‘Yaşlı’ beyin genç beyinle aşık atamaz mı?

Güncelleme Tarihi:

‘Yaşlı’ beyin genç beyinle aşık atamaz mı
Oluşturulma Tarihi: Şubat 03, 2003 17:58

Lise öğretmeni Hale Çiftçi tüm çalışma hayatı boyunca yabancı dil eğitimi vermişti. Emekli olduktan sonra pekala özel ders verebilirdi, fakat o, bunun yerine Rusça ve Çince kurslarına yazıldı. ‘Çünkü’ diyor öğretmen ‘öğrenmek, öğretmekten daha zevkli. Sonuçta öğretirken sadece bildiklerimizi aktarıyoruz’.

Gerçekten de birçok insan öğrenme sevincini yaşlılıkta yakalıyor. Emeklilik döneminde insanlar asıl yapmak istediklerine daha fazla zaman ayırma şansına sahip: felsefeyle uğraşmak, yabancı kültürleri ve onların dillerini keşfetmek veya bir müzik aleti çalmayı öğrenmek gibi.

Hatta ihtiyar delikanlıların öğrenme hevesi zaman zaman üniversite kapılarını bile zorlamakta. Üniversite öğrencileri nineleri yaşındaki öğrencileri pek hoş karşılamazlar. Bu yaşlının burada ne işi var? Zaten kafası ne kadar çalışıyor ki?

Doğru değil

Peki bu düşünce doğru mu? Yaşlanmakta olan beyin öğrenme yetisinden gerçekten yoksun mu? İşte bu soru beyin araştırmalarını yıllardan beri meşgul ediyor ve bugüne değin kesin bir biçimde yanıtlanmış da değil.

Ama kesin olan bir şey var: Kavrama hızı ve bellek yaklaşık olarak yedinci yaştan itibaren zayıflamaya başlıyor. Peki bu durumda öğrenme yetisine ne oluyor?

‘Öğrenme ediminde’ diyor Amerikalı psikiyatr John J.Ratey ‘bilgi, algılama sayesinde anıya dönüşmekte ve depolandığı takdirde de gelecekte öğrenme sırasında yararlı oluyor. Ama beyin minik bir evrendir adeta. Örneğin bellek, uzun/kısa vadeli ya da çalışma belleği olarak mekansal, motorik, edimsel, duyumsal, epizodik ve semantik bölümlere ayrılmakta. Hatta zekanın bile farklı biçimleri var’.

Beyin araştırmacıları artık zekayı duygusal ve bilişsel olarak ikiye ayırdılar ve Amerikalı psikolog Raymond B.Cattell gibi diğer bazı bilim adamlarıysa ‘akıcı’ ve ‘duru’ ( veya ‘kristal’) zekadan söz ediyorlar.

Yetileri karşılaştıran akıcı zeka kısa vadeli ya da çalışma belleği, duru zeka ise konuşulanları anlama ve deneyimlerle elde edilen öğrenme yetilerini karşılamakta. Ayrıca yaşamın kavranmasında ve öğrenme üzerinde de etkilidir. Duru zeka daha çok uzun vadeli belleğe bağlıdır. Akıcı zeka zamanla gerilirken duru zeka yaşlılık döneminde bile kalıcılığını sürdürür hatta bazı durumlarda gelişebilir de.

Kim ne zaman yaşlı

Beyin araştırmacıları yaşlılıkla ilgili araştırma sonuçlarının göreli olduğunu ve bireysel farlılıklara işaret ettiğinden söz ediyorlar. Yaşlılık bazı koşullara göre değişmekte: 30 yaşındaki bir futbolcu yaşlıdır, 30 yaşındaki bir iş adamı genç; 50 yaşındaki bir öğretmen yaşlı ama 50 yaşındaki bir emekli henüz genç sayılır. 55 yaşındaki işsiz çalışma politikası açısından neredeyse ölü olarak görülür oysa tıp bu yaştaki bir insanın önünde daha yirmi yılın bulunduğunu kabul eder.

35 yaşında biri ocağı söndürmeye unutursa bu olay birkaç gün sonra kapanır biter ama aynı hatayı 75 yaşındaki biri işlerse (bilimin, artık yaşlılıkta yaşanan normal unutkanlığın Alzheimer ve diğer 60 kadar benzer hastalıkla hiçbir ilgisi olmadığını ortaya çıkarmasına rağmen) bunadığını düşünebilir.

