Yalçın Bayer: Unutmadık onları..

Yalçın BAYER
Haberin Devamı

İslamcılar '28 Şubat'ı dillerine dolamaktan vazgeçmiyorlar... Bu sefer de, FP Genel Başkanı Recai Kutan'ın döktürdüğü incileri okuyoruz! 'Balans ayarı' yapanların tankları Sincan yerine neden Hizbullah'ın üzerine yürütmediklerini soruyor.

Pes doğrusu... Okay Gönensin'in belirttiği gibi 'Siyasi İslam'ın yıllardır değişmeyen ve artık herkesi bıktırmış üslübudur bu'. Oysa lafı uzatmaya, hele saptırmaya hiç gerek yok. '28 Şubat maddeten demokratiktir' (Prof. Bülent Tanör).

Bakın Avni Özgürel de haklı olarak ne diyor: ‘‘Devlet göz yumdu, umursamadı da, yoğun olarak son iki yıldır Hizbullah tarafından onca masum insanın kaçırıldığını bilen İslami çevreler ağızlarını mı açtılar? (...) Ve eli kalem tutan Müslüman aydınlar... Kim diyebilir ki, 'Hizbullah adını ilk kez duyduk' diye... Herkes bu melanet çetesinin yaptıklarından haberdardı.’’

Biz 'Refahyol' dönemini unutmadık, İslami politikacıların da, yazarların da Hizbullah'a ve benzeri örgütlere nasıl ilgi gösterdiklerini, dahası nasıl onlarla sarmaş dolaş olduklarını hiç unutmadık.

Sözlerimize İlhan Selçuk'un dün yazdığı yazıyla devam ediyoruz:

‘‘28 Şubat üzerine sulu sepken bir tartışma medyada sürüp gidiyor.

Doğaldır...

İrtica 28 Şubat'ın yanında olacak değil ya!.. Elbette karşı çıkacak!.. Hem bu iş çok partili rejimle yaşıttır; daha 1950'li yıllarda Adnan Menderes, TBMM çatısı altında DP'li milletvekillerine ne demişti:

'Siz isterseniz hilafeti bile geri getirebilirsiniz!..'

Demokrasi girişiminin çivisi de işte bu kafa yüzünden çıkmıştı.

Dincilikle demokrasi olmaz.

28 Şubat, laik Türkiye Cumhuriyeti'nde en büyük tehlikenin irtica olduğunu dile getirdiği için demokrasinin temel kuralının altını çizdi.

Ne kadar haklı olduğu, Hizbullah'la ortaya çıktı.

Ancak yine de kem küm edenler var...

Olacak o kadar!..’’

Selçuk yazısını şöyle noktalıyor:

‘‘'Dindar' saygıya değerdir, 'mümin'dir; ibadet (tapınma) özgürlüğü, vicdan özgürlüğüdür. Ya dinci? Afganistan'dan Sudan'a, İran'dan Suudi Arabistan'a dek kanlı ya da kansız İslamcı modeller ortalıkta değil mi?..

Batı'da demokrasi dinci devlete karşı laik yurttaşın savaşımıyla kurulmuştu. Biz anlaşılan tersinden işe başlamışız; laik devlet ilkesine karşı dincilik savaşımıyla gerçekleşen bir demokrasiyi keşfediyoruz. Ne çare ki bu boşuna çabayla yarım yüzyıldan beri bir arpa boyu yol alabildik.’’

Biz bu örnekleri neden mi verdik?

Son gelişen olayları sizlerin daha iyi görebilmesi için.

ANLAYANA

‘‘Ulusu yok eden, tutsak eden, yıpratan kötülükler hep din kılığı altındaki küfür ve melunluktan gelmiştir. (...) Bir dinin doğal olması için; akla, fenne, bilime ve mantığa uygun olması gerekir.’’

(Mustafa Kemal Atatürk)

Kahpe Bizans

'KAHPE Bizans', Malkaçoğlu, Battal Gazi filmlerinden sadece daha özenli çekilmiş bir film olmaktan öteye gecemiyor. Ben şahsen Gani Müjde gibi 'mizahçı' kimliği taşıyan birinden çok daha atak, çok daha 'cesur' bir tarihi komedi görmek isterdim ama sanırım o da herkes gibi paraya ve ticari endişelere yenik düşmüş. Sayın Müjde'nin durmadan eleştirdiği çevrelerden artık ne farkı kaldı acaba söyler misiniz?

