Yakup Cemil tetikçi olsa ailesi sefalet mi çekerdi?

‘‘Baba’’ kalkıp ‘‘Bazı köşe yazarları Yakup Cemil haline geldiler’’ deyince ‘‘Keşke Yakup Cemil gibi birkaç köşe yazarına daha sahip olabilsek’’ diye düşündüm.

İttihad ve Terakki'nin bu en namlı fedaisi bir zamanlar gerçi korku dolu bir terör yaratıp çok canlar almış ama ne yaptıysa inandıkları uğruna yapmış; menfaat, birileri adına tetikçilik yahut hortumculuk gibi işlerin ne olduğunu hiçbir zaman bilmemişti. 1916'nın 11 Eylül'ünde idam edildi ama karısına ve çocuklarına vatani hizmet tertibinden aylık bağlandı. Sağ olsaydı, ismini bu şekilde kullananlara kimbilir neler ederdi...


‘‘Baba’’, hakkında çıkan bazı yazılara hiddetlenmiş olacak ki geçen hafta Ertuğrul Özkök'ü aradı, ‘‘Türk basınında bazı köşe yazarları Yakup Cemil haline geldiler’’ dedi, ‘‘Üzerlerine düzenli orduyla gitmek gerekir’’ buyurdu ve bir Yakup Cemil tartışmasıdır başladı.

Yakup Cemil'in adı daha önce de birkaç defa gündeme gelmiş ve ismini teláffuz önceliği hep Baba'ya ait olmuştu. Meselá Susurluk skandalı ilk patladığı günlerde de ‘‘Yeni Yakup Cemiller yaratılmasın’’ diyen gene Baba idi.

Ben, Yakup Cemil ile ilgili bu yeni tartışmaları takip ederken Baba'nınsöyledikleri keşke doğru çıksa da, Yakup Cemil gibi birkaç köşe yazarına sahip olabilsek' diye düşündüm. Zira, İttihad ve Terakki'nin bu en namlı fedaisi bir zamanlar gerçi korku dolu bir terör yaratıp çok canlar almış ama ne yaptıysa inandıkları uğruna yapmış; menfaat, birileri adına tetikçilik yahut hortumculuk gibi işlerin ne olduğunu hiçbir zaman bilmemişti.

İLK KURŞUN SUBAYA

İsmi şimdilerde yeniden gündeme gelen Yakup Cemil, İstanbul'lu Çerkes bir aileye mensuptu. 1903'te Harbokulu'nu bitirdi, Rumeli taraflarına tayin edildi ve dağlarda senelerce eşkiya kovaladı. Sertliği ve acımasızlığı daha o günlerde bile dillere destan olmuştu.

Sonra, devrin modasına uyup İttihad ve Teraki Cemiyeti'ne girdi. 1908'de Meşrutiyet ilán edilince askerlikten istifa etti. Artık sadece cemiyet için çalışacaktı. Bir aralık Adana'ya gitti ve teşkilátlanma işiyle uğraştı. 1911'de İtalyanlar o zamanlar Türk toprağı olan Libya'yı işgal edince, Yakup Cemil gönüllü olarak Libya'ya gitti. Göğüs göğüse çarpışmalarda yıldızı daha da parladı. Ama Trablus'ta ortadan kaldırdıkları arasında sadece işgalci askerler değil, bir de zenci Türk subayı vardı: Teğmen Şükrü Efendi... Resmi savunmasında teğmeni ‘‘Nöbet tuttuğu sırada uyuduğunu gördüğü için kendisine hakim olamayarak vurduğunu’’ söylüyordu ama arkadaşlarına ‘‘Bir siyah adamın bana emir vermesini kabul edemezdim’’ diyecekti.

