Patlamış mısır keyfi

ULUSLARARASI İSTANBUL FİLM FESTİVALİ'nin afişini görmüşsünüzdür. Mısır patlatma aletinden dışarı dökülen patlamış mısırlar.

Hoşuma gitti. Çünkü patlamış mısırla sinema artık bir arada anılıyor. Hangi sinemanın fuayesinde dursam, patlamış mısır kokusu sarıyor etrafı.

Festival, bu yıl 21 yaşında, düzenleyicisi İstanbul Kültür Sanat Vakfı da, 30. başarılı yılına girdi.

Sinema bir şehrin hayatını değiştirir, renklendirir.

Benim birçok dostum, program açıklanır açıklanmaz nisan ajandalarının sayfalarına gidecekleri filmleri yazarlar.

Uluslararası, Ulusal yarışmalar, seyrettiğimiz, seyredeceğimiz filmler üzerine bizi bilgilendirir. Türk sinemasını gündeme getirir bu yarışmalar.

Açılış gecesinde Carlos Saura, Tunç Başaran, Hülya Koçyiğit, İsmail Kalkan bir kez daha unutulmadıklarının belgesini aldılar.

Carlos Saura'nın ödülünü Şakir Eczacıbaşı verdi. Şakir Eczacıbaşı, İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı'nın başkanıdır, bir şehrin güzelliği için çırpınır durur. Her yıl festival açılışlarında onu biraz daha genç, biraz daha coşkulu görürüm.

* * *

SAURA,
ödül törenine küçük kızını getirmişti. Ünlü yönetmen, ‘‘Babasını bırakmadı, benimle birlikte geldi’’ dedi. Büyük bir oyuncuya özgü ciddiyetle, babasının elinden ödülü alıp fotoğrafçılara öyle poz verdi.

Sanatın genetik özelliğini gözlemledim desem, kehanette mi bulunuyorsun diye sorabilirsiniz.

Uçurtmayı Vurmasınlar'ın unutamadığım yönetmeni Tunç Başaran, ödül sevincini yaşıyordu. Ne güzel filmlerini seyretmişimdir. Hülya Koçyiğit'e de ödülünü Lütfi Akad verdi. Sinemanın usta yönetmeninden usta oyuncuya akıp giden bir sanat elektriği.

Koçyiğit de hocasının elini öptü. Hatırlayan toplumların bireyi olmanın güzelliğini yaşadım ben de.

Beyazperdede görmediklerimiz, gördüklerimizi bize iletenlere ne demeli? Onlar da ödülsüz kalmadı, İsmail Kalkan da bunlardan biriydi ve unutulmadı.

Ne güzel fotoğraflardır bunlar... Bir ömür boyu saklanacak, sık sık bakılacak, albüm yapraklarında sararmayacak.

Sinema festivallerinin benim için çok önemli bir işlevi vardır. Daha önce izleyemediğiniz filmleri görür, sevdiklerinizi, yeniden seyretme olanağına kavuşursunuz.

Üstelik Uluslararası İstanbul Film Festivali'nin bir bölümünü her yıl izlerim: Edebiyattan Beyaz Perdeye.

Edebiyat sinemaya nasıl uyarlanıyor? İki ayrı tür nerde buluşup, nerede ayrılıyorlar. Kitapla filmi karşılaştırmak doyulmaz bir zevktir.

* * *

FESTİVALİ
izlerken size yardımcı olacak yayınlar da var. Festivalin kataloğunun yanı sıra Hürriyet Gösteri ve Altyazı dergileri festival için kapsamlı bilgiler içeren özel sayılar yayımladılar.

Böylece filmi bilgilenerek seyretme imkánınız olacak.

Oğlak Yayınları da, gerçekten önemli başvuru kitaplarından birini yayınladı: James Monaco'nun ‘‘Bir Film Nasıl Okunur?’’unu.

Alt başlıklar kitabın geniş kapsamını özetliyor: Sinema Dili, Tarihi, Kuramı. Sinema, Medya ve Mültimedya Dünyası. (Çeviren: Ertan Yılmaz, Çizimler: David Lindroth)

Neden bu kitabın adını verdim. Çünkü satıştan elde edilen gelir, İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı'na bağışlanacak. Unutmayın.

* * *

ÇAĞRIMIZI
tekrarlamalıyım:

Harold Robbins, sinemacıları Hayal Tacirleri olarak nitelendirirdi.

Onların peşine düşelim, dünyamızı yenileyelim.
Yazarın Tüm Yazıları