi amacından çıkıyor, bir cezalandırma yöntemine dönüşüyor.

Dava nedeniyle ortaya atılan her ismin etrafında büyük fırtınalar koparılıyor, Cumhuriyet tarihinde görülmemiş bir şekilde medya da o kişilerin "içeriye tıkılıp" belirsiz bir süre orada tutulmaları için yaygara yapıyor.

Böyle bir ortamda "hukuk"tan söz etmenin ise hiçbir anlamı kalmıyor.

Galiba ben de "emo"yum!

İSTANBUL’da evden kaçan ve bir hafta sonra İzmir’de ortaya çıkan iki küçük kız çocuğunun "emo" olduklarını gazetede okuduğumda korkmuştum.

"Satanizmden sonra başımıza bir de emo mu çıktı" diye! Meğerse o kadar da korkulacak bir şey değilmiş.

"Emo", duygusal çocuklar anlamına geliyormuş.

Kentleşmenin, gençleri etkileyecek ideolojilerin birer birer yok olup gitmesinin doğal bir sonucu.

Kendilerini ifade etmek için buldukları bir yol. Giyim kuşamlarıyla, saçları ve dinledikleri müzikle farklı olmaya, kendilerini ifade etmeye çabalayan çocuklar bunlar.

O yaşlardaki çocukları bu davranışları nedeniyle yargılayacak değilim elbette.

Benim şaşkınlığım daha çok, ülkemizde bunca gazete, dergi, televizyon, radyo, internet sitesi varken, gazetecilerin iki çocuk kaybolana kadar bu akımın farkına varmamış olmalarından kaynaklanıyor.

Rahmetli Ercan Arıklı, hayatta olsaydı eminim şöyle derdi: "Hepiniz uyuyorsunuz yavrum!"

Gazetecilerin sokaklarda daha çok dolaşmaları gerektiğini gösteren bir uyarı oldu bu.

Öte yandan "emo" olmak, hoşuma da gitmedi değil.

Özgürlük, duygularına daha fazla teslim olmak, canını sıkan şeylerle oturup kavga edeceğine çekip gitmek bana da uygun geliyor.

Gerçi artık sıkı tişörtler giyebilecek durumda değilim, saçlarımı taramadığımda da bir papaza dönüyorum ama sanırım bu şekil şartlarına uymam da gerekmiyor.

Ancak, "küçük emo kardeşlerime" bir uyarı yapmam gereken yaştayım: Dünya, zannettiğimizden daha tehlikeli bir yer. "Fikri kaçışlarda" bir sakınca yok ama hiç bilmediğiniz kentlerde, hiç tanımadığınız insanların sizin duygusallıklarınızı anlama ihtimali o kadar da fazla değil.

Hayatı iyice tanıyana kadar bu "kaçıp gitme" işini, sadece hayallerinizde gerçekleştirmenizde fayda var!
Yazarın Tüm Yazıları