Yalnız ve korumasız buldukları insanların üzerine abanıyorlar

Nurseli İdiz bugün de anlatmaya devam ediyor. Manik dönemleri neyse de, depresif dönemleri belli ki zor geçiyor. Teşhisi konulduktan sonra, ilaçlarını aldığı müddetçe, hastalığı kontrol altında tutabiliyor. Ve en iyi tedavinin çalışmak olduğunu söylüyor. Unutmadan, Catherine Zeta Jones ve Mel Gibson da bu hastalıktan mustarip tıpkı Nurseli İdiz gibi...

Haberin Devamı

“Beni bitirmeye çalışıyorlar” diye düşündüğünüz oluyor mu?
-  Hayır ama şöyle bir gerçek var: Bir sürü ünlü insanın, toplum tarafından kabul edilmeyen halleri, haberleri çıkabiliyor. Ama bu kadar ağır bir infaza gitmiyorlar. Yalnız ve korumasız buldukları insanların üzerine abanıyorlar. Bana da onu yaptılar. Bulmuşlar bir malzeme çekmişler, tamam, ben vermişim o malzemeyi/images/100/0x0/55eb3654f018fbb8f8b2a4ff yapacak bir şey yok. Ama yorumlanış biçimi kötü. “Köprü altı sarhoşu gibi” demişler, “Darülaceze’ye terk edilmiş gibi” demişler. E artık daha neler! “Alaçatı’da çıkan olaylardan sonra” demiş bir başkası, hangi olay? Masa mı devirmişim, birine yumruk mu atmışım, adam mı bıçaklamışım, üstümü başımı mı çıkarmışım?

Haberin Devamı

“Bütün bu yaşadıklarımda, benim bir sorumluluğum yok” diyebiliyor musunuz? Kendinizi, “kurban” gibi mi hissediyorsunuz?
-  Kurban gibi hissediyorum. Ama tabii ki benim de sorumluluğum var. Madem tanınmış bir insansın, topluma mal olmuşsun, orada, gündüz vakti, tek başına içmenin manası yok.

Sizce bir “çöküş hikâyesi”nden söz edilebilir mi? “Ne kadar yükselirsen, o kadar düşersin” geçerli mi sizin için?
-  Toplum seviyor böyle şeyleri. Şöhretli insanların trajik hikâyelerini. Bir tür psikolojik tatmin. Bir de Türkiye’de şu var tabii, oyuncuysan ve kadınsan, yaşın ilerledikçe hayat zorlaşıyor. Bu ülkede 40 yaşına gelen bir kadına, anneanne rolü oynatıyorlar. Bu bir gerçek. Ki ben 51’im. 40 yaşından sonra kadın oyuncuların çöküşü zaten bekleniyor. Varsa yoksa, genç oyuncular. Bir taraftan bunlarla mücadele ediyorum bir tarafta yalnızlık var, bir tarafta da hastalık.

Sizin iyi yönetemediğiniz neydi? Ve bütün bunlardan çıkardığınız sonuç ne?
-  İnsan ilişkilerini ve kendi özel hayatımın dengelerini iyi yönetemedim. Gereksiz ve aşırı tepkiler verdim. Gemileri yaktım, yakabildim. Düzen insanı değilim ben, olamadım. Kendimi sakınmıyorum, korumuyorum.

Parayla ilgili problemler yaşamanızın sebebi neydi?
-  Kafam paraya basmıyor bir. Paramı da, kafası paraya basmayan insanlara emanet ettim, iki. İyi insanlar seçemedim. Devletle ilgili olan birtakım ilişkileri iyi kontrol edemedim. Bildirilmesi gereken hiçbir şey bildirilmedi, beyan edilmedi, ödenmedi. Devlet bir beş sene geriye döndü ve felaket bir tablo çıktı: 4 trilyon borç.

Haberin Devamı

Yazık bütün emeklerinize.../images/100/0x0/55eb3654f018fbb8f8b2a501
-  Yazık tabii, elimde avucumda hiçbir şey kalmadı. Hâlâ ödüyorum.