Zindelik=egzersiz

Yaşlılık araştırmalarında farklı bir sınıflandırmadan yararlanılır: 60-75 arası kişiler genç, 75’ten itibaren yaşlı ve 85-94 yaş arası kişilerse çok yaşlı grubuna aittir. Daha yaşlı olanlar ise ‘hayatta kalabilenler’ olarak tanımlanmakta. Bu sınıflandırmada yer alanların zihinsel durumu için çok şey söylenebilir. Çünkü yaşlılıkta öğrenme yetisi ve zeka, eğitim durumu (ne kadar yüksek olursa o kadar iyi) ve genel sağlık durumu dışında her şeyden önce kişinin gençlik yıllarında beynini ne şekilde geliştirdiği ve ondan ne kadar yararlandığına bağlıdır.

Bu tıpkı kasların çalıştırılmasına benzer: Zihinde süreğen zindelik, yaşam boyu egzersizle elde edilebilmekte. Problem çözme, bulmaca veya ezber gibi düzenli beyin jimnastiği, temiz hava ve sebze ağırlıklı beslenmeye dayanan aktif yaşam biçimi karşısında yaşlılığın pek şansı yok gibi. ‘Sağlığı yerinde olan 70 yaşındaki bir kişi en az 55 yaşındaki bir insan kadar yeteneklidir’ diyor Alman psikolog Wolfgang Micheaelis.

Yaşlılık araştırmacısı Paul Baltes (63) ise ‘Çalışma belleğinin hızını ve güvenirliğini etkileyen zeka kaybı, yaklaşık olarak 70. yaştan itibaren ilerlemekte ve yoğun alıştırmalarla da takviye edilememekte’ diyor.

Duyma ve görmenin etkisi

Ayrıca öyle anlaşılıyor ki duyumsal yeti ve öğrenme becerisi de birbiriyle ilişkili. Bir insan ne kadar ağır işitmeye ve kötü görmeye başlar, denge duyumu ve beden duruşunu etkilerse beyni de o denli kötü çalışır.

Kanadalı bilim adamları, yirmi ve altmışın üzerindeki kişilerden oluşan iki gruba, bir ekran üzerinde üst üste duran iki motiften hangisinin siyah bir çerçeve içine alındığını bulmalarını istemiş. Kavrama yetisi ve belleği çalıştıran bu basit görevde yaşlılar gençlerden geri kalmamışlar.

Fakat genç beyinlerde bu işlem için üç farklı beyin bölgesi etkinleşirken, yaşlılarda genelde sadece hipokamp (konuşmaları algılamadan sorumlu beyin bölgesi) etkinleşmişti. Sonuç: Son derece iyi uzmanlaşmış bir beyin bölgesi basit bir görev için işlemekte; bu da yaşlıların farklı edimleri ve zeka işlemlerini aynı anda yerine getirmekte bocaladıklarını gösteriyor.

Demek ki Hale Çiftçi’nin 60 yaşından sonra bile aynı anda iki zor dili birden öğrenme şansı var. Çünkü kristal zekası yaşlılıktan neredeyse hiç etkilenmemiş, hatta edimsel zekası gelişebilir de. Çiftçi, bir yabancı dil öğretmeni olarak, bir dilin hangi sistemde yapılanmış olduğunu biliyor ve birikimlerinden yararlanarak zayıflamış olan belleğini güçlendirebilir. Gerçi öğrenmesi eskiye göre daha uzun sürebilir, ama artık yeterince zamanı var.

Yavaş ama nitelikli

Bazı bilim adamları ise olayı farklı bir açıdan değerlendirerek, yavaş işleyen beynin olumlu yönlerine dikkat çekiyor. Gençlerin hızlı, yaşlıların yavaş öğrenmeleri gayet mantıklı, diyor Spitzer ve bunu evrimle açıklamaya çalışıyor: Hızlı öğrenmek demek, bir zamanlar açlıktan ölmemek ve saldırılardan korunmak anlamına geliyordu. Buna karşın yavaş öğrenmek, unutmamak, genellemek, doğru bilgilenmek ve kuralları bilmek demekti.

Die Zeit’de yer alan habere göre, bu ikili durum bugün, özellikle de doğa bilimlerindeki bilimsel başarıların, hızlı öğrenme ve hızlı çalışma yetisine sahip gençler tarafından; sosyal bilimlerdeki en önemli başarıların da 40-50 yaşlarındakiler tarafından elde edilmesi şeklinde değişmiştir.

Yaşlılar bu konuda daha yetenekliler, çünkü sosyal etkileşim sırasında zamanla yeni bilgiler öğreniyor ve insanlar hemen hemen hiç değişmedikleri için de onlara nasıl davranacağımız konusunda ‘uzmanlaşıyoruz’.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!