Yapılacak dedikodular, seyredilecek filmler de var

Bizim gibi hayatının büyük bir kısmını işinde, sinemada, barda, lokantada, hiçbir şey olmasa arkadaşlarıyla sabahlara kadar evde geçiren kadınlar için evlenip çocuk sahibi olmak biraz şaşırtıcı oluyor.

Ben her zaman 'En iyi çocuk başkasının çocuğudur' felsefesiyle ancak rastladığım zaman tanıdıkların çocuklarıyla oynayan, mızmızlandıkları zaman da analarının eline atan biri olmuşumdur. Hayatım için 'İlla da çocuk' programım da yoktu. Nitekim arada molalarla da olsa 7 sene peşinden koştuğum adamı kapınca (garanti için değil ha!) ikimizin bir çocuk ortaya çıkarmasının müthiş bir şey olacağını hissetmeye başladım ve gerçekten istedim.

İstemediğim tek şey, boğucu bir hamile, sıkıcı bir anne olmaktı. Şişman, deforme, oturup kalkamayan, eli karnında, 'bak bak bak vuruyor' diye bağıran, veya en ufak bir şeyde ağlayan bir hamile figürü... Felaket! O yüzden bütün yakın arkadaşlarımı uyarmıştım: Hamile gibi yürür ya da konuşursam, oturup kalkarken belimi tutmaya kalkarsam beni uyarın diye...

Şişmanlığım kaçınılmazdı ama geri kalanı beceriyle götürdüm. Güzel, sağlıklı, dinç ve eğlenceli bir hamile oldum.

Sonra da doğurdum. Bu sefer yine uyarmaya başladım arkadaşlarımı: 'Bana bakın, Sinan'ın anne'ye ‘nenne’ dediğini ikinci kez anlatmaya başlarsan beni uyarın,' diye...

Hep öyle olmaz mı? Doğuranlar bir araya geldiğinde çok yetenekli çocuklarının neler yaptığını anlatıp karşı taraftan müthiş efektler ve takdirli kafa sallamalar beklerler. Bu tepkiyi alamazlarsa fena bozulurlar. Hele anne olmayanların çoğunlukta olduğu bir ortamda bu gerçekten iç sıkıcı ve alakasız bir durumdur. Doğurmak isteyip de doğuramayanlar için de işkence...

Bu yüzden çok fazla konuşmamak en iyisi diye düşündüm. Yani beklediğim tepkiyi alamazsam gerçekten karşımdakine bozulabileceğimi ben bile hissettim. Biri kendimle anlattığım bir hikayeye gereken ilgiyi göstermese önemli değil ama oğlumun 'her şeye ‘bu’ demesi'ne heyecanlanmazsa o kişiyle bir süre görüşmeyebilirdim.

Üstelik ben de böyle tepkiler vermeyi, 'Vav, çocuğun müthişmiş,' demeyi seven biri olmadım. Bunu başkalarından da bekleyemezdim. Evet, en iyisi anlatmamaktı. Ayrıca nazar da değer!!!

Peki ne yaptım? En ufak bir gelişmede kocamı arayıp 'Ayyy, şunu dedi, bunu yaptı' diye başının etini yedim. Neyse ki bu durumum aile içinde kaldı ve fazla sokağa taşmadan dönemi atlatmam gerçekleşti. Üstelik bir arkadaşımın 'Nora diğer anneler gibi sadece çocuk ve çocuk bakımından konuşmuyor. Hala yakışıklı artistlerden ve Petek Dinçöz'ün güzelliğinden bahsedebiliyoruz,' dediğini duyunca pek memnun oldum.

Gerçekten de çocuklar müthiş beceriler sergileyerek büyümeye devam ediyor. Ama yapılacak dedikodular, seyredilecek filmler, hakkında konuşulacak kalçalar da devam ediyor.

Onlarla irtibatınızı kaybettiğiniz zaman normal olarak hayatınızda konuşacak çocuktan başka bir şey kalmıyor ve inanın bu hiç de ilgi çekici bir durum olmuyor.

Not: Bu arada yukarıda bahsettiğim 'molalı 7 senelik azmimin' püf noktalarını merak edenler için de yardımcı olabilirim.

