Neden sürükleniyoruz?

GENELKURMAY Başkanlığı, ‘‘Irak sınırına asker ve malzeme gönderilmesine başlandığını’’ dün açıkladığına göre artık meselenin Türkiye açısından da geri dönülmez bir noktaya gelmek üzere olduğu anlaşılıyor.

Çünkü her şey gösteriyor ki, bir savaşa doğru sürükleniyoruz.

Sürükleniyoruz da neden?

Tam da bu soruya yanıt veren bir makale 15 Ocak 2003 tarihinde London Times'ta yayınlandı. İsterseniz John le Carre imzalı bu yazıyı özetleyerek aktaralım, siz de ‘‘bu savaşa neden sürüklendiğimize’’ kendiniz karar verin:

‘‘Amerika, tarihi boyunca yaşadığı çılgınlık dönemlerinin en kötüsüne girdi. (Hemen her aydının komünist diye damgalandığı) McCarthism'den de, (John Kennedy'nin Fidel Castro'yu devirmek için Küba'da girişip yenildiği) Domuzlar Körfezi macerasından ve Vietnam felaketinden de kötü bir dönem.

Kapımızın eşiğindeki savaş Usame bin Ladin'in (11 Eylül 2001) saldırısından çok önce hazırlanmıştı ama Bin Ladin gerçekleşmesini sağladı.

Bush ile takımının Usame bin Ladin'e dönük kızgınlığı Saddam Hüseyin'e yöneltmesi, tarihin en büyük kamuoyunu yanıltma hikáyelerinden biridir. Başardılar da... Nitekim kamuoyu yoklamaları, Amerika'da yaşayan her iki kişiden birinin Dünya Ticaret Merkezi binalarına yapılan saldırının sorumlusunun Saddam Hüseyin olduğuna inandığını gösteriyor. Ama Amerikan halkı sadece aldatılmakla kalmadı, cehalet ve korku içinde bırakıldı.

(Bush yönetimine göre) Tanrı dünyayı kurtarmakla Amerika'yı görevlendirdi. Ama Amerika'nın işine geldiği şekilde olursa.

Birkaç noktaya dikkat eder misiniz?

George W.Bush 1978-84 arasında Arbusto Energy/Bush Petrol Arama Şirketi yöneticisi, 1986-90 arasında The Harken Petrol Şirketi yöneticisi; Dick Cheney 1995-2000 arasında Halliburton Petrol Şirketi Genel Müdürü; Condolezza Rice 1991-2000 arasında Chevron Petrol Şirketi'nde yönetici. Ama bu ilişkilerin hiçbiri Tanrı'nın verdiği görevle bağlantılı sayılmaz.

Bush bize ‘‘gerçekte niçin savaşa sürüklendiğimizi’’ söylemeyecek. Mesele Belalı Ülkeler Ekseni (Axis of Evil) (yani Bush'un geçen yıl terörist diye ilan ettiği Irak, İran ve Kuzey Kore) değil. Mesele petrol, para ve halkın hayatı...

Saddam'ın talihsizliği, dünyanın en büyük ikinci petrol kaynaklarının üstünde oturuyor olması. Bush onu istiyor. Kendisine kim yardım ederse, pastadan payını alacak.

Bağdat halen ne komşularına, ne İngiltere'ye, ne de ABD'ye yönelik bir tehdit oluşturmuyor. Saddam'ın kitle imha silahları (eğer elinde kaldıysa) İsrail ve Amerika'nın elindekilerle karşılaştırınca diş kovuğunda kalır.

Mesele açık... Ortada ne acil bir askeri tehlike var, ne de terör tehdidi. Ortada sadece ABD'nin, dünyaya ekonomik açıdan egemen olma kavgası ve askeri gücünü herkese gösterme ihtiyacı var.’’
Yazarın Tüm Yazıları