Alp bir yavru ceylandı, öldü

Güncelleme Tarihi:

Alp bir yavru ceylandı, öldü
Oluşturulma Tarihi: Ocak 03, 2003 15:36

Alp daha altı yaşındaymış. Ayacıkları sakatmış zaten. Anacığından izin koparıp yediği çukulata boğazına kaçmış. Boğulmuş minik ceylan. İşte benim "güzelliklerini" görmeye çalıştığım, işte benim "çok ciddiye almayalım" dediğim hayat bu. Acımasız! Ama isyan etsem ne yazar? Alp geri gelir mi? Koşar oynar mı bahçesindeki çimenlerde?

Haberin Devamı

Haftalık televizyon tüketimim, taş çatlasa bir iki saati geçmez. Onun da yarısı haber, yarısı belgesel.
Yerli yabancı (mümkünse yabancı, çünkü Türkçe belgesellerin tercümesi iğrenç) belgesellere bayılırım. Özellikle hayvanlar.
Nedendir bilmem, Türkiye'de gösterilen belgesellerde "esas oğlan" rolünde iki hayvan vardır: biri timsah, diğeri çita. Birincisinden gına geldi, ikincisini hâlâ keyifle seyrediyorum.
Bu belgesellerden çıkan ilk ders nedir sizce?
Bence, tabiatın ne kadar gaddar olduğu.
Daha doğrusu, acıma gibi, adalet, hak ve haksızlık gibi "insan icadı" duyguların, kavramların "gerçek" hayatta yerinin olmadığı.
Mesela ceylan, yavrusunu ayakta doğurur.
Yavru daha ıslakken, ayağa kalkmaya davranır.
Çöp gibi bacakları tir tir titrer, bir sağa, bir geriye devrilir... ve giderek kendine güven gelir.
Minik ceylan yavrusu, doğumdan belki yarım saat sonra, yürümenin ve koşmanın keyfini, anasının etrafında deliler gibi hoplayıp zıplayarak çıkarır.
Baharda ağaçların pıtlak vermesi gibi, yavru ceylan da doğum denilen, hayat denilen mucizeyi coşkuyla  karşılar.

*

Bu, belgeselin "güzel ama yanıltıcı" yüzüdür.
Hayatın sadece bir gerçeği.
Çünkü her av doğduğunda, bir yerlerde bir de avcı dünyaya gelir.
Filmin bir sonraki sahnesinde, küçük ceylan önde, ölüm arkada, kovalamaca sadece birkaç saniye sürer.
Umutsuz mee-lemeler, çaresiz annenin çırpınışları...
Ve boğazından dişlenmiş küçük ceylanın fal taşı gibi açılmış gözleri...
Feri yavaş yavaş söner...
Küçük ceylan, daha ilk geceyi görmeden, çocukça bir coşkuyla karşıladığı hayatın darbesini yer.

*

Tabiatta şans denilen bir şey varsa eğer, bu yavru ceylan şanssız gelmiştir dünyaya.
Tabiatta, birinin ölümü, diğerinin yaşaması demektir.
Bir ölüm, bir başkasına can verir.
Peki ya insanlar için?
Peki ya küçük Alp için?
Onun ölümü kime can verdi Tanrım?
Zaten hayata talihsiz başlamıştı Alp bebek.
Ayacıkları sakattı.
Alp, ceylan yavrusu kadar bile koşup oynayamadı.
Yani aslan sürüsünün önünden kaçamayacaktı ceylan olsaydı eğer.
Olsun, anacığı Gönül Hanım dört elle sarıldı küçük yavrusuna.
Onu kurttan kuştan korumaya yeminler etti.
Ama...
Adı çita olsun, kader olsun, Azrail olsun...
Ölüm...
Faltaşı gibi açılmış gözleri...
Çaresiz annenin çırpınışları...
Gözlerinin feri yavaş yavaş söndü.
Alp öldü.
Daha yaşamadan öldü.

*

Niye Allah'ım? diye isyanın anlamı var mı?
Alp, çocuk bahçesindeki çimlerde koşar oynar mı?

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!