Yanıtlarını bildiğimiz sorular

ÖNCE Youtube’a girelim ve Rihanna’nın “Diamonds” (elmaslar) şarkısının sesini biraz açalım.

Bugünkü konumuza daha iyi uyacak başka şarkılar da var ama ben son günlerde bu şarkıyı daha çok dinliyorum.

Biliyorsunuz uzunca bir süredir (ne kadar olduğunu artık ben bile hatırlamıyorum) bu köşede “Pazartesi soruları” başlığı altında üç soru soruyordum.

Bunların hiçbirinin yanıtını alamadık.

Bunu bir kayıp olarak görmüyorum çünkü bir yanıt alamayacağımı zaten biliyordum.

Balık hafızalı bir toplumuz ve ülkeyi yönetenler bunu gayet iyi biliyorlar.

Bu nedenle de işlerine gelmeyen sorular ile karşılaştıkları zaman tam siper olup, yanıt vermemeyi bir taktik olarak kullanırlar. Bilirler ki üzerine gitmedikleri vakit bu mesele unutulacaktır.

Bu tür konuları unutturmamak gazetecilerin işidir.

Fikri takip” kavramı da bu nedenle gazeteciliğin ayrılmaz bir parçasıdır.

Gazeteci, yanıtsız kalan konuyu gündemde tutar ki unutulmasın ve sorumluları önünde sonunda halkın karşısında bunun hesabını vermek durumunda kalsın.

Sorduğum üç soruya da yanıt alamadım ama sonuç aldığımı düşünüyorum.

Bu üç mesele de kamuoyunun hafızasına öyle kazındı ki artık feriştahı gelse bunları unutturamaz ve sorumluları er ya da geç bu soruların yanıtlarını halkın önünde vermek durumunda kalacaklar.

Öte yandan son kömür madeni faciası da gösterdi ki biz gazetecilerin unutturmaması gereken olaylardan bu memlekette her gün meydana geliyor.

İşçiler, herkesin gözünün önünde gerekli önlemleri almadığı önceden bütün ilgili devlet kurumları tarafından bilinen madene indiler ve orada öldüler.

Bunu da bugün yarın unutacağız. Gazeteciler sormayacak, devlet yetkilileri sessiz kalacak, unutacağız ve herkes koltuğunda oturmaya devam edecek.

Onun için bugünden itibaren “üç malum soruyu” bırakıyorum.

Mümkün olduğunca çok sayıda “unutturulmaya çalışılan konuyu” gündemde tutmaya kararlıyım ve artık onu yapacağım.

Biliyorum her hafta aynı soruları sormamdan sıkılan okuyucular da oldu. Böylece onların sıkıntısını da gidermiş olacağım.

Bülent Arınç’ın kendisi bile artık suikast iddiasına inanmadığını söylüyor. Ama savcılıktan tık yok. Elbette günün birinde bunun hangi planın parçası olarak icat edilmiş bir olay olduğunu da öğreneceğiz.

KPSS sorularını çalıp dağıtan organize suç örgütünün kimlerle ilişkili olabileceği ve neden bir türlü ortaya çıkarılamadığı da artık bu halkın hafızasında yer edecek. MİT Müsteşarı istediği kadar afra tafra yapsın, gazetecileri gizlice izletsin, bir gerçek var ki hiç unutmayacağız: Başbakan ona bu çeteyi bulma görevini verdi ve o görevini yerine getiremedi! Tabii bir olasılık da şu: O görevini yerine getirdi, Başbakan “fitne çıkmasın diye” suçluları sümen altına itti!

Arada bir yine hatırlatacağım tabii, hemen sevinmesinler!

Ve Suudi Arabistan Kralı’nın hediyelerinin ne olduğuna ilişkin sorumuz var.

Bu soruyu ilk kez bu sütunda 18 Aralık 2007 tarihinde sordum. Başlığı “Kral’ın hediyelerine ne oldu?” idi.

Soruyu sormama neden olan olay Ekvador Devlet Başkanı Rafael Correa’nın haftalık radyo konuşmasında, Suudi Arabistan Kralı Abdullah tarafından eşi Anne Malherbe’ye yüzbinlerce dolar değerinde elmas mücevherler hediye edildiğini açıklamasıydı.

Correa, “Eşim mücevherleri kendisinde tutamaz. Çünkü bu mücevherler ona devlet başkanının eşi olduğu için verildi. Bu mücevherler Ekvador halkına aittir. Kral’dan bu mücevherleri satıp, bedelini hayır işlerinde kullanmak için izin istiyorum” demişti.

Kralın cennet vatanımıza “eli boş gelmediğini” de biliyordum, kaynağımı açıklayamam.

