Yeniköy'den ilk siyasi mesajlar

DYP Genel Başkanı Tansu Çiller, 3 Kasım akşamından beri Yeniköy'deki yalısından çıkmıyor.

Çiller'in sesi kısılmıştı. Oğlunun nikáh töreninde bile doğru dürüst konuşamadı.

Sesini iğneyle açtılar.

Dün sabah kendisiyle konuştum.

Partisinin kongresini toplayacağı yolundaki yazılı açıklaması dışında basına tek kelime konuşmamıştı.

Yani dün sabah kendi ağzından ilk defa bazı konuları açıklıyordu.

Önceki gün DYP Kadın Kolları'ndan bazı üyelerin evine gelmesi, ‘‘genel başkanlıkta kalması için bir taktik miydi?’’

Çünkü herkes bunu böyle yorumlamıştı.

SİYASETİ BIRAKMIYORUM

‘‘Kesinlikle böyle bir taktiğim yok. Haberim yok, kendiliklerinden gelmişler, ben de içeri aldım’’
diyor.

Merak edilen soruyu sordum:

‘‘Genel başkanlığı bırakıyor musunuz?’’

Şu cevabı veriyor:

‘‘Evet bırakıyorum. Şimdi ramazan ayındayız. Ocak ayı başında genel kurulu toplayacağım. Genel başkanlıktan ayrılacağım.’’

Ya yeniden adaylık?

‘‘Kesinlikle aday olmayacağım’’ diyor.

Ama hepimizin önünde bir Deniz Baykal örneği var. Genel başkanlıktan ayrıldı yine geri döndü.

Çiller bu soruya da şu cevabı veriyor:

‘‘Bizim partimiz emanetçi aday tipini kaldırmaz. 50 yıllık bir mazimiz var. O nedenle ben genel başkanlığa dönmem. Ben partim ve merkez sağın yeniden yapılanması gerektiğine inanıyorum. Bu birleşme de DYP'de olmalı. Bizim yapmamız gereken şey, buna dışardan katkıda bulunmalıyız.’’

‘‘Bulunmalıyız’’
derken kimi kastettiğini sormayı unuttum. Ama herhalde Mesut Yılmaz'ı kastediyordu.

Aklımda bir soru daha var. Mesut Yılmaz aktif siyaseti bıraktığını açıkladı. Acaba o da ‘‘siyaseti bırakacak mı?’’

Bu soruya direkt cevap vermek yerine, bir hatırasını anlatıyor:

‘‘Ben 12 Eylül döneminde Sayın İhsan Sabri Çağlayangil'i ziyarete gitmiştim. O dönemde siyasetten yasaklıydı. Ona izin verildiği takdirde siyasete dönüp dönmeyeceğini sordum. Bana, ‘Bak, siyasete girilir, ama çıkılmaz' dedi. Daha sonra ben başbakanken kendisini hastanede ziyarete gittim.

Durumu çok ağırdı. Her tarafından borular takılıydı. Eliyle bana işaret edip, yanına çağırdı. Sonra kulağıma,
‘Bak ben hálá siyasetteyim ve DYP'liyim' dedi.’’

MECLİS'İN TASFİYESİ

Çiller
bu hatırasını bana ikinci defa anlatıyor. Ben bu sözlerden siyaseti bırakmayacağı anlamını çıkarıyorum.

Biraz da 3 Kasım olayı üzerinde sohbet ediyoruz.

‘‘3 Kasım bir öfke kasırgasıydı. Görülüyor ki, bu öfke sadece hükümet ortaklarına değil, bütün Meclis'e yönelmiş. Bu olay, Meclis'in tümüyle tasfiyesidir. Bundan biz de üzerimize düşeni aldık. Ben genel başkan olarak bu konudaki sorumluluğumun gereğini yerine getiririm.’’

Çiller
kongreye kadar geçecek süre içinde, Avrupa Birliği ve ekonomi konularında kendisinden yardım istendiği takdirde, bunu seve seve yapacağını söylüyor.

Evet yalıdaki üç günlük sessizlikten sonra gelen ilk siyasi mesajlar bunlardı.

Sezer'in ‘özel görev duygusu’

CUMHURBAŞKANI Ahmet Necdet Sezer'in dün AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan ve CHP Genel Başkanı Deniz Baykal'la yaptığı görüşmede neler konuşuldu?

Bunu tam olarak bilmiyoruz. Ama ben özellikle Baykal'ın çevresinden bazı izlenimler aldım.

Baykal, yakınlarına şu espriyi yapmış:

‘‘Ben girerken Sayın Erdoğan'la karşılaştım. Yüzünde yara bere yoktu. Sayın Cumhurbaşkanı'nın da yüzünde çizik yoktu. Demek ki iyi geçmiş.’’

Gerçi bugünlerde fazla şaka yapmamak lazım. Bazı kişiler, şakayı ya kaldıramıyor, ya da tersyüz edip işine geldiği gibi kullanıyor.

Baykal'ın çevresine anlattığı en ilginç izlenim bence şu:

‘‘Öyle görülüyor ki, Cumhurbaşkanı önümüzdeki dönem özel bir görev duygusu içinde olacak.’’

Bu söz bana dikkat çekici geldi. Nitekim çıkışta basınla yaptığı görüşmede şu tahlili yaptı:

‘‘Türkiye'de yüzde 35'lik bir iktidar, yüzde 20'lik bir muhalefet ve dışarda yüzde 45'lik bir oy var. Cumhurbaşkanı da bütün bunların hepsinin cumhurbaşkanı.’’

Ben bu tabloya baktığım zaman şöyle bir sonuca varıyorum.

Meclis, Tayyip Erdoğan'a başbakanlık yolunu bir an önce açarsa iyi yapar. Böylece iş doğal mecrasına girer.

Türkiye güzel bir hava yakaladı. Herkesin bu havayı bozmamak için elinden gelen çabayı sarfetmesi gerekiyor.

Çünkü bir ya da iki yıl boyunca güven sağlanırsa, güzel bir iklim yaratılır. 50 yıl boyunca tartıştığımız bir çok meseleyi çözebiliriz.
Yazarın Tüm Yazıları