Yalnızlık öldürür

O kadar fena oldum ki...

İstiklal’de mendil satan, kimsesiz, 70 yaşında o bodrum dairesinde yapayalnız yaşayan kadın...

Haberin Devamı

Zehra Teyze...
Öldü...
Artık yok...
Ne tuhaf?
Sadece 4 kelime.../images/100/0x0/55eab6bdf018fbb8f891ff30
“O gitti, sizlere ömür...”
Umarım, buradan daha iyi bir yere gitmiştir...
*
Okurum Murat Karagöz sayesinde tanıdım onu.
Yarım Kalan Hayatlar başladığında beni aradı.
“İstiklal Caddesi’nde selpak satan yaşlı bir teyze var. Kimsesi yok. Günlerce kimseyle konuşmadığı oluyor, arayanı yok, soranı yok, orada köşede dikiliyor, gelene geçene mendil satıp, üç-beş kuruş kazanarak hayatını sürdürmeye çalışıyor. Ona destek olabilirsiniz” dedi.
Ve böylece Zehra Teyze hayatımıza girdi...
Az ve öz konuşan...
Yaşamın sırrını çözmüş gibi duran...
“İnşallah kızım... Allah bilir kızım...” diyen, bir sürü şeyi kabullenmiş, kendi halinde, beyaz tenli, minicik, yaşlı bir teyze...
Bir gün uzun uzuuun hayat hikâyesini anlattı...
Detayları hiçbir zaman yazmadım, özet geçtim, nedense insanların anlamayacağını düşündüm...
Ama ben dinlerken çok ağladım...
Hayatın her tür kötü yüzünü de görmüştü...
Türk filmlerindeki gibi...
Ve fondaki müzik, hep kör olası, kör edici bir yalnızlıktı...
*
“Nasıl yani, bu para benim mi?” dedi, 20 bin liradan söz edince.
“Evet, hesabına yattı...”
Vermeden almaya alışık olmayan bir dünyada gün doldurmuş biri olarak ne yapması gerektiğini bilemedi önce...
“Hiçbir şey” dedim, “Hiçbir şey yapmayacaksın. Bugüne kadar zor bir hayat yaşamışsın, bari bundan sonra rahat bir nefes al. Paranın üç aylık faizi, artı senin paran idare edersin...”
Sevindi sevinmesine...
Ama...
Para da sorununu çözemedi...
Onun meselesi daha derindi...
Zehra Teyze, benim için neden bir aile kurmak gerektiğinin canlı örneği gibiydi...
Bu dünyada sap gibi yapayalnız kalınca, yemin ederim ölüyorsun...
Sevenin yoksa da ölüyorsun...
Yaşamaya değecek bir şey kalmıyor...
*
Parasını almaya bankaya bile gidemeyince...
Dizlerinde de sorun olduğunu anladık...
Zor yürüyordu...
Evden bir sürü şeyi halledebilsin diye otomatik ödemeye bağladık hesaplarını.
Sağ olsun herkes yardımcı olmaya çalıştı Zehra Teyze’ye.
O hepimiz için, olmak istemediğimiz geleceğimiz gibiydi.
Hoş tutmaya çalıştık onu.
Sonra dizleri o kadar fena hale geldi ki, ameliyat şart oldu. Bu ülkenin kendi alanında en iyi doktorlarından Işık Akgün Hoca, eksik olmasın onu ameliyat etti.
Prensesler gibiydi Zehra Teyze.
Hem Florence Nightingale’de hem de Memorial Hastanesi’nde epey bir süre yattı...
Müthiş bir ilgi, itina, özen...
Herkes, “Aman mikrop kapmasın, aman hastamıza bir şey olmasın!” diye kılı kırk yardı.
*
Ve bir gün fark ettik ki, artık evine gitmek istemiyor.
Tekrar o bodrum katına, soğuk duvarlara, çatlak lavabolara, kırık klozetlere...
Temizdi evi ama sefillik içinde yaşıyordu tahmin edeceğiniz gibi...
Yokluk da insanın kanını donduran bir yalnızlık...