O yazıda Kral’ın Cumhurbaşkanı ve Başbakan’ın eşlerine verdiği armağanlar ile ilgili olarak nasıl bir işlem yapıldığını sormuştum.

Ve bir de şunu hatırlatmıştım: Cumhurbaşkanı Gül, kızının düğününde satılan takıların yarısını satıp şehit ailelerine bağışlayacağını açıklamıştı, takılar satıldı mı, ne kadar tuttu, bağış yapıldı mı?

Bir yanıt alamadım tabii!

Olayın bundan sonrası benim için eğlenceli, birileri için de sıkıntılı oldu.

3 Ocak 2008 tarihinde TRT’de yayımlanan bir programda Milliyet Ankara Temsilcisi Fikret Bilâ, bu sorumu Cumhurbaşkanı’na hatırlattı.

Cumhurbaşkanı soruya açık bir yanıt vermek yerine, Çankaya’da verilen hediyeleri kaydeden bir görevli bulunduğundan, ileride hediyeleri bir kütüphane müzede sergileyeceğinden söz etti.

Ben yine kanunu hatırlattım. Hediyelerin beyan edilip, ilgilinin bağlı bulunduğu kuruma devredilmesini emreden kanunu! (Mal Bildiriminde Bulunulması, Rüşvet ve Yolsuzluklarla Mücadele Kanunu. Her türlü seçimle iş başına gelen kamu görevlilerinin (Madde 2), yabancılardan aldıkları değeri asgari ücretin 10 katını aşan hediye niteliğindeki eşyayı, alındıkları tarihten itibaren bir ay içinde, kurumlarına teslim etmek zorunda olduklarını (Madde 3) belirtiyor. Aynı kanunun uygulanması için çıkarılan yönetmeliğin 14. maddesi, seçimle iş başına gelen kamu görevlileri ve eşlerine verilen hediye niteliğindeki eşyanın 10 gün içinde değer tespiti yapılmak üzere defterdarlıklara gönderilmesini emrediyor.)

8 Ocak 2008 tarihinde o zaman Hürriyet Ankara Temsilcisi olan Enis Berberoğlu, Cumhurbaşkanı’nın kendisine bu konuyla ilgili verdiği yanıtı şöyle aktardı:

Bir tek o olsa, kaydı tutuluyor zaten, açıklayın derim. Ama kimisi çıkıyor, ‘Cumhurbaşkanı şuna cevap versin.’ Ertesi gün başkası, ‘Yılbaşında Cumhurbaşkanı gibi hediye almayın’ diye yazıyor. Rahatsız oluyorum. Ayrıca birisi geldiğinde, hemen ‘Ne getirdi?’ diye bakmıyorum tabii... Hediyeleri Kayseri’de kuracağım müzeye vereceğim.”

14 Ocak 2008
’de bir diplomat arkadaşımdan aldığım bir şahsi mesajı yayımladım. Şöyle diyordu: “Cumhurbaşkanı, Suudi Kralı’nın armağanlarıyla ilgili olarak yazdığın yazılara üzülüyor. Çünkü kendisi bu konularda gerçekten çok hassas ve emin ol ki gelen bütün hediyeler tek tek kayda alınıyor!”

Ben de kayda almanın yetmediğini söyledim. Mümkünse kaydın bir fotokopisini bana bulup bulamayacağını sordum. Olumsuz yanıt aldım.

21 Ocak 2008 tarihli Hürriyet’te Fatih Çekirge, Cumhurbaşkanlığı kaynaklarına dayanarak sorumun neden yanıtlanmadığını köşesinde şöyle yazdı:

Cumhurbaşkanı soruların soruluş tarzına çok içerlemiş. Bu şekilde bir soru karşısında Cumhurbaşkanlığı’nın hediyeleri açıklamasının Cumhurbaşkanlığı makamının düzeyini ve ağırlığını olumsuz etkileyeceğini düşünüyor. Ve şimdi kulağıma fısıldanan en önemli maddeye geliyorum: Örneğin bir milletvekili ya da parti grubu Meclis’te bir soru önergesi verse, o zaman düzeyli bir açıklamanın gereği ortaya çıkar. Şu ana kadar 4 milletvekili soru önergesi verdiğine göre muhtemelen çok yakında Meclis’e bir cevap gidecek.”

Soru önergesi sayısı 40’a yaklaşmış olmalı, ama hâlâ yanıt yok.

Bu nedenle artık yanıtımı aldığımı düşünüyorum! Sessizliğin bir tek anlamı var: Kanunun emirleri yerine getirilmedi.
Yazarın Tüm Yazıları