Onuncu tablo

Buz hokeyi oynuyor. Basketbol oynuyor. Tenis oynuyor. Otobüse biniyor. Cinsel ilişkiye giriyor. Sinemaya gidiyor. Seyahatlere çıkıyor. Bütün bunları yaparken, inanılmaz mutlu. Ne var bunda?.. Çok şey var!..

Çünkü, o bir engelli!.. İki bacağı yok!.. Henüz iki yaşında iken, geçirdiği tren kazasında iki bacağını birden kaybediyor. Buna rağmen, normal bir insanın fiziki fonksiyonlarını eksiksiz yerine getiriyor.

Geçenlerde engelli Gerald Metroz Türkiye'ye geliyor. Yazdığı Kendimi Engelletmem kitabı Türkçe'ye çevriliyor. Kitabın yayınlanması nedeniyle, geldiği Türkiye'de, bu özellikte bir insanın yaşam mücadelesi, herkesin ilgisi çekiyor. Şu sözlerine bakın:

''Benim hayatımda engel diye bir şey yok, sadece keyif var. Arkadaşlarım, aşkım, işim çok önemli benim için. İnsanın içinde öyle kullanılmayan kaynaklar var ki, ama onlar içlerindeki kaynağın farkında değiller.''

Sarsıcı sözler!.. İnsanı kendi içine dönmeye zorlayan, kendini tepeden tırnağa yeniden sorgulamasını alarme eden sözler!..

Metroz'un bu düşüncelerini okuyunca, geriye gidiyorum. Birkaç ay önce, Kemal Uluer'le ilgili kitaba ve onun da bir engelli olarak, yaşamına. Başucumda Hayat, bende, insanın Ay’a ilk kez ayak basması gibi, sanki çağlar deviren bir etki yaratıyor. Bir engelli olarak, tek bir insanın hayata bakışı, insanın değeri, varlığının farkına varması, fiziki engelini inanılmaz bir hoşgörüyle karşılayıp, bununla mücadele etmesi, insan onurunu kanıtlıyor. Güçlükler ve sorunlar mı?.. Bir fiske atarsınız, olur biter!..

Kemal Uluer kas erimesi hastalığına yakalanıyor ve tekerlekli sandalyeye mahkum oluyor. Hayır, mahkum olmuyor!.. Tekerlekli sandalyeyi o mahkum ediyor!.. O haliyle, ilk kez otobüse bindiğinde, ''Demek ki, hayatta yapamayacağımız hiçbir şey yok'' diyerek, çevresindekileri ateşliyor.

Nişanlısı ile, arkadaş grubu ile tiyatro, sinema, baleler, göllere ve dağlara geziler, merak ettiği büyük ressamların eserlerini görmek için Fransa, Hollanda, İngiltere ve Almanya'ya geziler, hep o tekerlekli sandalyede. Bunlardan müthiş zevk duyarak!..

Ama, elbette tepkileri de var. Örneğin, on beş yıl önce bitirdiği Mülkiye'den diplomasını hiçbir zaman almıyor. Çünkü, üniversite engelliler için özel bir düzenlemeyi aklına bile getirmiyor. Ayrıca, üniversitenin engellilerden öğrenim harcı almasını protesto ediyor.

Tam bir kitap kurdu. Değil kitaplar, ansiklopediler deviriyor. Aynı zamanda ressam. İşte, Onuncu Tablo'ya giden yol!..

Günlük tutuyor, duygu ve düşüncelerini günü gününe oraya aktarıyor. O günlük daha sonra kitap oluyor. Kitaba dönüştüren ise, değerli gazeteci arkadaşım Doğan Akın. Kitabı kazandırdığı için, Doğan'a herkesin bir borcu olduğuna inanıyorum.

Kemal kendine bir yol haritası çiziyor. Doksan gün içinde, birbirinden ilginç dokuz tablo yapıyor. 2000 Nisan'ında, tabloların üzerine ''2002'den önce açılmaz'' diye yazıyor ve mühürlüyor. Geriye onuncu tablo kalıyor.

Onuncu tabloyu 27 Aralık 2001'de yapıyor. Aynı gün evinde arkadaşlarına bir parti düzenliyor. Müzik setinde Time to say goodbye parçası var. Yani, şimdi veda zamanı!..

Herkes gidiyor. Veda parçasını tek başına dinlerken, Aborjinler gibi, yaşamını noktalıyor. Gerektiği kadar yaşadığına inanan, bedenlerine yaralayıcı hiçbir şey yapmadan, kendi iradeleriyle kalp atışlarını durduran Aborjinler gibi. Büyük harflerle kaleme aldığı son notunda şunlar yazılı:

''Matem yok, eğlence var!.. Beni gerçekten seven asla ağlayıp üzülmez!.. Çok güzel yaşadım, ama görevim bu kadardı. Yaşam devam ediyor, yeter ki, mutlu olmasını bilin ve tüm insanları sevin!..''

Onuncu tablonun önünde saygıyla eğiliyorum!..
Yazarın Tüm Yazıları