Manuel Amca'nın Türk kızı

MANUEL Amca ile Brüksel'de tanıştık.

Gazeteci bir arkadaşımla birlikte TÜSİAD binasındaki toplantıdan çıkarken telefonla çağırttırdığımız taksisinde bizi bekliyordu.

Yabancı şehirlerdeki çoğu taksi şoförlerinin aksine güler bir yüzle karşıladı bizi.

Gideceğimiz adresi bilmediği için kocaman bir şehir planı çıkartıp, dikkatle incelemeye koyuldu.

Ne var ki, Brüksel'e gece inmeye başlıyordu ve Manuel Amca'nın da gözleri iyi görmüyordu. Sayfaların üzerine tuttuğu kocaman el feneri bile yaramıyordu işe...

Kendisine yardım etmeyi önerince Manuel Amca'nın sevinci görülmeye değerdi...

Adresi de bulunca keyfi iyice yerine geldi ve başladı anlatmaya.

Yıllar önce, İspanya, Avrupa Birliği'nin kapısının önünde beklerken, ekonomisi emekleme devresindeyken, İspanyollar yüzlerini Avrupa'nın kuzeyine doğru çevirdiği günlerde, Asturias'ın yoksul bir köyünden kalkıp Belçika'ya gelmişti.

Bir süre sonra Belçikalı bir kadınla evlenmişti.

Bundan 25 yıl önce ise çift bir kız bebeğini evlat edinmişti.

‘‘Kızım Türk’’...

Manuel
Amca'nın arabaya biner binmez ‘‘Türk müsünüz’’ diye sormasının sebebi anlaşılıyordu şimdi.

‘‘Kızımın adı Leyla... Kara tenli, uzun boylu son derece güzel bir kız. O hayatımın aşkı.’’

Baba İspanyol, anne Belçikalı, kız Türk.

Hayatın cilvesine bakın...

Belçikalı anne sekiz yıl önce kanserden ölmüş.

Peki ya Leyla?

‘‘Bir yıl önce evden ayrıldı.. Şimdi büyük bir şirkette çalışıyor ama aynı zamanda dans şampiyonu.. Sayısız madalyası var, gazetelerde resimleri çıkıyor. Leyla bir star.’’

Manuel
Amca, Avrupa'daki kültürel zenginliğin bir boyutu; madalyonun bir yüzü.

Keşke diğer yüzününde de böylesine duygusal hikayeler olsa.

Önceki sabah DEİK tarafından Türkiye'ye davet edilen Belçikalı gazetecilerle konuşurken ‘‘Belçika kamuoyunda Türkiye'nin üyeliğine karşı en güçlü gerekçe hangisi’’ diye soruverdim.

Sorum gazetecilere yönelikti ama uzun yıllardan beri Türkiye'de oturan Belçikalı bir işadamı önce davrandı.

‘‘Belçikalılar korkuyor... Belçika'da yaşayan yabancıları, Türkleri görüyorlar, değerler örtüşmüyor, yaşam standartları da öyle... Üyelik durumunda daha büyük bir göç dalgasından çekiniyorlar.’’

Belçikalı gazetecilere bakarsanız, halktan ziyade politikacılar Türkiye'nin üyeliğine isteksiz.

‘‘10 aday ülke ile genişlemeye hazırlanan Avrupa önünü göremiyor. Sosyal sistemi çökmüş vaziyette. Belki de intiharı seçti çünkü adayları kaldıracak bir yapıya sahip değil henüz..’’

Peki Türkiye 12 Aralık'taki Kopenhag Zirvesi'nde olumsuz bir tutumla karşılaşırsa, tarih konusunda beklentilerine yanıt almazsa ne olacak?

Avrupa ile yollarını kesin ayıracak mı?

Ortadoğu ve Orta Asya'ya doğru mu yönelecek?

Belçikalı gazeteciler bunu merak ediyor.

Keşke ‘‘Evet, Avrupa'dan daha iyi alternatifler var’’ diyebilseydik.

Öyle görünüyor ki, Kopenhag'dan olumsuz bir sonuç çıksa da AB-Türkiye ilişkileri ‘‘ne senle, ne sensiz’’ şeklinde devam edecek.

İstanbul gecelerinde Movida havası


‘‘Movida’’ İspanyolca hareket anlamında.

İspanya ve özellikle Madrid 1980'li yılların sonunda dinamizmi, yeni yaşam tarzıyla ön plana çıkınca dünya basınında ‘‘movida’’ sözcüğü sık kullanılır olmuştu.

Geçtiğimiz günlerde Fransa'da ‘‘İstanbul’’ kitabı piyasaya çıkan Daniel Rondeau, Figaro Magazine Dergisine İstanbul gecelerini anlatırken ‘‘movida’’ sözcüğünü kullanıyor. ‘‘İstiklal Caddesi'ne movida havası hakim. Gençlik sokaklarda, yemekten sonra kızlar masaların üzerinde dans ediyor.’’

Daniel Rondeau
İstanbul'da bol bol resim de çektirtmiş.

Bir tanesinde Sultanahmet'te başörtülü kızlarla birlikte.

AKP'yi sorup duran gazetecilere derginin bu sayısını tavsiye edeceğim.

Zira bir yanda ‘‘movida’’, diğer yanda başörtülü kızlar, belki Türkiye'nin daha net bir fotografını görebilirler.

Ya aksi, akılları tamamiyle karışabilir.
Yazarın Tüm Yazıları