Sizin ailenize, onların size olması gerektiği kadar sahiplenmediği bir dönem oldu mu?
-  Yok olmadı. Özellikle kızım, her daim yanımdaydı. Ama tabii bir an geliyor, onlar da, “Bu sıkıntılara, bu gidişata bir çare bul” diyorlar. Bulacağım. Ama bu, bir süreç. Birdenbire olmuyor.

Kızınız Elif, Alaçatı hikâyesinde ne zaman devreye girdi?
-  Başından beni telefonda konuştuk. Oradaki insanlarla da konuştu, olayları idare etmeye, yatıştırmaya çalıştı. Zaten dönüşümü de o ayarladı.

Kendinizi, kızınızın çocuğu gibi hissettiğiniz oluyor mu?
-  Oluyor. Ne yazık ki o anne, ben çocukmuşum gibi hissediyorum.

Haberin Devamı

Sizin için çözüm, iş üretmek, tekrar iyi projelerde yer almak mı?
-  Evet. O zaten en büyük ilaç.

Peki “iş disiplini” meselesi ne olacak...
-  Eskiden böyle bir şey vardı ama hastalığımı öğrendikten sonra, iş konusunda hiçbir arıza çıkmadı. Bir dizi yaptım, bir film çektim, iki tiyatro oyunu oynadım. Hepsi hastalıktan sonra ve problemsiz ilerledi.

SOKAĞA PİJAMAYLA ÇIKABİLİRİM

Manik haldeyken perdeciye, köfteciye, pideciye herkese telefonumu veriyorum. İnsanlarla çok sıcak ilişkiler kuruyorum. Sokağa pijamayla bile çıkabilirim. O kadar umursamıyorum hiçbir şeyi. Güçlüyüm, cesurum, tatlıyım. Depresif haldeyken hangi durumdayım ne sen sor ne ben söyleyeyim...

Haberin Devamı

Sen kendini değersiz bulduğunda başkaları da öyle buluyor

Bu hastalık, özel ilişkilerinizde ne kadar problem yaratıyor?
-  E çok yaratıyor çünkü insanlar algılamakta güçlük çekiyorlar. Zaten günümüzde, kimse kimseyi anlamaya çalışmıyor. Kimsenin kimseyle uğraşacak vakti yok. Mecali de yok./images/100/0x0/55eb3654f018fbb8f8b2a503

Ne kadar zamandır sevgiliniz yok?
-  2008’den beri.

İster miydiniz size sahip çıkan biri olsun?
-  Varsa öyle birini bulan, bana da söylesin. İlla bipolar olmanıza gerek yok; yalnızlık, çağın hastalığı.

Her şeyi kızınız mı idare etmeye çalışıyor?
-  Hayatımla ilgili mi? Evet.

Peki arada, “İnsanlara yük oluyorum, kızımın da bir hayatı var diyor musunuz?”
-  Demez miyim? En büyük üzüntüm o.

Haberin Devamı

Kendinizi ne kadar sorguluyorsunuz?
-  Çok fazla. Bu da ne kadar doğru, bilmiyorum. Ama kendimi bir türlü engelleyemiyorum. Her olayda, içim içimi yiyor, “Boş ver!” deyip geçemiyorum. Sürekli, “Ben mahvoldum, çok feci bir şey yaptım” duygusuna kapılıyorum. Mesele şu galiba: Sen kendine özgüven duymadığın zaman, başkaları da sana duymuyor. Sen kendini değersiz bulduğunda, başkaları da öyle buluyor, “Aman canım, kayda bile alma onu” diyebiliyor.

“Büyüyemedim ben” gibi hissediyor musunuz?
-  51 yaşındayım, bir yanım çok fazla büyüdü ama evet bir yanım büyümedi. İki uç nokta, tıpkı hastalığım gibi.

Bundan sonrası için neler söylemek istersiniz...
-  Kızımın mutluluğu her şeyden önce geliyor. Kendim için de rahmetli İsmet Ay’ın dediği gibi “Sahnede ölmek isterim”. Çalışmak, üretmek isterim. 30 yıldır çalışıyorum. Devam edebilmek istiyorum.

Yazarın Tüm Yazıları