Anlatın, hep beraber gülelim

Teyzemin hastalığı orkit

Ataman 3,5 yaşında, yazlıktayız. Yan evde oturan komşularımız anneler, babalar, babaanneler, dedeler, çocuklar hep birlikte 9-10 kişi tatillerini geçirmekteler. Çocuklarla Ataman iyi arkadaş. Anneleri de benim yaşlarımda hostes bir hanım. O günlerde Ataman'ın teyzesi İstanbul'dan İzmir'deki yazlığa gelip, bizimle birkaç gün geçirecek. Ataman dört gözle onu bekliyor. Nihayet geldi. Bir akşam üzeri komşularımız maaile çaylarını yudumlarlarken, Ataman oradan geçiyor. Anne de 'gözün aydın oğlum, teyzen geldi, artık doya doya denize girersiniz birlikte' diyor. Çocuk 'maalesef giremeyiz, teyzem hasta' diye cevap veriyor. Kadıncağız 'Aaa öyle mi? Geçmiş olsun, nesi var?' diye sorunca, Ataman cevabı yapıştırıyor: Orkit kullanıyor da!

A

KÖŞESİ

Nora annesine giydiriyor lafları dolaşıyor, sakın sakın!

İçim daraldı. Tefal reklamını seyrettim. Yeni çıkan düdüklü tencere için olanı... Hani ellerini kazağın içine gizleyen, kocaman olmasına rağmen ağlayan kardeşini kıskanan ve asla annesine yardımcı olmak istemeyip onu yaptığı antipatik surat ifadeleriyle aşağılayan sinir bozucu kızın olduğu reklamı... Ve birden düşündüm. (Bu arada tencere güzel bir şeye benziyor, o ayrı)

Benim anneme karşı öyle bir kız olduğumu düşünebilirsiniz.

Sakın sakın...

Zaten etrafta 'Nora annesine giydiriyor' lafları dolanmaya başlamış.

Sakın sakın...

Ben belki de babamdan daha fazla anneme hayran bir kızım. Pek çok kadın için 'yaşı ilerledikçe annesine benziyor' terimi hoş gelişmeler için kullanılmaz. Oysa ki şu anda onun sahip olduğu görünüme ve becerilere ben onun yaşında sahip olamazsam işte o zaman fena olacak benim için. Gerçek bir anne kompleksi başlayabilir bende 50'sinden sonra... İşte bu yüzden, sırf bu yüzden işe annelerden neler almamız gerektiğine 25 yaşından sonra çok dikkat etmemiz lazım. Unutmayın, her kadın 25'inden sonra, neyse neyse...

İki şirin bebek odası

Yataş, yeni hazırladığı 'Bonbon' ve 'Kale' bebek odalarında sadece bebekleri değil, o odalarda uzun zaman geçiren anneleri de düşünmüş. Alt değiştirme operasyonunu kolaylaştıran çekmeceli ünite, düzenli çocuk yetiştirmenizi sağlayacak oyuncak toplama sandığı gibi pek çok detay düşünülmüş ve zevkli desenlerle birleştirilmiş. Kız ve erkekler için renk seçenekleri de var.

‘İki yılda neler öğrendim'e bir okurdan bazı ekler

Bütün insanların da bir zamanlar bebek olduğunu ve bu nedenle onlara daha hoşgörülü ve sevecen davranabilmeyi,

Anne denilen varlığın kıymetini,

Annemizin ve babamızın bizi ne kadar çok sevmiş olduğunu,

İnsanların-özellikle kadınların-yaşamlarının çocuktan önce ve çocuktan sonra diye ikiye ayrıldığını,

Ne kadar başarılı olunursa olsun hayatta yapılan en iyi şeyin çocuk olduğunu,

'Aamaaan anne...'diye başlayan cümlelerinizin annenizi nasıl yaraladığını,

Acaba 'beni ne zaman beğenmemeye başlayacak' diye korku ile beklemeyi,

Esinizin sevgilisi değil, karısı olduğunuzu,

N.Yener Ankara

Not: Sadece çocuklarla değil, kendiniz ya da eşinizle ilgili anlatmak istediğiniz hikayeleri de bekliyoruz.

Annelere her konuda pratik notlar

Bebeklerin başlarında oluşan kabuklara, çok az bademyağı sürüp saçlarını taradığınızda kabuklanmanın geçtiğini göreceksiniz.

Keklerinizde, ekmeklerinizde, kurabiyelerinizde kuru üzüm kullanacaksanız, tarifte istenen miktar unun bir kısmını üzümlerin üstüne dökün. Parmaklarınızla üzümü una bulayın. Üzümlerinizin dibe çökmesini önlemiş olursunuz.

Her anne çocuğuna yumurta verirken dikkat eder. Yumurtanın taze olup olmadığını anlamak için yumurtayı ışığa tuttuğunuzda taze yumurtanın beyazı ortada görülür. Bayatladıkça kabuğa doğru kayma olur. Taze yumurta suya atıldığında dibe çöker, bayatladıkça ortaya doğru yükselir. Bayatlamış yumurta suyun yüzeyinde kalır.
Yazarın Tüm Yazıları