Bir medya yöneticisinin bozgunu

SON bir aydır Türkiye'de ve dünyada meydana gelen olaylara bakınca kendi kendime şu soruyu soruyorum: Önümüzdeki 5 yıl içinde hangi medya grupları ayakta kalabilir?

Bu soruyu yandaki fotoğrafa bakarak soruyorum.

İhtirası yüzünden okunan genç görünümlü orta yaş bir erkek, iki sıra kadın arasında yürüyor.

Bunlar, şirketin kadın çalışanları.

İSTİFAYA ALKIŞLAR

Hepsi adamı alkışlıyor.

Kapısından çıktığı binanın üstünde ‘‘Vivendi Universal’’ yazıyor.

Yani dünyanın iki numaralı medya devinin Paris'teki binası.

Binadan ayrılan kişi ise son 15 yılda medya dünyasına gelmiş en ihtiraslı profesyonel yönetici olan Jean-Marie Messier.

Vivendi Yönetim Kurulu, bir anlamda bu ihtiraslı yöneticisinin işine son veriyor.

Oysa çok değil daha bir hafta önce yayınlanan Business Week Dergisi'nde, kendisiyle yapılan mülakatta, ‘‘Yönetim kurulu arkamda, ayrılmam söz konusu değil’’ diyordu.

Messier, yine aynı mülakatta kendisine, ‘‘Vivendi'nin nakit sorunu varmış, doğru mu’’ sorusu sorulduğunda şu müstehzi cevabı veriyordu:

‘‘Ben bir perakende mağazası yönetmiyorum. Burası dev bir medya kuruluşu. Paraya ihtiyacım olursa bankaya giderim.’’

Ve arkasından şunu ekliyordu:

‘‘Bugün istediğim an, bankadan 3.2 milyar Euro temin edebilirim.’’

Bu sözlerin üzerinden bir hafta geçmeden, Vivendi'nin içine düştüğü çukur ortaya çıkıyor.

NE 3.2 MİLYARI

Bırakın 3.2 milyar Euro bulmayı, Standart and Poors reytingini düşürdüğü için henüz vadesi gelmemiş 300 milyon Euro'luk kredisinin bile geri çağrılması gündeme gelmişti.

Yani son 5-6 yılın dünyada en hızlı büyüyen medya grubu, bugün çok zor anlar yaşıyor.

O nedenle şu soruyu soruyorum:

Önümüzdeki beş yıl içinde Türkiye'de ve dünyada kaç medya grubu ayakta kalabilir?

Hangileri kalabilir bilmiyorum. Ama kalacak medya gruplarının ‘‘profilini’’ çizebilirim.

Dünyanın ikinci büyük medya devi Vivendi ayakta kalabilme savaşı verirken, biz de önceki akşam Frankfurt'ta yeni baskı tesislerimizin açılışını yapıyorduk.

Almanları şaşırtan bir açılış töreni oldu.

Tatil aylarının tam ortasındaki törene, Türkiye ve Almanya'dan çok üst düzeyde bir katılım vardı.

Türk ve Alman cumhurbaşkanları kutlama mesajı göndermişti.

Saydım.

Türkiye'den üç büyük partinin genel başkanı, beş bakan, Almanya'dan biri federal, öteki eyalet düzeyinde iki parti başkanı.

Bir federal, iki eyalet içişleri bakanı.

Alman parlamentosu ve Avrupa Parlamentosu'nun bütün Türk asıllı milletvekilleri.

Almanya ve Türkiye'nin önde gelen büyük işadamları.

Törene katılanların bu özelliği, Alman gazetecileri bile şaşırtmıştı.

Bu tören şunu açıkça ortaya koyuyordu:

Doğan Medya Grubu ve Hürriyet, Türkiye sınırlarını aşıp Avrupa'da da büyük hale gelmişti.

AVRUPA MEDYA KULÜBÜ

Doğan Medya Grubu
son 10 yılda, özellikle de son altı yılda sadece Avrupa'nın değil, bütün dünyanın dikkatini çeken sağlam bir büyüme stratejisi izledi.

Bunun en güzel göstergesi, son zamanlarda Yönetim Kurulu Başkanımız Aydın Doğan'la mülakat yapıp yayınlayan yabancı gazete ve dergilerin sayısı.

Bunlar arasında Financial Times ve Economist gibi, ekonomi dünyasının pusulası sayılan yayın organları var.

İşte bu sağlam büyüme, Doğan adını, Murdoch, Bertelsmann, Burda gibi Avrupa devleri arasına soktu.

Önceki akşam yapılan açılış, Doğan Grubu'nun Avrupa medya kulübüne ‘‘tam üyeliğinin’’ kabul töreniydi.

Vivendi'nin CEO'sunu uğurlayan alkışlarla, Aydın Doğan'ın şahsında Doğan Grubu'na yapılan alkışlar arasındaki fark nedir diye sorarsanız cevabım şu olacak:

O BAŞARININ SIRRI

Bu, önümüzdeki 5 yıl içinde ayakta kalacak medya grupları ile yıkılacak veya el değiştirecek medya grupları arasındaki farktır.

Yani güçlü bir patronluk kültürü, aynı ölçüde patronluk gücü, profesyonelliğe verilen önem, güçlü ve ileriye hep şüpheyle bakan bir finansal yönetim ve bunların üzerinde yükselen kurumsal yapı.

Önceki akşam yapılan etkileyici açılış törenini izlerken, hep bunları düşündüm.
Yazarın Tüm Yazıları