Tezkere geçmezse hükümet gider

ERTUĞRUL Yalçınbayır'ın sözleri ilginç: ‘‘Tezkerenin geçmemesi demokrasiyi güçlendirir.’’ Bu sözler bir anlamda Yalçınbayır'ın altında imzası olan kararı eleştirmesi olarak algılanabilir.

Ancak diğer taraftan AKP içinde ‘‘tutarlı’’ bir çizginin de göstergesi.

Çünkü haftalar önce AKP lideri Tayyip Erdoğan'a bugünü sormuştum:

‘‘Parlamento hükümetin alacağı bir destek kararına onay vermezse ne olur?’’

Erdoğan'
ın yanıtı, ‘‘Anayasamızın temel prensibi olan kuvvetler ayrılığı ilkesi güçlenir’’ demişti.

Bugün Yalçınbayır da bunu vurguluyor.

Ancak tezkerenin Meclis'te onaylanmamasının demokrasi açısından tek sonucu ‘‘güçlendirme’’ olmaz.

Ortaya çok ciddi bir ‘‘hükümet sorunu’’ çıkar..

Sevelim, sevmeyelim bu konularda ‘‘bir bilen’’ olduğu tartışmasız Süleyman Demirel, ‘‘Hükümetin tezkeresi Meclis'te onaylanmazsa bu durumda hükümetin istifası gerekir’’ diyor.

Çok doğru bir tespit.

Çünkü hükümetin uzun tartışmalar ve uluslararası iştişareler sonucunda aldığı bir kararın Meclis'te ‘‘onaylanmaması’’ aynı zamanda hükümete karşı da ‘‘güvensizlik’’ göstergesi oluyor.

Böyle bir durumda hükümetin istifa etmesi kaçınılmaz bir ‘‘demokratik sonuç’’.

Peki bu Türkiye'de yeni bir bunalım doğmasına neden olur mu?

Bence ‘‘hayır’’.

Çünkü hükümet zaten bir süre sonra ister istemez istifa edecek.

YSK 9 Mart'ta seçimi yaptırmakta kararlı. Erdoğan'ın adaylığına yapılan itirazlar da geçersiz kaldığına göre 10 Mart günü Erdoğan büyük bir ihtimalle ‘‘milletvekili’’ olacak ve Anayasamıza göre ‘‘başbakan olma hakkını’’ kazanacak.

Yani hükümet her halükárda mart ayının ortasından önce istifa edecek ve başbakan değişecek.

AKP açısından ‘‘sakıncalı’’ bir durum yok.

Ama yine de ben tezkerenin Meclis'ten geçeceği kanaatindeyim.

Çünkü ‘‘Tezkere geçerse AKP'den istifa ederim’’ diyen ve bunu önceki akşam Kanal D Haber'de vurgulayan Göksal Küçükali AKP'den ‘‘ihraç ediliyor’’.

Bunun diğer millatvekillerine bir mesaj olduğu açık.

Bizim bir ‘casus belli’miz vardı


TÜRKİYE'nin ABD'ye ‘‘Türk ordusunun da Kuzey Irak'ta bulunması şartıyla’’ verdiği destek ‘‘geniş çevrelerde’’ eleştiriliyor.

Ama bir kez daha yineliyorum: ‘‘Finlandiya'da savaş karşıtı olmakla, Türkiye'de savaş karşıtı olmak aynı şey değil.’’

Kuzey Irak'taki ‘‘sözde Kürdistan’’da gelişen tavra bakarsanız, Türkiye'de en azından ‘‘devlet yöneticisi’’ düzeyinde savaş karşıtlarının iki kez düşünmesi gerekiyor.

Cumhurbaşkanı Sezer ‘‘Savaş başlayıp bazılarımızın yakınları oralarda can vermeye başlayınca asıl tepkiler başlayacak’’ diyor.

Doğrudur.

Ama Kuzey Irak'ta bir Kürt devleti kurulması Türkiye için ‘‘zaten’’ bir savaş sebebi değil mi?

Yani ABD ile Irak ilişkileri ‘‘bal şeker’’, Saddam, Bush'la ‘‘kanka’’ olsa bile Kuzey Irak'ta bir Kürt devleti girişimini biz savaş sebebi saymıyor muyuz?

Türkiye'nin bu savaşa dahil olmasındaki en önemli nedenlerden biri de bu değil mi?

ABD'nin yapacağı operasyonun dışında kaldığımız zaman bölgede ‘‘aleyhimize olması muhtemel’’ gelişmeleri engellememiz kolaylaşacak mı?

Kuzey Irak'taki Kürt grupların tavrı ortada.

Üstelik de, ABD'de başta basın ve yönetime yakın bazı isimler ‘‘Kürtçü duygu sömürüsü’’ yapıyorlar.

ABD kamuoyu ‘‘Saddam'ın en büyük mağduru ABD halkı ise, ikinci büyük mağdur da Kürtler’’ diye hazırlanıyor.

Türkiye bu gelişmeleri göz ardı edebilir mi?

Türkiye'deki savaş karşıtları orada bir Kürt devleti kurulmaya başladığında da ‘‘Bırakın Kürdistan'ı kursunlar’’ diyerek ‘‘savaş karşıtı’’ olabilecekler mi?

Bu sorunun yanıtı samimiyetle verilmeden savaş karşıtı olmak kolay.

NOT: Casus belli ‘‘savaş sebebi’’ demektir.

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?


Gazeteciliğin onurunu gazetecilere küfür ederek değil, çürük elmaları sepetten atarak koruyabileceğimizi anladığımız zaman.
Yazarın Tüm Yazıları