Yağmur en güzel nereye yağar

YAĞMUR en güzel denize yağar. Sonra sonbahar bahçelerine ve zeytin ağaçlarının üzerine. Çünkü sonbahar, zeytin toplama mevsimidir.

İlk sızmalar mevsimidir.

Fransız'ın ilk hasat ‘‘Primeur şarabı’’, ‘‘Nouveau Beaulolais’’i neyse bizim ilk hasat zeytinyağımız da odur.

Şimdi işte yine o mevsimdeyiz.

Yağmur yine, tenhalaşmış sayfiyelere, sakinleşmiş denizlere yağıyor.

Zeytinler toplanıyor ve yeniden doğuş mevsimine kadar geçecek olan altı aylık tasavvuf mevsimi açılıyor.

Ekmeğim, ilk hasat zeytinyağına değdiği an, içimdeki öteki insan nöbeti devralır.

Sonbahar, içimdeki ben'in gece vardiyasıdır.

Sonbahar Refik Halid Karay okuma mevsimidir.

Eşim her yıl ‘‘Bir İçim Su’’yu alır, yeniden hatmeder.

O kitap benim de, ruhumun kışlıklarını içine koyduğum sandıktır.

Sandığı açar, o satırların hepsini itinayla teker teker çıkarırım.

Refik Halid, mevsimlerin Freud'udur.

* * *

Benim bütün mevsimlerini divanına yatırır, derinlerinde kalmış, söylenmemiş, söylenememiş her şeyi bir bir anlattırır.

İlkbahar ve yazdan başlar.

‘‘Zaten bahar gözden çok gönülle duyulur, neşeden çok hüzünle seyredilirse kaba, adi olmaktan kurtulur. Sevinç, şehvet, kuvvet hepsi ancak yazdadır. Baharda çiçekli tabutları hatırlatan bir hal, sonuçsuz kalmış sevgileri hatırlatan bir hayalilik vardır.’’

* * *

Bu hatim güzergáhı mecburi istikametini izler ve sonbahara gelir:

‘‘Sonbaharın renklerinde soyluluk havasında ağırbaşlılık vardır. Bu mevsimde ilkbahardaki çiçeklerden daha kibar ve sanatkár bir renk parodisi başlar.

Yaz fazla hareket, şamata ve titizlik mevsimidir... Sonunda ilk yağmur gözyaşları gibi bu ruhsal sıkıntıyı dindirir ve sonbahar yatışmış yüzüyle bulutların ardından bir melek gibi görünür. Artık deniz düz, ağaçlar dik, tenteler ve peçeler rahat, ipteki çamaşırlar hayata dönme heyecanından uzaktır. Suların dibi görünür; sessiz, kuytu ve güvenlidir. Göğün rengi yerine gelir, saydam ve durgundur.

Bahar giyinmesini bilmez taze savurgan ve şımarık bir eğlence kızıdır; boya ve koku demeti, kahkaha ve fıkırtı kadehi...

Yazın o, bir isteri nöbeti geçirir, hırçın ve ateşlidir. Fakat sonbahar şekline girince hırsını tüketmiş ve zevki olgunluğa ermiş bir yaşlı sultan kibarlığı alır; altın renkli şallara bürünüp, sizi mozaik ve mine kaplı kuytu ve serin sarayına sokar ve kaygı süzülen gözleriyle, tunç kollu avizeler altında, geçmiş denilen rüyayı söyler ve gelecek dediğimiz karabasanı anlatır.’’

* * *

İşte o yüzden sonbahar bir meditasyon mevsimidir.

Hayat muhasebesinin, düşünce orucunun üç aylarıdır.

Onun hüzün mevsimi olarak şöhret kazanması ise hayatta ıskaladığımız şeylerin bu meditasyon günlerinde farkına varmamızdan dolayıdır.

Çünkü ilkbaharın heyecanından, yazın aylaklığından bu hayat meselelerini düşünmeye vaktimiz kalmaz.

Sonbaharda farkına varır ve hüzünleniriz.

Bugün sonbahar ve denizlere yağmurlar yağıyor.

İlk hasat zeytinyağları kapıda.

Pazar ekmekleri sepette.

Yani bir pazar tasavvufu için her şey hazır.

Yapacağınız iş basit. Bir hayat falı açacaksınız.

Bir sonbahar çiçeğini elinize alacaksınız ve yapraklarını tek tek koparmaya başlayacaksınız.

‘‘Hayatı ıskaladım, ıskalamadım, ıskaladım, ıskalamadım...’’

Elinizde kalan son yaprak ‘‘Iskalamadım’’ diyorsa mesele yok.

Hayata devam.

* * *

Ama o son yaprak ‘‘Iskaladın’’ diyorsa...

İşte önünüzde sobahar.

Hayat muhasebesinin üç ayları başlıyor.

Nerede ıskaladım, nerede ıskalamadım.

Alta alta yazın.

Sonra karşı sayfaya da şu cümleleri koyun:

‘‘İnsan hayata bir kere gelir...’’

‘‘Her gün önemlidir...’’

Öyleyse bu faldan geriye ne kalıyor?

Alınacak ve uygulanacak bir karar.

Al ve uygula gitsin.

Çünkü her gün önemlidir...
Yazarın Tüm Yazıları