BİR KURŞUN DA PAŞA’YA

Hadise örtbas edildi ve Yakup Cemil sessiz sadasız İstanbul'a döndü. Derken İttihadçılar 1913'ün 23 Ocak günü o zamanın başbakanlığı olan Babıali'yi basıp hükümeti ele geçirdiler. Yakup Cemil, baskın sırasında hadisenin baş kahramanı olan Enver Bey'in, yani sonraların Enver Paşa'sının hemen yanıbaşında idi. Binaya girmelerinden hemen sonra Harbiye Nazırı Nazım Paşa'yı durup dururken şakağından vuruverdi. ‘‘Ne halt ettin?’’ diye soran Enver'e cevabı, ‘‘Bu adamlara láf anlatılmaz, onları böyle susturmak lázımdır’’ dedi ve tabancasında kalan öteki kurşunları da yerde kanlar içinde can çekişen Nazım Paşa'nın yeniden boşalttı.

Artık, İttihat ve Terakki'nin siláhşörü olmuştu. Parti'nin ortadan kaldırılmasını ama sessizce yokedilmesini istediği kişilerin isimleri Yakup Cemil'e veriliyor, adamlarıyla beraber işi hemen hallediyordu. Fakat gittikçe gemi azıya aldı; emir ve kural dinlemez oldu. O sırada devlet dünya savaşına girmişti. Enver Paşa, taaa Rumeli'de eşkiya kovaladıkları günlerden beri siláh arkadaşı olan Yakup Cemil'e ceza vermek istemedi ve onu Kafkas cephesine yolladı. O zamanların gizli servisi olan Teşkilát-ı Mahsusa'nın cephedeki gönüllü birliğine kumanda ediyordu ama gene rajhat durmayınca önce Bitlis'e, oradan da Bağdad'a sürgün edildi. Sonra kalkıp İstanbul'a geldi ve gelir gelmez ortalığı birbirine kattı.

ÖLDÜRÜP MAAŞ BAĞLADIK

Savaşın kötü gittiğini farketmiş, devletin tek kurtuluşunun karşı tarafla müstakil bir barış yapmakta olduğuna inanmıştı. Bunun için, Müttefikler'le kendi başına temasa geçmeyi denedi ama Enver Paşa iktidarda iken bu işin olamayacağını anladı ve bu defa hükümeti devirip Paşa'yı ortadan kaldırmanın yollarını aradı. Darbe hazırlıklarına başladı ama parti içindeki grupların birbirlerine karşı mücadele vasıtası oldu. Dahiliye Nazırı, yani İçişleri Bakanı olan Talát Paşa, kendi kliğini güçlendirmek için Yakup Cemil'i ortadan kaldırmak zorundaydı. Enver Paşa gerçi eski kader arkadaşına hálá toz kondurmuyordu ve onu ikna etmek işi Talát Paşa'ya düştü. Bir kısmı gerçek, bir kısmı düzmece belgelerle Enver'i suikast girişimlerine inandırdı, Yakup Cemil'in tutuklattı ve askeri mahkemeye verdirdi.

Mahkeme, Yakup Cemil'i Vatana İhanet Kanunu'nun 14. maddesinin 6. fıkrası gereğince idama mahkum etti. Enver Paşa kararı gene de imzalama niyetinde değildi ama birkaç gün sonra Berlin'e gitmek zorunda kaldı ve ona vekálet eden Talát Paşa kararı hemen tasdik etti. Yakup Cemil, 1916'nın 11 Eylül sabahı güneş doğarken, Káğıthane'deki tepelerden birinde alelacele idam mangasının karşısına çıkartıldı. Son sözü ‘‘Yaşasın İttihad ve Terakki!’’ oldu, göğsüne tam 14 kurşun saplandı, yarım saat can çekişti ve devlet, ‘‘vatana ihanet’’ suçlamasıyla kurşuna dizilen Yakup Cemil'in ailesinden geride kalan dört kişiye ‘‘vatani hizmet’’ aylığı bağladı...

Yakup Cemil, gücünü hiçbir zaman şahsi menfaat vasıtası yapmamıştı. Geçen hafta ismi etrafında bir tartışma başlayınca işte bu yüzden ‘‘Baba'nın söyledikleri keşke doğru çıksa da Yakup Cemil gibi birkaç köşe yazarına daha sahip olabilsek’’ diye düşündüm.

GERÇEK TORUNLAR KİMLER?

