YaÄŸmur ve Toprak

Güncelleme Tarihi:

YaÄŸmur ve Toprak
OluÅŸturulma Tarihi: Nisan 29, 2004 00:00

Genç kadın delikanlıyı ilk tanıdığında, delikanlı her gün telefondaki bir bayana, ‘Canım akÅŸama ne yemek yapalım? Bu gece geç geleceÄŸim’ gibi sözler ederdi. YaÄŸmur, bunu aşık bir erkeÄŸin karısına söylediÄŸi sözler olarak algılar ve susardı. Oysa Toprak’ın her gün konuÅŸtuÄŸu kiÅŸi, kızkardeÅŸinden baÅŸkası deÄŸildi. Toprak’ın kalbi bomboÅŸtu ama yaÅŸadıkları o kadar doluydu ki, korkuyordu iÅŸte. Bir daha aşık olmak istemiyordu!‘YaÄŸmur ve Toprak, Ä°stanbul’dan yüz kilometrede uzakta, baÅŸka bir ÅŸehirde ve baÅŸka bir alemde yaÅŸayan iki aşıktı milyonlarca aşıktan farklı olarak. TaÅŸra ile modern ÅŸehir insanlarının arasına sıkışmış sahil ÅŸehirlerinin en güzelinde, Kral Nikomed’in ÅŸehri Nikomedya’da yaÅŸarlardı. Åžehre bu antik adı veren yerel bir radyo istasyonunda birbirlerini tanımışlardı. Genç kadın delikanlıyı ilk tanıdığında, delikanlı her gün telefondaki bir bayana, ‘Canım nasılsın? AkÅŸam ne yemek yapalım? Bu gece geç geleceÄŸim’ gibi sözler ederdi. YaÄŸmur bunu aşık bir erkeÄŸin karısına söylediÄŸi sözler olarak algılar ve susardı. Oysa Toprak’ın her gün konuÅŸtuÄŸu kiÅŸi, kızkardeÅŸinden baÅŸkası deÄŸildi. Toprak’ın kalbi bomboÅŸtu ama yaÅŸadıkları o kadar doluydu ki, korkuyordu iÅŸte. Bir daha aşık olmak istemiyordu. *** YaÄŸmur, uykusuz bir gecenin sabah sersemliÄŸindeki mahmurluÄŸunda genç adamın kanarya sesli ziline dokundu. Sabah boyunca misafirini bekleyen kapı aralanmış ve YaÄŸmur’un o billur kırılganlığındaki çehresi görünmüştü nihayet. Toprak geçen bir hayli zamana karşı kırılmıştı oysa. ‘Nerede kaldın’ dedi. ‘Bilirsin uyuyamam ben Ä°stanbul gibi. Åžehir beni bekledi, ben de onu! ’ dedi genç kadın. HaydarpaÅŸa garında nihayet ilk defa öğleyin birleÅŸen o eller, sersem bir gecenin ürkekliÄŸinde ilk seviÅŸmenin heyecanı gibiydi. YaÅŸadıkları ÅŸehirde bir türlü birleÅŸemeyen eller, kimsenin kimseden umur bile duymadığı Ä°stanbul’da birleÅŸmiÅŸti nihayet. Toprak;- Martılar vapurun arkasında uçarlar.- Neden ?- Dalgaların köpüğünü görüyor musun? Ä°ÅŸte deniz boyunca seyreden balıklar bu vapurun dalgasıyla sersem olur ve martılara yem olurlar. - Yazık onlara !- Hayatın gerekliliÄŸidir bu güzelim. Ben bu avantacılara miho derim.- Miho nedir ?- Miholar, deniz aşırı denizlerin martılarıdır. Baksana ÅŸu sersemlere, ellerimle tutacak kadar yakınlar. Neredeyse sözlerim kadar yakınlar.- Sözlerin dudaklarından çıkıyor ama, kıskanırım ben mihoları !- Al senin olsun o zaman !Toprak, vapurun en ucunda, yaÄŸmurun tek tük deÄŸdiÄŸi sevgilisinin dudaklarına yaklaÅŸtığında Ä°stanbul derin bir iç çekmiÅŸti. Ä°lk defa birleÅŸen o dudaklar, az önce birleÅŸen eller gibi sıcacık bir gecenin nihavent melodisi gibiydi. Uzaklarda Galata Köprüsü vardı. Genç kadın, ‘Toprak, köprü açıkken mi kapalı yoksa kapalıyken mi açık’ dedi. Genç adam sevdiÄŸi kadının gözlerinin içine bakarak sustu sadece. Ardından ÅŸu dizeleri mırıldandı adam;Sen karşıdaBen karşıdaSen AvrupaBen AsyaBoÄŸazın mavi sularında Kız Kulesi, martılar, vapurlar, balıklar mı ?Onlar Avrasya *** Aradan tam 7 ay geçmiÅŸti. Koskoca 7 ay. O gece