Yüzde 10'la Bağ-Kur döner mi?

BAĞ-KUR'un ödemediği ilaç paraları ile ilgili olarak Yaşar Okuyan'ın yanıtını yazmış ve ‘‘Bağ-Kur'la ilgili yarın daha başka şeyler yazacağım’’ demiştim.

Yazdım yazmasına da, sayfada yer olmayınca, gündemin içinde gerilere kaldı.

Bugün işte o ‘‘yarın’’dır..

Sosyal Güvenlik Bakanı Okuyan 2001 yılı içinde Sağlık Sigortası prim gelirlerinin 498 trilyon 721 milyar lira olarak gerçekleştiğini ancak giderlerin 1 katrilyon 4 trilyon lira düzeyinde olduğunu söyledi.

Gelirlerin giderleri karşılama oranı yüzde 49.

Bu vahim oran aslında geçen yıllara oranla düzelme sağlanmış durumu gösteriyor.

Çünkü bu oran 1999 yılında yüzde 34, 2000 yılında ise yüzde 39.

Bağ-Kur'a prim borcu olanların oranı ise müthiş.

Bağ-Kur'da‘‘Hiç prim borcu olmayanlar’’ın oranı, toplam Bağ-Kur'lu sayısının yüzde 10'u.

Vahim mi?

Daha vahimi var.

Bağ-Kur'un şemsiyesi altında bulunan kayıtlı Bağ-Kur'luların yüzde 35'i hayatında bir kez bile prim ödememiş.

Yani kayıt olmuş ama para hiç yatırmamış.

‘‘Hal bu olunca Bağ-Kur batık’’ diyor Yaşar Okuyan.

İyi de, devlet primleri toplayamıyor, bu işi bir düzene sokamıyor diye primini düzenli ödeyen kitlenin günahı ne?

Malik Yolaç'tan aydınlatma


MALİK Yolaç aradı. Ali Sami Yen Stadı'nın açılış maçında çökmesiyle ilgili olarak bilgi aktarmak istemiş.

‘‘Her zaman doğruları yazdığını, buna gayret gösterdiğini biliyorum. O nedenle aradım. Ali Sami Yen Stadı'ndaki facia meydana geldiği zaman ben spor bakanıydım.

Hemen soruşturma açtırdım. Soruşturma sonuçları da bana geldi.

Müteahhit hatasından kaynaklanan bir yıkılma yok.

Herkes bunu öyle bilir ama aslında bir köfteci tezgáhının devrilip alev alması sonucunda çıkan bir panik var.

Bu arada bazı vatandaşlar izdiham nedeniyle parmaklıkları kırmış ve aşağı düşmüş’’
dedi.

Hepsi içimizden çıkıyor!


BAZI okurlar diyor ki: ‘‘Yolları aydınlatmasınlar. Doğru düzgün Avrupa standardında fosforlu yol çizgileri yaparlarsa, aydınlatmaya gerek kalmaz. Hırsızların çizgiyi de çalacak halleri yok ya!’’ Vallahi para ettiğini duyarlarsa çalarlar. Zaten çalıyorlar da. Karayolları Genel Müdürü'nün verdiği bilgiye göre Türkiye'de yollarda bulunan ‘‘trafik levhaları’’nın bugünün şartlarındaki ederi 50 trilyon lira. Ve ne yazık ki, her yıl bunlara verilen zararın miktarı toplamın yüzde 25'i. ‘‘Yurdumun namuslu vatandaşları’’ her yıl 12.5 trilyon liralık yol levhasını ya çalıyor, ya da kurşunlayarak ya da diğer Vandalist yaklaşımlarla yok ediyor. En büyük oran çalınma. Genel Müdür, ‘‘Bari çaldıklarına değse’’ diyor. Çünkü çalanlar, levhaları ‘‘hurdacılara’’ satıyorlar. Bir levhanın hurda ederi 3 milyon lira. Oysa bunun yapılması, boyanması, ki en pahalı iş boya, 50 milyon liraya mal oluyor. Devletin elli milyona mal ettiğini çalan ‘‘hırsız’’ 3 milyona satıyor. Bununla baş etmek imkánsız. IMF olsa dayanmaz. Üstelik bu hırsızlık ‘‘büyük kentlerde’’ daha da fazla. İnanılmaz ama ne yazık ki durum bu. Kendi güvenliği için koyulmuş tabelayı çalan bir millet. Gerçi ‘‘hapisteki’’ adamı oda başkanı seçen de, Çinliler veya Japonlar değil ya, yine bu millet!

Timsah memnuniyeti


YILLARCA bu köşede de, çalıştığım diğer gazetelerde de bir mücadele verdim:

‘‘Başkalarına sağlanan ayrıcalıklara tepki gösteren gazeteciler, neden kendilerine sağlanan ayrıcalıkların korunmasını istiyorlar?’’

Basın kartı sahiplerinin THY bileti, telefon ücreti gibi hizmetleri, normal vatandaşın yarı fiyatına elde etmelerine kızıyordum.

Sadece bu nedenle 18 yılı aşan meslek hayatım boyunca ‘‘basın kartı’’ almadım. Fakat ben bunu her dile getirdiğimde ‘‘pek çok’’ meslektaşım beni eleştirdi. Hatta bir gün havaalanında karşılaştığım Türkiye Gazetesi sahibi Enver Ören, indirimli olup olmadığını görmek için biletimi kontrol etti.

Sonunda bu ayrıcalık TBMM tarafından kaldırıldı.

Şimdi bakıyorum da, yıllardır ben bunu yazdıkça bana kızanlar, yapılan değişikliğe çok memnun olmuş gibi bir hava içindeler. Madem böyle düşünüyorlardı, keşke yıllarca o indirimlerden faydalanmasalardı.

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?


Bakanlar yasaları ihlal etmekle övünmediği zaman.
Yazarın Tüm Yazıları