Yabancı gözü

DERGİ kapağındaki genç kızı önceden tanıyor gibiydim.

Resme dikkatle bakınca anımsadım. Time Dergisi’nin kapağındaki türbanlı genç kız resmini, Hollandalı ressam Vermeer’in dört yüz yıl önce yaptığı ünlü "İnci Küpeli Kız"a benzetmiştim.

Bir zamanlar, kapak konuları evrensel bir değerlendirme kıstası olan Time Dergisi de eski ağırlığını korumuyor artık.

Bu hafta Amerikan baskısının kapak konusu, Demokratların dini nasıl siyasete soktukları idi.

Üstünkörü işlenmiş, sıradan bir konu.

Avrupa Baskısı’nda ise, aynı adlı romandan aktarılan filmini de izlediğimiz İnci Küpeli Kız’ı andıran, yani her Avrupalıya aşina gelecek olan bir türbanlı Türk kızını kapak yapmış.

Bu "aşina"lık olayı satışları artırma sırlarından biridir.

Okuyucu, kendine yakın olanı, aşina geleni daha fazla alır.

Zaten kapak konusu da yine bu sıralarda, Batı basınının en fazla itibar ettiği bir yaklaşımla işlenmişti:

Türkiye bu seçimlerden sonra ne olacak? Radikal İslam Türkiye’yi de mi ele geçiriyor?

Bugün, borsadaki hisselerinin durumu, düzgün gazetecilik yapma endişesinin önüne geçmiş olan her yayın organı için Türkiye ağız sulandıran bir konu.

Orasından burasından biraz çekiştirip, ilginç resimlerle de paketleyince okunma ve izlenme garantisi kesin.

***

İŞTE
Time Dergisi’nin, kapağın ben böyle değerlendiriyorum.

Haberi, dikkatli okuyunca da orasına burasına serpiştirilmiş, fazla dikkat çekmeyen ama okuyucuyu garantili biçimde yönlendiren cümlecikler dikkatimi çekti.

Gelişmelerle ilgili hiçbir ön bilgi vermeden, AKP’nin cumhurbaşkanlığı seçimleri konusunda, bir yıldan beri sürdürdüğü dayatmacı tavrının yarattığı gerginlikten hiç söz etmeden, "Türk askeri Nisan’da Cumhurbaşkanı seçimlerini engelledi" demekle yetinmek gibi;

"Gül’ün cumhurbaşkanı olma çabaları askerler tarafından engellendi" gibi;

Ya da, "Türkler derin biçimde bölünmüş durumdalar. Ve hiçbir yerde fay hatları laik, İslamcı ya da ulusalcı genç Türkler asındaki kadar derin değil" sözleriyle, bir Türkiye tablosu çizildiğini fark ettim haberde.

***

TÜRKİYE’de durum bu mu?

Dışişleri Bakanı Gül’ün cumhurbaşkanlığına sadece askerler mi karşı çıktı? Sivil tepki hiç mi yoktu? Ya da karşı çıkanlar darbe meraklısı siviller mi?

Ayrıca, seçim ortamında gençlerin aktif biçimde siyasete katılıyor olmaları, mutlaka derin bir bölünmeyi mi göstermeli?

Demokratik seçim ortamında, seçmenlerin, gençler de dahil tabii, kendilerine yakın hissettikleri düşünceyi savunan partilerin kazanmaları için çalışmaları neden tuhaf olsun?

Bu gençler birbirlerine mi giriyor? Çalışmalarını engelleyen mi var?

Demokratik bir kampanya sürüyor. Dergi’nin muhabiri bu çalışmaları, "Gençler arasındaki derin bölünmenin Türkiye’nin geleceğine damgasını vuracağı" kehanetiyle yorumluyor.

Seçimleri, laiklikler ya da İslamcılar arasında bir ölüm kalım mücadelesi gibi görmek ve okuyucusuna öyle yansıtmak, Batılı bir gazeteci gözüyle çok cazip. En azından bir hafta daha Türkiye konusu manşetlerini kurtarır.

Ama benim için öyle değil. Bu seçimleri ben Batılı gazeteci gözüyle görmüyorum. Onların gözüyle kendimizi değerlendirmeyi de yanlış buluyorum.
Yazarın Tüm Yazıları