GeriSeyahat Yağmurda coşan ölüm trompetleri
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
Yağmurda coşan ölüm trompetleri

Yağmurda coşan ölüm trompetleri

İstanbul’un yanı başındaki Belgrad Ormanı’na piknik, spor için gidebilirsiniz. Bense yabani mantar toplamak için pazar sabahı gün doğarken sıcak yataktan kalkıp ormana koştum.

İki hafta öncesine kadar yabani mantardan umudumu kesmiştim. Ekimden bu yana Yalova Termal’de, Kocaeli’ndeki Yuvacık Barajı’nın üstlerinde, Sakarya’nın Alifuatpaşa ilçesi yaylalarında çıktığım dağ yürüyüşlerinde neredeyse hiç mantara rastlamamıştım. Marmara Bölgesi’nde sonbahar geçen yıldan daha kurak geçiyordu. Tüm işaretler bu yıl da bol mantar olmayacağını gösteriyordu. 

Fakat yürüyüş arkadaşlarımdan Daniela, kent içindeki korularda bol bol sığırdili, borazan topladığını anlatınca içime kurt düştü. Mantar meraklılarının defineciler gibi birbirlerine anlattıkları Belgrad Ormanı hikâyelerini hatırladım. Nadide sezar mantarları, porçiniler ve daha neler neler. Kasım sonunda şiddetli yağmurlar başlayınca Belgrad efsanesinin peşine düşmek farz oldu. Hava sıcaklığı hâlâ 15 derece civarındaydı, yani tam mantar havasıydı.

SPORCU, MANTARCI İZCİ BİR ARADA

İki hafta üst üste Neşetsuyu, Fatih Suyu, Şahintepesi civarına gittim. Şehrin büyük bölümü uyurken, orman cıvıl cıvıldı: Neşetsuyu, sporcuların, izcilerin mekânıydı. Otopark çok sayıda bisiklet askılı otomobille doluydu. Dağ bisikletliler, yön bulma ile koşuyu birleştiren gruplardan biri gelip diğeri gidiyordu. Fatih Suyu ve Şahintepesi ise keyif erbabının mekânıydı. Çoğunluk parktaki restoranda açıkbüfe kahvaltıya gelmişti. Mikolog Jilber Barutçiyan’ın Mantar Dostu grubundan yaklaşık 20 kişi de kahvaltılarını tamamlamış, kollarında sepetleriyle ormana giriyordu. Üç saat kadar ormanda yürüyecek, sonra topladıklarını hep birlikte bir masanın üstüne serip, Barutçiyan’dan mantar tanımlama konusunda ders alacaklardı. Öğle yemeğinden sonra ikinci tur başlayacaktı...

Bizim küçük grubumuzda üç kişi Barutçiyan’ın eski öğrencisiydi. Mantarları Latince isimleriyle anacak kadar bilgili, yaprakların altına saklananları görecek kadar keskin gözlüydüler. Onların sayesinde geçen yıl sığırdili, mavi cincile, borazan gibi türleri şüphe duymadan tanımlayacak kadar öğrenmiş, önerileriyle küçük miktarda borazanı kurutup makarna sosunda kullanınca mantar virüsü kanıma yerleşivermişti. Sonbaharı zor etmiştim tekrar toplamak için.     