akÅŸam saatlerinde adını ÅŸimdilerde ancak telaffuz edebildiÄŸim bir yorgunluk çökmüştü üzerime. Normal zamanda uykularımı askıya alan ben, ‘O gece’ erkenden yatağıma uzanmıştım. AÄŸustos ayının en sıcak yaÅŸandığı bir zaman diliminde, milenyuma neredeyse 100 gün kala ve birçoklarının hatta onbinlerce insanın ölümü ilk defa yaÅŸayacakları bir geceye sarılmıştım. OturduÄŸum ev, ÅŸehir merkezinde bulunan çok katlı binalardan biriydi. Büyük bir gürültü geliyordu adını tarif edemediÄŸim derinliklerden. Aslında gürültüyle uÄŸuldayan sarsıntı ve adına ‘Deprem’ dedikleri felaketti bu. Ve bu kıyameti kıskandıran sarsıntı, gözümün önündeki bazı binaların çatılarını yerle bir ediyordu. Tam 45 saniye geçmiÅŸti aradan. 45 saniyenin ne kadar uzun olduÄŸunu düşündüm, elektrikleri kesilmiÅŸ ÅŸehrin kızıl ışıltısıyla. ‘En Uzun Gece’ belki de buydu hayatımda. Hayatım ilk defa film ÅŸeridi gibi gözümün önünden geçivermiÅŸti. 17 AÄŸustos 1999, gece 03.02. Kendimi sokaÄŸa nasıl attığımı hatırlayamıyorum. Ama o 45 saniyede hatırladığım tek ÅŸey sevdiklerim ve onları kaybetmekten duyduÄŸum korkuydu. Ailem, arkadaÅŸlarım hatta sabah saatlerinde inadına selam verdiÄŸim halde selamımı almayan köşedeki yaÅŸlı lokanta sahibi amca bile gözümün önünden akıp geçmiÅŸti. Aman Allahım, peki ya YaÄŸmur? YaÄŸmur ne yapıyordu? OturduÄŸu ev benim evimden 6 kilometre uzaktaydı. Telefonlar kitlenmiÅŸ ve ona ulaÅŸamıyordum. EÄŸer binaların enkazı gençliÄŸine mezar olduysa benim yaÅŸamamın ne anlamı vardı? Ä°nsan hayatında da mucizeler olur. Hiç ummadığım bir anda nihayet telefonunu çaldırmayı baÅŸardım sevdiÄŸim kadının. Geçen o birkaç saniyelik zaman 45 saniyeden de uzun gelmiÅŸti. Ä°ÅŸte o zaman onu ne kadar sevdiÄŸimi anladım. Ä°ÅŸte o zaman, insan hayatı denilen o ince çizginin derinliÄŸinin aslında sevgiden geçtiÄŸini anlamıştım. YaÄŸmurun sesi titrek ve son derece korku doluydu o gece gibi. - Toprak?- Canımmm... Ne oldu nasılsın. Yani nasılsınız? Sen, ailen ? - Biz iyiyiz, sadece evden nasıl çıktığımı hatırlayamıyorum. Ãœstümde babamın gömleÄŸi var, altımda da... - Bırak ÅŸimdi altındakini, hayati bir tehlike var mı ?- Yok bebeÄŸim yok, biz gerçekten iyiyiz.- YaÄŸmur ben sana bir ÅŸey sormak istiyorum. Benimle evlenir misin? Yani saÄŸlam kalan herhangi bir evde?Telefon o anda kesilmiÅŸti. Ama aylar önce öylesine yapılan bir teklif, o gece göğe yükselen binlerce canlar arasında can bulmuÅŸtu. *** Ben ÅŸimdi ne mi yapıyorum? Her zaman olduÄŸu gibi sevdiÄŸim kadına aÅŸk sözcükleri fısıldıyorum kağıt parçalarına. Nisan ayının bir hayli ilerleyen herhangi bir gecesinde Kelebek misali konmak istiyorum tüm sevgililerin kalplerine. Ama sadece YaÄŸmur’un kalbinde barınmak istiyorum ben. O ÅŸimdi yıllar önce sorduÄŸum bir teklife evet diyebilmenin uyku sersemliÄŸinde, kendisinden habersiz yazılan bu kelimeleri yaÅŸatıyor odasında, yatağında ve rüyalarında.Ve ben O’na diyorum ki; Gün boyu mumlarına üflediÄŸim pastanenin adına gizlenmiÅŸ bu koca gövdeli çınar aÄŸaçlarının dallarında hiç yaprak kalmamıştı. Gözüme, son bir yaprak takıldı. GençliÄŸime benzettim bu son yaprağı. Kaybettiklerimi düşündükçe kazandıklarımla avundum. Yeni yaşımı