Kot pantolonlu yönetici Türk tipi yöneticiye karşı

Güncelleme Tarihi:

Kot pantolonlu yönetici Türk tipi yöneticiye karşı
Oluşturulma Tarihi: Aralık 17, 2001 02:00

Bir tıp doktoru olan Murat Toktamışoğlu'nun yazdığı ve Media Cat yayınları arasında çıkan ‘‘Kot Pantolonlu Yönetici’’ adlı kitap, yeni liderlerin arandığı bir dönemde okuyucuya ilginç gözlem ve sentezler sunuyor. Yazar, ‘‘kot pantolon’’ kavramıyla yöneticilikte duyguları ve ruhu öne çıkarıyor.

Liderlikte ‘‘akıl/ruh’’ dengesinin önemini vurguluyor. Kitabın ilginç yerlerinden biri de ‘‘Türk tipi yönetici’’nin portresinin çıkarıldığı bölüm.

Yazar Murat Toktamışoğlu, ‘‘Kot Pantolonlu Yönetci’’ kitabında ‘‘Hiç düşündünüz mü, nasıl bir toplumuz?’’ diye soruyor ve çoğu zaman olduğumuz gibi görünmek yerine, olmak istediğimiz gibi göründüğümüzü belirtiyor. ‘‘Bunun nedeni özgüven eksikliğimizdir. Çoğu zaman yetersizliklerimizi saklamaya, tartışmamaya ve üstünü örtmeye çalışırız. Toplum olarak sanki kendimizden kaçıyoruz’’ diyen yazar, bu yaklaşımın yöneticilikte de çok yaygın olduğuna dikkat çekiyor. Yazarın ‘‘Türk tipi yönetici’’de gördüğün olumsuz yanlar ise şunlar:

YENİLİĞİ SEVMİYORUZ

Hızlı başlayıp daha sonra işi yavaşlatma eğilimindeyiz.

Statükocuyuz, yeniliğe dirençliyiz. Değişimi sevmiyor, çekiniyor hatta korkuyoruz.

Amaç ve hedeflerimiz net değil, ya da yok.

ELEŞTİRİ Mİ, ASLA

Eleştirilmeyi hiç sevmiyor, fakat sık sık olumsuz şekilde yapıyoruz.

Kısa vadeli çözüm ve yaklaşımları tercih ediyor, bu uygulama ile uzun vadeli daha büyük sorunlar yaratıyoruz.

TEORİ DEDİĞİN NE

Teorik düşünmeyi sevmiyor, teoriden yola çıkmayan pratik yaklaşımlarla işin kolayına kaçıyoruz.

Uzmanlıktan çok, çevredekilere göre karar alıyoruz.

Merkeziyetçi ve mevzuatçıyız.

Çekingeniz.

SADECE KONUŞMAK

İletişimden anladığımız sadece konuşmak, dinlemeyi bilmiyoruz.

Anlaşılamayanın, yanlış anlaşılanın hep biz olduğumuzu ve karşımızdakilerin bizi anlamadıklarını düşünüyoruz.

Kolay vazgeçiyoruz.

Çekişmeyi, itişip kakışmayı seviyoruz.

Sorgulayıcı değil, pasifist davranıyoruz.

Kurallara göre oynamak yerine, kuralları kendimize uydurmaya çalışıyoruz.

İlke ve değerlere önem vermeden tutarsızlığı benimsiyoruz.

İşbirliğine çok açık değiliz.

BAŞARIYI ÇEKEMİYORUZ

Birbirimizi, başkalarının başarısını çekemiyoruz.

Söylemiyor, söyleniyoruz; dedikodu yapmayı seviyoruz.

Araçlarla amaçlarımızı birbirine karıştırıyoruz.

Duygusal bir toplumuz, fakat duygularımızı yönetemiyoruz.

‘‘Biz’’ yerine, ‘‘Ben’’leri daha önce çıkarıyoruz.

‘‘Nasıl olur’’ sorusu yerine, ‘‘Neden olmaz?’’ sorusuna cevaplar arıyoruz.

UNVANA SAKLANIYORUZ

Bilgiyi saklıyor, paylaşmıyoruz.

Unvanımıza, makamımız güç katmak yerine onun gücünün arkasına saklanıyoruz.

Unvana, pozisyona, rütbeye, diplomya çok önem veriyoruz.

Hatalara karşı savunmacı bir yaklaşım içinde direnç gösteriyoruz.

Öğrenmeyi okulla sınırlı görüyoruz.

Zamanımızı organize edemiyor, organize olamıyoruz.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!