SEPETİM KAYISI KOKUYOR

Mantar avcısı arkadaşlarım bu mevsimde Belgrad Ormanı’nın mantar açısından çok zengin olduğunu söylüyordu. Muhtemelen çevrede tarımsal ilaçların kullanılmamasından kaynaklanıyordu bu. Hangi köşede ne çıktığını gayet iyi biliyor, kimi zaman hafta sonunu bekleyemeyip, bir gün işlerini erteleyip ormana koşuyorlardı. Söylediklerine göre, porçininin zamanı geçmiş, sezar bu yıl pek çıkmamıştı. Borazan boldu...
Bana bir sürprizleri vardı: Sonbahar şantareli... Namı diğer, cantherellus tubeaformis ya da civciv ayağı. Çamların altında çıkan, kavuniçi saplı bu mantar kayısı gibi kokuyordu. İlk kez görüyordum. Çevredeki köylüler bilmedikleri için bu mantara dokunmuyordu. Oysa elinde torbayla mantar avına çıkan çok sayıda köylüye rastlamıştık ormanda. Kanlıca ve acı mantar peşindeydi hepsi. Öbek öbek sonbahar şantarellerinin yanından geçip gidiyorlardı.
Henüz ağaçlar tüm yapraklarını dökmemiş, orman renklerini yitirmemişti. Her rüzgâr estiğinde ya da yağmur serpiştirdiğinde, döne döne sararmış yapraklar düşüyordu. Müşhiş huzur verici bir manzaraydı. Tüm kuşlar göç etmiş olmalıydı. Uzaktan geçen otomobillerden, ayağımın altında ezilen yapraklardan başka ses yoktu.

Sepetimin yarısını bir saatte şantarelle doldurdum. Mis gibi kayısı kokusu burnuma kadar ulaşıyordu. Kuma oyulmuş bir tilki yuvasına hayretle bakarken el büyüklüğünde kanlıca mantarı buldum. Tüm hasılat bundan ibaretti. Arkadaşlarımın sepetleri ise neredeyse dolmuştu.

ÖBEK HALİNDE

Fatih Suyu’na döndük. Kahve molası verdik, sepetlerimizi çantalara boşalttık. İkinci seferimizde hedef borazan mantarıydı. Şanslıydık, çünkü sırtlardaki kokinalar ve eğrelti otlarının arasında neredeyse lale goncası büyüklüğünde mantarlar vardı.

Porçini ve sezara rastlayamasam da haftanın tüm stresini boşaltarak döndüm ormandan. Oksijen anti-depresan etkisi yapmıştı. Üstelik birkaç kilo şantarel ve borazan vardı sepetimde. Hepsini fırçayla temizleyip, tülbente sardım, radyatörlerin üstüne serdim. Evin içi iki gün mis gibi mantar koktu.
Geçen hafta ikinci kez aynı tura çıktım. Kavanozlarımda boş yer kalmadı. Şimdi sıra pişirmeye geldi. Makarna sosu beni pek kesmiyor. Yepyeni tarifler bulmalıyım. Desteğinizi bekliyorum.

Yoksulun “trüf”ü
Siyah renkli, trompet görünümlü craterellus cornucopioides, bir sonbahar mantarı. Aroması öylesine yoğun ki, sepetin yarısı dolduğunda mis gibi kokmaya başlıyor. Kurutulduğunda aroması iyice yoğunlaşıyor. Bu nedenle Avrupa’daki adı “yoksulun trüf’ü”. Latince ismini mitolojide perilerin çaldığı sihirli, keçiboynuzundan trompetten (cornucopia) almış. Fransızca ismi “ölüm trompeti” ise yeraltındaki ölülerin dünyasının sesini yeryüzüne üflediği düşünüldüğünden verilmiş. Türkiye’de borazan mantarı olarak tanınıyor.

Hayatta kalma rehberi
 Zehirli mantarı zehirsizden ayırt etmek için hiçbir genel kural yok. Kurtun yediği mantar zehirsizdir, ilkbaharda zehirli mantar çıkmaz gibi hurafelere kesinlikle inanmayın.
 Mantar tanımayı uzmanından, sahada öğrenin.  Fotoğrafa bakarak teşhis yapmaktan kaçının. Kimi mantarların ölümcül etkileri yıllar içinde birikimle ortaya çıkabilir. Yenebilen mantarlar da kötü koşullarda saklandığında, zehirlenmeye yol açabilir.  Yetişkinlere önerilen maksimum haftalık yabani mantar miktarı da 400 gram.

False