Yine kümesteki kazlar mı yolunacak?

BAŞLIKTAKİ ‘‘kaz’’ deyimini yadırgayanlar olabilir ama ben doğmadan hatta dedem bile doğmadan önce kullanılmış ve kabullenilmiş bir deyim.

Jean Baptiste Colbert'in şu anda bile güncelliğini koruyan tanımına göre; ‘‘vergileme sanatı, kazı bağırtmadan, ondan mümkün olduğu kadar fazla tüy almaktır.’’

Bizdeki kazları ikiye ayırabiliriz; kayıtlı olan ve vergisini de düzenli olarak ödeyenlere ‘‘kümesteki kazlar’’ deniliyor. Bir de, kayıtdışı olan ya da vergi dairesinde kayıtlı olduğu halde vergisini ödemeyenler, gelirlerini gizleyenler var. Bunlara da ‘‘yaban kazları’’ deniliyor.

Devletin gelire ihtiyacı olduğunda, akla hemen vergiler geliyor. Ancak, bu aşamada özellikle vergi ile tanışmayan ‘‘yaban kazları’’nın üzerine gidilmesi gerekirken nedense hep ‘‘kümesteki kazlar’’ın üzerine gidiliyor.

Dünkü Hürriyet'te, vergilerle ilgili son düzenlemeleri okuyunca, baktık ki, biz bu filmi daha önce görmüşüz. Bu günlerde vizyona konulacak olan filmde de, yine kümesteki kazların üzerine gidiliyor.

ÖDEME GÜCÜ İLKESİ

Anayasa'mızın 73. maddesinde, ‘‘verginin ödeme gücüne göre alınacağı’’ özellikle belirtiliyor. Dönüp bakıyoruz;

‘‘Asgari ücretlide ödeme gücü var’’ diye, asgari ücretten vergi alınıyor. Kuşkusuz diğer ücretlilerden de vergi alınıyor. Öte yandan, dünkü Hürriyet'te yazdık, Hazine Bonosu ve Devlet Tahvili faiz geliri 655 milyar TL.'ye kadar olana ‘‘senin ödeme gücün yok, sen vergi ödemeyeceksin’’ deniliyor.

Krizden etkilenen, perişan olan gerçek usulde gelir vergisi mükellefi esnaf, sanatkára ve tüccara da, ‘‘arkadaş, sen zarar etsen de, perişan olsan da, hatta iflas etsen de, yine ödeme gücün var. Hayat standardı esasına göre zarar etsen dahi milyarlarca liranın vergisini ödeyeceksin’’ deniliyor ve TESK'in deyimine göre, ‘‘Deli Dumrul Vergisi’’ isteniyor. Ardından şirketlere dönülüyor ve esnafa, sanatkára kıyasla daha fazla ödeme gücü olan limited şirketlere ve anonim şirketlere, ‘‘senin ödeme gücün yok, sen zarar etsen dahi hayat standardı esasına göre vergi ödemeyeceksin’’ deniliyor.

Esnaf, sanatkár ve tüccarın; kendisine, eşine ve çocuklarına ait otomobiller, birden fazla binalar, evindeki temizlikçi kadın için ayrıca ilave ‘‘hayat standardı vergisi’’ isteniliyor. Holdingler, diğer anonim ve limited şirketler, şirket hissedarları, trilyonluk kira ve faiz geliri olanlara ‘‘sen otomobilin, evin ve hizmetçin için hayat standardı vergisi ödemeyeceksin’’ deniliyor.

Hukuk devletinde, ‘‘kanunların geriye yürümezliği ilkesi’’ var. Yani geriye dönük olarak, vatandaşın aleyhine yasa çıkartamazsınız. O da ne? 2002'nin sonuna geldik, 1 Ocak 2002'den geçerli olacak ‘‘Hayat Standardı Esası’’ ve buna göre vergi getirilmek isteniliyor. Anayasa'ya aykırı ama aldırış eden yok!..

NEREDEN BULDUN

Kamu görevlilerine ‘‘Mal bildirimi ver, servetindeki artış aylık maaşının beş katını geçerse, ‘nereden buldun?' diye hesap soracağız’’ deniliyor. Öte yandan, trilyonlarca liralık geliri ve serveti olup da, hiç vergi ödemeyen ya da sembolik bir vergi ödeyenlere ‘‘arkadaş sen bu serveti nereden buldun?’’ diye sorulamayacağına dair kanun çıkartılıyor.

Vatandaşın daha yeni ödediği emlak vergisi, önümüzdeki yıl yüzde 29.5, motorlu taşıtlar vergisi yüzde 59 oranında artırılıyor. Bu arada vatandaşın hastanedeki ölüsünden, kesilen kolundan, içtiği sudan, kefeninden, ilacından hatta yediği simitten bile yüzde 18 KDV alınırken; yüzmilyarlarca liralık hazine bonosu gelirinden, A ve B tipi fon gelirlerinden hiç vergi alınmadığı gibi, stopaj da yüzde sıfır olarak uygulanıyor. ‘‘Hiç değilse banka mevduatı ve repodaki gibi stopaj alınsın’’ diyorsunuz. ‘‘Aman böyle bir şey yaparsak, çok yanlış olur’’ deniliyor. Peki ya diğerlerine yapılanlar yanlış değil mi?

Yazıyı noktalarken, ‘‘yukarıdaki ülke Patagonya, iyi ki ülkemizde bu tür uygulamalar yok’’ demeyi çok isterdik ama ne yazık ki, yukarıdaki ülke Türkiye...
Yazarın Tüm Yazıları