eski bir metanetle kutlamaya koyuldum her zamanki yalnızlığımda ve çınar aÄŸacının son yaprağını sana benzetmeye baÅŸladım. Her nedense o tek yaprak, kış yarısını fırtınanın zorlamasına raÄŸmen dalından kopmadan kışı geçirmeyi baÅŸaran o tek yaprak, düşüncelerime esir olup bir binanın tepesine bırakıverdi kendini. Sevgilim, binaları tek kollu tırmanarak çatısına kadar çıkmak mı seni beklemek? Yoksa, ‘Nasılsa süzülüverir ÅŸimdi, yanıbaşıma gelir’ demek mi sana ulaÅŸmak? Martıları hatırla sevgilim. Kız kulesinin yanından geçen BeÅŸiktaÅŸ vapurunun köpüğünde gizli balıkların yem olduÄŸu martıları. Vapurda sadece ikimiz varız ve rotamız yasaklar koyu. Yunuslar geçer yanı başımızdan damla damla. Hep geceden bahsederim ben. Yalnızlığımı yaÅŸadığım o ürkek, o taze ve o çiÄŸ damlası berraklığındaki gecenin sabahına uykusuzluÄŸumu bırakmak bambaÅŸka bir heyecan veriyor bana. Hep geceden bahsederim, seni yaÅŸadığım ve seni yazdığım parmak uçlarımda. Ben sabahları da çok severim bilirsin. Sabahları bambaÅŸka olur güzelliÄŸin. Tarifi imkansız güzelliÄŸin dolar doÄŸan güneÅŸle odama. Ve sen usulca uyurken, usulca yaklaşırım kulağına. Derim ki, ‘Bak bugün de sen doÄŸuyorsun içime, sen doÄŸuyorsun binbir kızıllığında sabahlara...’ KonuÅŸamam uyanırsın, korkarım, en derin uykunda uykusuz bırakmaktan seni. Bazen düşler kurarım seninle dopdolu bomboÅŸ odamda. Yani sen hem varsın, hem de yoksun aslında. Düşler kurarım Mecnunları, Ferhatları, Keremleri kıskandıran. Bir zamanlar demiryolu boyunca yürümelerim vardı hatırlar mısın? Åžimdi yerinde yeller de esse o günlerimde ellerim mi cebimde, cebim mi ellerimde bilmezdim! Åžehri ikiye bölen demiryolunun asaletini özledim. Hayat denilen o ipince çizgi bize neler vermedi ki? Eskiden aynaya bakmak bana bugünlerin merakını hissettirirken, ÅŸimdilerde çekinerek baktığım aynada eskinin özlemini çekiyorum. *** Ambulans seslerinin en çok duyulduÄŸu, feryatların göğe yükseldiÄŸi ve bir can kurtarmanın insan olma gururunu hatırlattığı o AÄŸustos akÅŸamında ‘hayat’ için gözümden dökülen yaÅŸların dilimden dökülen sözlere karıştığı anda neler söylemiÅŸtim hatırladın mı? ‘Hayat kimi zaman renkli geçer siyah-beyaz yaÅŸanmışlıklarla. Bazen de yaldızlı çerçevelerle bakarız kahve tonlu camlar ardından dünyaya, ama yaÅŸarız sonunda... ’ Sonra yıldızlara bakmıştım, ne çoktular ne kadar da parlaktılar hatırladın mı? Hayat dediÄŸin bir ecel anına teslim ediyordu kendini. Ä°ÅŸte tam o zaman seni ne kadar sevmek istediÄŸimin ne olduÄŸunu anladım. Seni seviyorum demek yetmemiÅŸti bana. Seni seveceÄŸim demek ise tatlı bir mesuliyeti yüklemiÅŸti yorgun omuzlarıma. Bugün benim doÄŸum günüm olsa da, aslında sen doÄŸmuÅŸtun benimle. Bana nice yıllara deme ne olur! Belki de ecel denilen zamana inat, yaÅŸanan bir anlık hayatın adına, ‘Nice yıllarımıza’ demek en doÄŸru olanı. Hayatın ne kadar kıymetli olduÄŸunu anladığımız o AÄŸustos akÅŸamında dudağımdan süzülen baÅŸka bir söz daha vardı hatırla; ‘İsterse ecel ensemde olsun. Bak yıldızlara, aynı gece yorgan olsun yorgun bedenimize. Seni sevmek ve senin için yaÅŸamak çok güzel sevgilim!’Â
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!