Turgay KESKİN

EĞER Bizans ve Bizanslılar kahpe ise, onların siyasi, mülki ve bazı kültürel özelliklerini alan ve bugüne kadar gelmiş olan devletler ve milletler ne oluyor? Onlara ne isim vermek gerekiyor? Bizans tarihi ve kültürünün Anadolu Türk topluluğu üzerindeki kültürel mirası yadsınamaz bir gerçektir. O nedenle Anadolu'da var olan Hititler, Likyalılar, İyonlular ve Galatlar nasıl 'kahpe' olarak isimlendirilemezler ise, Bizanslıları da aynı şekilde 'kahpe' olarak isimlendirmeye hiçkimsenin hakkı yoktur.

Serhat KUNAR-ANTALYA

'KAHPE Bizans' filminin tanıtımı kadar, Uğur Mumcu'nun ölüm yıldönümüne yer vermeyen medyayı şiddetle kınıyorum. Mumcu'yu anmak bir anlam taşımıyor mu? Ama olanlara bir baksanıza...

Müge GÜLSES-ANKARA

ODTÜ'lülerin seferberlik çağrısı

BİZLER ODTÜ'de sivil toplum çalışmaları yapan bir öğrenci grubuyuz. Dünyayı iletişim kurtaracak sloganıyla projeler üretiyor ve bunları uyguluyoruz. Son zamanlarda enerjimizi ve yaratıcılığımızı tamamen Güneydoğu üzerine yoğunlaştırdık.

Diyarbakır sokaklarında yaşayan ya da çalışan 15 bin çocuk için Valilik ve BM ILO Örgütü'nün açtığı 75'inci yıl çocuk merkezine gelen bin çocukla bin ODTÜ'lüyü birebir eşleştirdik. ODTÜ'lüler onların gönüllü abi ve ablaları oldular. Geçen haftalarda yüzlerce kart, mektup ve hediye ODTÜ'den Diyarbakır'a ve cevapları da ordan üniversitemize geldi.

Aynı projeyi diğer üniversitelerdeki arkadaşlarımızda başka şehirler için yapacaklar.

Ayrıca MEB'e sunacağımız bir proje ile de Batı'daki ilköğretim okullarındaki çocukların bölgedekilere 'Bir Kardeşime' başlığı ile mektup, kart göndermeleri ve onlara verilecek cevaplarla da bir iletişim köprüsü kurulması ve bu okulların birbirlerini kardeş okullar ilan ederek daha kapsamlı projeler hazırlanmasını amaçlamaktayız.

Bütün bunları biz 15 yıldır büyük acılara neden olmuş terörün ardından başlayan iyileştirme ve diyalog sürecine katkı sağlayabilmek amacıyla yapıyoruz. Gönüllü şark hizmeti altında başlattığımız proje ile de bölgedeki toplum merkezlerinde ODTÜ'lüler bilgisayar ve İngilizce kursları vereceklerdir. İlk planda Diyarbakır'a gidecek 4'ü kız beş iletişimci ODTÜ'lü, valilik tarafından Hizbullah olayı nedeniyle ertelendi. İşte onların yapmaya çalıştığı şey bu.

Yeni başlayan ve STK'larının ürettikleri projelerle destek verdikleri diyalog ve normalleştirme süreci o meşhur 'birilerini' rahatsız etmiş olacak ki, günlerdir TV'de ve basınımızda kan, vahşet manzaraları içinde bir Hizbullah gerçeği ile karşılaşmaktayız.

Bize aba altından şu söylenmekte; 'Burası eskisi gibi çok tehlikeli, aman gelmeyin ya da bu işe karışmayın. Beton çivisiyle kafanızı delecek kadar acımasız ve gözü dönmüşüz.'

Biz 1200 ODTÜ'lünün o 'birilerine' söyleyecek birkaç sözümüz var:

Biz oraya geleceğiz, projelerimize yenilerini de ekleyerek gerçekleştireceğiz. Sizin kana bulanmış karanlık yüzünüzden korkmuyoruz. İşkence fantezileriniz, sizin de başınıza gelebilir mesajlarınız bizi hiç mi hiç korkutmuyor.

Her gün kafamızın karıştığı bu ülkede bir gün gerçekten neler olduğunu anlamak için kazaları, tesadüfleri beklemeyeceğiz.

'İnsanların Mutluluğu' için insan öldürdüklerini söyleyenleri gelecekte bizim olacak bu ülkede asla affetmeyeceğiz.

Güneydoğu'ya gitmek, yatırım yapmak ve proje üretmek için gün bugündür.

Güneydoğu'ya ilk sivil harekát için herkesi seferberliğe çağırıyoruz.

Yıldıray OĞUR-ODTÜ İletişim Topluluğu Başkanı

MERSİN Continet Hipermarket'te görev yapan bir okurumuz, Yaşar Okuyan'a sesleniyor: ‘‘280 kişi günde 12 ila 14 saat arasında çok düşük bir ücretle çalıştırılıyoruz. Fazla mesai ücretlerimiz ödenmiyor. Konuya el koymanızı istiyoruz.’’

Yazarın Tüm Yazıları