Hayattan mı kaçmak, hayata mı kaçmak?

Kadın evli. Adam evli. Ayrı dünyalar, ikisini aşkta buluşturuyor. İnsanlığın en sıradan öykülerinden biri aslında. Binlerce yıldır, milyonlarca aşk öyküsünden biri. Ama, her yaşayan için, her aşk, diğerlerinden çok farklı!.. Kimse kimseyi bir daha böyle ölesiye sevmez!.. Böyle bir aşk bir daha yaşanmaz!..

Yine de, yaşayan biliyor. Çok özel simgeler, çok özel sözcükler, özenli tavırlar, ortak duygular, paylaşılmaya hevesli düşünceler. Birlikte adım atmak büyüsü. İşte, aşk!.. Hele de, yasaksa!..

Kadın da, adam da, bir an için, o yasakları delme yarışında. Bir fırsat yaratıyorlar ve kısa bir süre için, başka bir kente gidiyorlar. Kendilerini özgür hissediyorlar. Dağlarda yürüyor, denizlerde yüzüyor, sokaklarda konserve kutularına tekme atıyor, ormanların içinde şarkı söylüyorlar.

Kadın adama dönüyor o anda: ''Hayattan kaçtık!..'' Ellerindeki kelepçeler bir an için çözülmüş, sıradan alışkanlıklar çok geride. Günlük yaşam çok uzaklarda. ''Hayattan kaçtık!..''

Geçen hafta sonunda bu filmi Ertuğrul Özkök'e anlatıyorum, ağırlıkla da hayattan kaçmak bölümünü. Bende iz bırakan, o kadının tavrını.

Bodrum koylarından birinde geçen hafta sonunda birlikte yürürken, bu sözleri Ertuğrul Özkök'e aktarıyorum, itiraz ediyor: Hayır, hayattan kaçmak değil, bu bence hayata kaçmak!..''

Felsefi bir tartışma! Bana göre, günlük alışkanlar, yerine getirilmesi gereken işlerle debelenirken, bunlardan uzaklaşmak, hayattan kaçmak değil mi? Yani, asıl hayat, o her gün yaşamak zorunda olduğumuz telaş, kaygı ve devamındaki bin türlü sorun değil mi? Ertuğrul'a göre, değil. Ona göre, gerçek ya da yaşanması gereken asıl hayat, her gün yerine getirilmesi zorunluğu olmayan, insanın o andaki duygu ve düşüncelerine göre düzenlediği hayat. Gerilimlere, küçük hesaplara, ayak oyunlarına, kaprislere, kısaca olumsuzluk adına ne varsa, hiç birine yer olmayan, bizi bu saçmalıklarla uğraştırmayan, cehenneme kapalı hayat.

Asırlık çınarlar adım adım denizde kayboluyor. Ya şiddetli bir fırtına köklerinden söküp götürüyor, ya yangınlarla kül oluyor ya da erozyonla denize sürükleniyor. Ve bunların korunmasından sorumlu olanlar, bu tükenişi seyrediyor!

Bodrum koylarında güneşlenirken, denize yan yatmış çınarları, bakımsız ormanları seyrediyorum. İçim cız ediyor.

Gün boyu çalan müzik, klasik, pop, aranjman, lied, türü ne ise... O ölümsüz 60'lar, ayı, günü, yılı ne ise... Günü yorumlayan, tarihe ışık tutan kitaplar, türü ne ise... Yüzlerce gazetecilik anısı, yeri, konumu, insanları, olayları ne ise... TV'de filmler, dili, konusu, oyuncusu, yönetmeni ne ise...

Boşvermişlik duygusu... Kaygısızlık... Zaman ve mekan arasındaki bağlantı ya da kopuş...

Aniden çantaları toplamak telaşı. Karayolu, havayolu, yetişmek ve mutlaka yine aynı yere dönüşün burukluğu...

Hayattan mı kaçmak, hayata mı kaçmak?... Sorunun yanıtı, belki de yaşadıklarımızın bilançosu...
Yazarın Tüm Yazıları