Bilmem kaç derste seyahat etme sanatı

ALAIN de BOTTON'un Seyahat Sanatı, bir şehri bilgiyle, edebiyatçılarla, ressamlarla gezmenin eşsiz lezzetini tattırıyor.

Aynı yerleri değişik kişilerden okumak, dinlemek gezinizi zenginleştirir, ilginizden kaçacak güzelliklerin sayısını azaltır.

Kitabı okumadan önce, kendinize şöyle bir sorun.

Seyahati sever misiniz? Gezdiğiniz yerleri tanıyabildiniz mi? Sizde iz bıraktı mı? Oraya gitmeden önce orası hakkında iyi yazarların, tanınmış şairlerin yazılarını okudunuz mu? Bunu yapmadıysanız boşuna gezdiniz.

Alain de Botton'u okuduktan sonra bana kalırsa, hadi deyip, bir seyahata çıkmayacaksınız, gittiğiniz ülkede elinize verilen bir rehber kitapçığıyla yetinmeyeceksiniz.

Çünkü eksikliklerinizi anlayacaksınız.

Seyahat insanı çok ülkeli yapabilir.

Hiç kuşkusuz Madame Bovary'nin yaratıcısı Gustave Flaubert, Rouen'liydi (Fransa ) ama de Botton'a göre, ‘ona nerelisin diye sorsalar kanımda az biraz Mısırlılık var diye cevap verirdi herhalde.’

Socrates'
e de nerelisin diye sorduklarında, ‘Atinalı değil dünyalıyım diye yanıt vermiş.'

Romancı, geziye çıkarken yanına mutlaka rehberlerini de alıyor.

Yazarlar, şairler, ressamlar... Flaubert, Wordsworth, Baudelaire ve Van Gogh.

Bir otel odasına bakıştan, tarihî bir yapıya, doğaya kadar her şey bu kitaptan sonra değişecek, çünkü bakmak'la görmek arasındaki farkı yalnız yazarlardan değil, ressamlardan da öğreneceksiniz.

Yazıyla görsellik, kendinizin bakışı ve başka yaklaşımlar.

Seyahat nedir, amacı, felsefesi? 'Yaşamımıza hükmeden mutluluk arayışıysa, bu arayışın dinamiklerini (bütün harareti ve paradokslarıyla) açığa çıkaran nadir etkinliklerden biri de seyahatlerimizdir.'

Seyahat düşkünü müsünüz, yani bavul yapıp bavul açmaktan üşenmeyenlerden misiniz ? Doğrusu ben, durmadan gezen insanları anlayamam. Ama gittiğim yer hakkında, o şehri edebiyatçılardan tanımayı ihmal etmem.

Acaba kitaplardan, sanattan, müzeden, gezmeden de o ülke hakkında bilgi edinmek, onu tanımak mümkün mü ?

Hollanda'yı Louvre Müzesi'nin Hollanda salonlarını görerek tanıyacağına karar veren kahramanımız da saygıdeğer ve taraftar bulacak bir anlayışı temsil ediyor.

Alain de Button, seyahatin doğurduğu gariplikleri, beklentilerimizle uyuşmayan durumları ironik bir üslupla yazmış.

Öylesine etkiledi ki, bir ara hemen hazırlanıp bir yere gitmeliyim diye düşündüm, sonra da ne gereği var deyip vazgeçtim. İki ruh halini yaşatıyor bu roman.

Seyahat biraz da ayrıntıların gözlemidir, yazara bakılırsa. Bir benzin istasyonu, otel odasındaki perde, havaalanı ve hele trenler...

Baudelaire, seyahata sürgün bir şairdi. T.S.Eliot, onun için bakın ne demiş: 'Baudelaire, ayrılışların şiirselliğini, bekleme salonlarının şiirselliğini keşfetti.'

Romancı buna, servis istasyonlarının, havaalanlarının da şiirselliğini ekliyor. Seyahat Sanatı, bir gerçeği belirtiyor. Beğenmediğimiz nice şeye seyahatte tahammül edebiliriz .

Örnek mi, havada, uçaklarda yenilen yemeklere, diye ekliyor.

Batı'nın Şark'ı neden cezbettiğini tarihi süreç içinde, de Botton'dan okumayı da tavsiye edeceğim.

Seyahate gidecekseniz, meraklıysanız, Alain de Botton'un Seyahet Sanatı'nı okumadan bir yere kımıldamayın.

Onu okuduktan sonra şimdiye kadar böyle bir rehber bulmadığınıza üzüleceksiniz.


Seyahati sevmeyen Dük


K.Huysmans'ın A Rebours (Aykırı) adlı romanın kahramanı Duc de Esseintes miskin ve insanlardan nefret eden bir aristokrattır.

Huysmans, Duc des Essaintes'in Paris'in eteklerinde kocaman bir villada yaşadığını anlatıyor. Des Esseintes, aman insanların çirkinlikleriyle ve aptallıklarıyla karşılaşmayayım diyerek evinden dışarı nadiren atar adımını. Gençken, bir öğleden sonra, civardaki bir köye gitme cesaretinde bulunmuş, bir kaç saatlik seyahatinin sonunda insanlara karşı duyduğu nefret daha da büyümüştür. O gün bugündür yatağından çıkmaksızın okumaya, araştırmaya ve insanlık üzerine

haşin düşünceler üretmeye verir kendini.

Ancak Duc'ümüz bir sabah erken saatlerde, Londra'ya gitme isteğiyle dolar.Bu yoğun istek, ateşin karşısında oturmuş Dickens okurken sarar benliğini. Seyahate karar verir.

Karnı acıkan Des Esseintes bu kez Saint Lazare Garı yakınlarındaki Rue d'Amsterdam'da bir İngiliz meyhanesine girer. Burada Dickens'ın İngiltere'sini bulamaz. Böylece Des Esseintes hesabı öder,meyhaneden ayrılır ve valizlerini, bavullarını, atkılarını, şemsiyelerini ve bastonlarını da alarak ilk trenle villasına döner. Bir daha da asla evden dışarı adımını atmaz.'

DOĞAN HIZLAN'IN SEÇTİKLERİ

Öyle kargaşada böyle karşılaşmalar YKYAdalet Ağaoğlu

Öğleden Sonra Aşk Nedim Gürsel Doğan K.

Kuştepe Gençlik Araştırması 2002 Bilgi Üni.

Derleyen: Gülten Kazgan

Çağın Tanığı Sinema Aslı Selçuk Cumhuriyet K.

Sümerler Samuel Noah Kramer Kabalcı
Yazarın Tüm Yazıları