Cumartesi fena atlatıldım

Güncelleme Tarihi:

Cumartesi fena atlatıldım
Oluşturulma Tarihi: Aralık 16, 2002 17:51

Cumartesi sabahı Radikal gazetesini bir açtım ki... fena halde atlatılmışım. Hemen telefona sarıldım ve "Aşk olsun yani, dedim, bana bu yapılır mıydı!" Telefonun ucundaki ustamın hiç de üzülmüş gibi bir hali yoktu Allah için, aksine...

Haberin Devamı

Biz, Doğan Medya Grubu'nun üç çalışanı, sabah aynı arabayla işe iniyoruz, akşam birlikte dönüyoruz. İki gazeteci-köşe yazarı, bir de yayınevi yöneticisi.

Gazeteciler, sabah, günün olaylarını tartışırız, ama akşam, gazeteden, gündemdeki olaylardan, haberlerden hiç söz etmeyiz.

Bu bizim "yazılı olmayan" bir meslek kuralımızdır.

Çünkü, iki ayrı gazetede çalışıyor ve yazıyoruz.

Özel bir haberi ağzımızdan kaçırıveririz, gazetemize ihanet sayılır. Yahut, Radikal'in bir özel haberi ertesi gün Hürriyet'te de çıkarsa, kimsenin aklına gelmez ama, "Acaba Serdar mı?..." diyen oluverir diye, itina ederiz.

Sonra, sizde olmayan bir haber duyarsınız, gece açıp gazetenize söyleseniz bir türlü, söylemeseniz başta türlü... En iyisi haberden, gazeteden konuşmamak.

Bu karşılıklı saygı ve bir gazetecilik etiğidir.

Ama köşemizde kullanacağımız konuları yüksek sesle tartışır, birbirimize fikir verir, fikir çalarız. Hatta, yazımızı birbirimizin üzerinde test eder, bakalım ne tepki alacağız, ona bakarız.

Bu benim için, yanımdaki ustamın, yarım yüzyıllık gazeteci "abimin" tecrübesinden yararlanmak için de bir fırsat, bir nimettir aynı zamanda.

Konuştuğumuz, notlarımızı birbirimize okuduğumuz içindir ki, ertesi sabah köşelerimizde "bildiğimiz, beklediğimiz" yazılarla karşılaşırız.

Ama...

Ama 14 aralık tarihli Radikal'in Cihannüma köşesinde bir haber vardı ki... benim en ufak bir fikrim yoktu bundan. Yoldaşım gazeteci bana bu olaydan, nedense, hiç bahsetmemişti.

Halbuki hikaye, Cihannüma köşesine yakışmıştı tamam da, asıl Serdar Devrim'e cuk oturur cinstendi.

Şöyle :

Üsküdar Şehir Tiyatrosu'nda Kanlı Nigâr oyununun ilk gecesinde, başrol oyuncularından Zihni Göktay bir ara, oyunun ortasında, seyircilere dönmüş:

- Efendim, Fenerbahçe-Galatasaray maçı sona erdi. Aldığımız habere göre Fenerbahçe maçı 6-0 kazandı. Bilginize sunarım, demiş.

Tabii tiyatro salonunda kıyamet kopmuş. Ancak alkışlar konuşmalar kesilince, Kanlı Nigâr oyununa kaldıkları yerden devam edebilmişler.

Hakkında idarî soruşturma başlatılan oyuncunun savunması da muhteşem (hani "özrü kabahatinden büyük" diye bir fıkra vardır ya) :

- Salonda maç yüzünden bir gerginlik hissediyordum. Gelen haberi hemen duyurdum. Seyirciyi rahatlattım. Ondan sonra oyun güzel güzel devam etti.

(Ayni yazıda böyle bir anekdot daha vardı. Harbiye Tiyatrosu'nda, Düğün ya da Davul adlı müzikal oyun sırasında, orkestra çukurundaki sanatçılardan biri ... radyodan maç dinlerken  seyircilerin şikayeti üzerine yakalanmış. Bu da nefis bir haberdi, tam benlik.)

*

Radikal'deki Cihannüma köşesinde bu iki nefis haberi kıskanarak okuduktan sonra, haftanın beş günü beraber yol yaptığımız gazeteci ustamı aradım hemen:

- Aşk olsun! Beni fena atlatmışsınız!

Telefonun ucundaki Hakkı Devrim'in keyfi, gülüşünde hissettiğim muziplik...

Gazeteciliğin en güzel tarafı budur işte.

Haber atlatmak.

Baba oğul arasında bile...

Hatta asıl baba oğul arasında galiba...

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!