Fakat ömür boyu da hastanede kalacak hali yoktu, insanların yapabileceği iyilik de bir yere kadar, Allah’tan Doktorum Evde Bakım imdadımıza yetişti.
Leyla Şeker’in ve Dr. Hakan Karadeniz’in yardımlarını unutamam.
Teyzemizle onlar da ilgilendi.
Eve sürekli hastabakıcılar, hemşireler geldi.
Herkes gerçekten canı gönülden ilgilendi.
Asistanım Hande -o da kendine gelemiyor şimdi- onun annesi, babası herkes seferber oldu Zehra Teyze için...
*
Ya sonra oldu?
Hayat akmaya devam etti...
Yavaş yavaş herkes kendine dünyasına çekildi...
Murat’ın bebeği oldu, Doktorum Evde Bakımcılar işlerine daldılar, Işık Hoca arada aradı sordu, ben de işlerime gömüldüm, başka Yarım Kalan Hayatlar’ın peşine düştüm, Hande gidip uğruyordu, ondan alıyordum haberleri ve telefonda konuşuyordum...
Karşı komşusuna para veriyorduk ki ona baksın, yemek pişirsin...
Ve bir gün öğrendik ki, tuvaletten çıkarken, ayağı kayıyor düşüyor, kalçasını kırıyor...
Ertesi sabaha kadar orada, öylece kıpırdayamadan kalıyor...
O bodrum katında sesini kimseye duyuramıyor...
Kendinden geçiyor...
O güzelim kadın orada yapayalnız yatıyor...
Ben böyle hayatın içine edeyim...
Ancak ertesi gün yemek pişiren komşu uğrayınca, durumunun vahameti fark ediliyor...
Ve hemen en yakın devlet hastanesi...
Hafta sonu, ameliyat da edilemiyor, protez kalçasına bir-iki gün sonra takılıyor...
Ama tabii nerede o dize ilk protez takıldığındaki özen, ilgi, coşku, bakım...
Akılları çıkıyordu enfeksiyon kapacak diye...
*
Yanlış anlamayın kimseyi suçlamıyorum ama tabii ki özel hastanelerde bakım daha farklı bu ülkede...
Ya da şöyle diyeyim, paran varsa, çevren varsa eyvallah, yoksa yandın!
Hepimiz biliyoruz ki, sistem, fakirin lehine çalışmıyor bu ülkede...
Sonrası çok hızlı gelişiyor...
Kimsesi olmayan garipler, Darülaceze’ye kaldırılırmış...
Biz haberdar olana kadar, Zehra Teyze de oraya gitti...
Oysa özel bir yaşlılar yurduna da yatırılabilirdi... Vardı parası... Fakat her şey, 15 gün içinde gerçekleşti...
Meğer vücudundaki enfeksiyon bütün her yerini sarmış, böbrekler iflas etmiş ve kalbi durmuş...
Ve bitti... O nur yüzlü yalnız kadın, o hüzün abidesi ölüverdi...
Bedeni enfeksiyondan şişmiş, su toplamış halde...
Bir başına... Bir devlet hastanesinin acilinde...
Böyle boktan bir şey yalnızlık...
Öldürüyor...
Onun da bence canına tak etti, gitmek istedi buralardan...
Eğer bu dünyada seveniniz yoksa, ilgileneniz yoksa, sesler, kahkahalar, dostlar yoksa, sevgiyle gözünüzün içine bakıp, “Neyin var, iyi misin? Üşüdün mü?” diyeniniz yoksa...
Alıyor tanrı canınızı...
“Sen gel benim yanıma, ben sana daha iyi bakarım” diyor...
Zehra Teyze’ye de dedi.

Haberin Devamı

HAMİŞ: Biz seni sevdik Zehra Teyze, ama hak ettiğin ilgiyi gösteremedik. Affet bizi.
HAMİŞ 2: Seni ziyarete geleceğiz. Belki başka gitmek isteyenler de olur. Artık adresi şu: Kilyos Mezarlığı. Ada 10. Parsel: 668.

Yazarın Tüm Yazıları