Ben, Yakup Cemil'in soyundan kimlerin geldiğini, çocuklarını ve torunlarını hep öğrenmek istemişimdir. Susurluk günlerinde gerçi malum sebepler yüzünden ‘‘Yakup Cemil benim dedemdi’’ diye ortaya çıkan birkaç kişi oldu ama hiçbiri torunu değildi ve gerçek torunlarını hakikaten merak ediyorum.


Bir karpuz ve 14 kurşun yedi, yarım saatte öldü


‘‘...Uykusundan uyandırılan Yakup Cemil, hapishane müdürü İsmail Hakkı Bey'e parmağıyla tetik çeker gibi yaparak ‘‘Hakkıcığım, böyle mi?’’, eliyle boğazını sıkarak ve iple asılmayı kastederek ‘‘Böyle mi?’’ diye sordu.

- Vallahi ben birşey bilmiyorum. Sizi yukarıdan istiyorlar.

Hemen giyindi, Cepheye gider gibi odadan çıktı. Dış kapının önünde yüzlerce jandarma ve inzibat gördü. Bir bölük süngü takmış süvari, onu bekliyordu.

- ‘‘Bu çocuklara zahmet ettirmişsiniz’’ dedi. ‘‘Bir kişi için bu ne külfet? Ben hükümete itaat eden adamım’’

Üç araba hazırdı. Birincisinin kapısını açtı ve bir hamlede sıçrayarak içine girdi. Bir gardiyan çavuşu soluna oturdu. Diğer arabaya savcı muavini Reşid Bey'le hapishane müdürü bindiler.

Arabaların etrafı süvari bölüğüyle muhafaza altına alınmıştı. Kafile, Eyüp'e doğru hareket etti. Sabah olmak üzere idi. Edirnekapısı dışında bir karpuz sergisinden karpuz istedi. Arzusu derhal yerine getirildi. Karpuzu büyük bir iştah ile kesip yedi.

Kafile, sonra Siláhtarağa köprüsünden geçti ve Káğıthane Köşkü'nün yanındaki sırtta duruldu. İnzibat subayı İhsan Bey atından indi. Bir sırık dikilmişti. Yakup Cemil hiç durmadan sigara içiyordu. Arabadan inince savcı muavini Reşid Bey idam hükmünü okumaya kalktı.

Yakup Cemil, ‘‘Reşid Beyefendi, zahmet buyurmayın. Ben idam edilmemin sebebini biliyorum’’ dedi. ‘‘Biz, memleketi feláketten kurtarmak istedik. Bizi bu akıbete sürükleyenlerin yarın aynı felákete uğrayacaklarına kat'i kanaatim vardır’’.

İmam telkinde bulunmak istedi, ona da ‘‘Hocam, zahmet buyurma. Ben Allah'a vazifemi yaptım. Vatana ve dinime bütün hayatımı vakfettim’’ dedi.

Savcı muavini Reşid Bey sordu:

- Vasiyetinizi yazabilir miyim?

Ona güldü:

- Malım yok ki vasiyet edeyim. Yalnız şu yüzüğümle saatimi birinci hanımıma verirsiniz. Benim çocuklarımı İttihad ve Terakki ve arkadaşlarım elbette aç bırakmazlar.

Sonra, zabite döndü:

- Zabit efendi, hükümetin emrini yerine getiriniz. Vazifenizi iyi yapınız. Yaşasın İttihad ve Terakki!

O sırada tiz bir düdük sesi duyuldu. 14 siláh birden patladı fakat 14 kurşun bu İttihad ve Terakki fedaisini öldüremedi. Tam 30 dakika can çekişti. Yere sızan kanlarında ádeta İttihad ve Terakki yazılı idi.

Vatana ihanetten idama mahkum olan Yakup Cemil'in dört nüfuslu ailesine, vatani hizmet tertibinden beher nüfusa otuz üçer kuruş maaş bağlanmıştı' (İttihad ve Terakki'nin istihbarat örgütü olan ‘‘M.M. Grubu’’ Başkanı Hüsameddin Ertürk'ün ‘‘İki Devrin Perde Arkası’’ adlı hatıralarından).
Yazarın Tüm Yazıları